Seyhan diye bir kitap

Güncelleme Tarihi:

Seyhan diye bir kitap
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 19, 2022 23:06

Meraklısına, ilgilisine demek bazı hallerde ilgisizlik sayılır, Seyhan Erözçelik kitabı ya da şiir kitapları hayatı ve şiiri iç içe çalışmak isteyenler için seçmeli değil zorunlu kitaplardır.

Haberin Devamı

Seyhan mı, o kitaplar kitabıdır... desem, harfleri çatlatarak “Haydaar böyle şeyler yazma, yazma!” der gülerek. Dedi de, ben şimdi onu Ahmed Arif’in “Seni baharmışın gibi düşünüyorum” dizesiyle düşünüyorum.
Seyhan’ı bir kitap olarak düşünüyorum. Gidip gelip, arayıp bulup, okuyup yazıp, sorup soruşturup, yineleyip kazıp her şeyi bir kitabın içine saklayan, sayfalarına gömen, kitabı çocukluğunun tavanarası gibi gören bir şair o.
Kitapla hayatın bu denli ‘serbest uyaklı’ olduğu şiirlerden birini o yazdı. Hayata serbest, şiire kalebent gibi bağlı bir şaire kolay rastlanmaz. Ben rastladım ve sonra kendimi hep şanslı gördüm. Kitap açık, artık okuyan herkes şanslı sayılır.
İlhan Berk gibi meraklı, Dağlarca gibi düzyazıya iltifat etmeyen, Ece Ayhan gibi cins, Asaf Halet gibi esrarlı, Abdülhak Şinasi Hisar gibi maziperest, Oktay Rifat gibi sevinçli, Metin Eloğlu gibi renkli, Necatigil gibi Hurufi ve dahi geleneğin Divan’ına daha gençken kurulan şair kitaba dönüştü.
Meraklısına, ilgilisine demek bazı hallerde ilgisizlik sayılır, Seyhan Erözçelik kitabı ya da şiir kitapları hayatı ve şiiri iç içe çalışmak isteyenler için seçmeli değil zorunlu kitaplardır. Bunlar bir Maarifli olarak matrak, bir taşralı olarak ciddi şiirler yazan bir şairin ‘Hayal Kumpanyası’ da (1990) sayılır, ‘Hatıralar Dükkânı’ da. Hayalden hatıraya yazdığı her şey harikulade çünkü.
Belki de bir şiirinin adı gibi, ‘Koleksiyon’luk ve o şiirde “İlkokul kokan bir yerde unuttum defterimi” dediği gibi bir şiir. Dünyada unutmuş defterini. Unutmuş mu bırakmış mı orası belirsiz. Dünyadan şiirle geçen çocukların, ki Seyhan da onlardan bir ‘Cinceviz’ çocuktu, ‘Hatıralar Dükkânıdır’ dünya. Haşim Çatış’tan Nilgün Marmara’ya, Sami Baydar’dan Salih Ecer’e, Mustafa Irgat’tan Didem Madak’a, Seyhan’a: “Kimbilir kaç mecidiye/an’nanemin çocukluğu/ya ben kaç yaşımdayım/hani o ben ner’de şimdi?”
Saf şiirden anladığım, her şeyin, her yaşantının, anının, etkilenmenin, duymanın, bilmenin, düşünmenin, okumanın, görmenin, dokunmanın, düşlemenin şiir olabileceğidir. Bu şiirde ayrıca bir geçmiş yoktur, geleceğe yazmaya da gerek yoktur, “Bir edebiyat müzesinde bekçi” olmak da dahil her olanak şiirin hiç durmadan karılan harcına katılır. ‘Tesadüflere Hürriyet’in söz konusu olduğu yerde ‘Teferruata Hürriyet’ ve eklemeli, ‘Hürmet’ de şiirin göğünü genişletir. Hiç kapanmayan bir sokakta her sabah yeniden kurulan bir oyuna dönüşür şiir. Şair sözcüklerini alır gelir ve “oyuna devam” edilir.
Böylece çocukların rengârenk oyun hamurları bir büyük çocuğun elinde şiir hamurudur artık. Hayatın en güzel kolektifi olan oyuna ‘şiir kolu’ndan armağanlar yağmaya başlayacaktır. Çocukluğa, hayata, okura, şairlere ve şiire armağandır Seyhan’ın yazdıkları, dahası oyuna davet eden bir olanaktır.
Varlığı şiiriyle yarışan, kimi zaman da karışan bir şair o, şiire hakikat duygusunu veren oyunlarıyla. Varlığı şiiriyle sürüyor, mazi dediği şey capcanlı ve şiirimizin ‘modern klasikleri’nden sayılan ‘Yeis ile Tabanca’nın (1986) girişinde dediği şey hep geçerli: “Affet şairi, okur/onun hatıraları alfabetik olmayan/bir acayip lügatte-vaktinde kül olamaz!/ Aslında sen çok iyi bilirsin/neler olur hayatta!”
‘Şehir’de Sansar Var!’ (1999), şiirde Seyhan var. İşte böyle.

Seyhan diye bir kitap


BAKMADAN GEÇME!