Güncelleme Tarihi:
1914 yılında Viyana Konservatuvarı’nın öğrenci defterine Mehmet Assaf oğlu ‘Mehmet Seifeddin Bey’ adıyla kaydedilmişti. 13 yaşındaydı. Deftere sonraki yedi yıl boyunca aldığı notlar, başarılarının yanı sıra öğretmenlerinin ismi de eklenmişti: Brahms’ın yakın dostu, Mahler’in kayınbiraderi, Wagner’in festival orkestrası baş kemancısı Arnold Rose... Efsanevi Joseph Joachim’in öğrencisi, Mahler’in yakın dostu, Viyana Opera Orkestrası baş kemancısı Julius Stwertka... 1921’deki mezuniyetinin yanına el yazısıyla not düşülmüştü: “Pekiyi dereceyle.”
Yıllar sonra Akşam gazetesinden Hikmet Feridun Es’e bu şansı nasıl yakaladığını anlatmıştı Seyfettin Asal. Çocukluğunda ağaçtan keman oyacak kadar müziğe meraklı olduğunu söylüyordu. Muzıka-i Humayun’da Zeki Üngör’den ders almıştı. Bir akşam evlerine babalarının yakın arkadaşı, dışişleri bakanlarından ve Türkiye’nin ABD’deki ilk büyükelçisi Ahmet Muhtar Mollaoğlu misafirliğe gelmesi hayatının dönüm noktasıydı. Çellist ağabeyi Sezai ile Mollaoğlu’na verdikleri konser sonrasında, onun desteğiyle Viyana’ya gönderilmişlerdi.
ESRARENGİZ KONSERİN PEŞİNDE
Seyfettin Asal’ın ismini ilk kez iki yıl önce duydum. Çellist, akademisyen Reşit Erzin’le Türk virtüözlerin uluslararası başarıları üzerine konuşuyorduk. “Seyfettin Asal, Galatasaray Lisesi’nde müzik öğretmenimdi. 1921’de Viyana’da ünlü şef Ferdinand Löwe yönetiminde Brahms’ın konçertosunu çalmış” demişti. Gültekin Oransay’ın ‘Batı Tekniğiyle yazan 60 Türk Bağdar’ kitabını kaynak göstermişti.
Oransay’ın 1968, Mahmut Ragıp Gazimihal’in 1939’da yayımlanan kitaplarında bir başka ilginç bilgi yer alıyordu: Asal, besteci Joseph Marx’tan kompozisyon dersi almış, Viyana Opera Orkestrası’nın başkemancılığını da yapmıştı...
Müzik tarihimiz açısından Asal’ın Brahms icrası, Şerif Muhittin Targan’ın 1928’de New York’ta verdiği çello ve ut resitali kadar önemliydi. Sonraki üç ay, Viyana Senfoni, Viyana Operası ve Viyana Müzik ve Sahne Sanatları Üniversitesi’nin arşivinde bu konserin izini aradım. İlk turda sonuç alamadım. Konservatuvar arşivinde, o yıllarda kullandığı ismi bulunca diğer bilgiler ortaya çıktı. Viyana Filarmoni’yi de oluşturan Viyana Opera Orkestrası’nda kazandığı sınavın kayıtları bulundu. Konservatuvar öğrenci defteri de... Fakat Brahms çaldığı konserle ilgili bilgi Viyana Senfoni ve Viyana Filarmoni arşivinden çıkmadı. Viyana Senfoni’nin kurucusu şef Ferdinand Löwe o yıllarda konservatuvarın müdürüydü. Muhtemelen bahsedilen konser okul orkestrası eşliğinde verilmişti.
FOTOĞRAF VE MEZAR SÜRPRİZİ
Viyana Opera Orkestrası arşivindeki notlara göre Mehmet Seyfettin (Asal), 1924’te izin alıp askerlik görevini yerine getirmek amacıyla İstanbul’a döndü. Sonrasında Türkiye’de kalmayı tercih etti. İstanbul Konservatuvarı ve Galatasaray Lisesi’nde ders verdi. 1925’te ağabeyi Sezai Asal’la Ege yöresinde folklor derlemeleri yaptı, ertesi yıl bu konuda iki kitap yayımladı. Sezai Asal ve Cemal Reşit Rey’le ‘Türk Triosu’nu kurup konser verdi. İDSO’nun çekirdeğini oluşturacak İstanbul Musiki Sanatkarlar Cemiyeti Orkestrası, Konservatuvar Büyük Orkestrası, Şehir Orkestrası’nı kurdu. Cumhuriyet gazetesinin arşivindeki haberlere bakılırsa, 1935-45 arasında kardeşiyle bestelediği operetler Cemal Reşit Rey’inkileri gölgeleyecek kadar başarılıydı.
Bu arada pek çok müzikçi yetiştirdi. Galatasaray Lisesi’ndeki öğrencilik günlerinde onunla yolları kesişen besteci İlhan Usmanbaş, Ali Doğan Sinangil, Yalçın Tura’yla görüştüğümde müziği seçmelerinde Asal’ın teşviklerinin önemine değindiler. Asal’la lisede keman, konservatuvarda kompozisyon çalışan mimar, akademisyen Şazi Sirel, hocasının hediye ettiği kemanı hâlâ saklıyordu. Birlikte Ludwig Thville’in ‘Harmonielehre’ adlı önemli eserini Türkçeye tercüme ettiklerini, metnin teslim ettikleri yayımcıda kaybolduğunu anlattı. Reşit Erzin, 1921’deki konserde yaşananları Seyfettin ve Sezai Asal’dan ayrı ayrı dinlemişti. Hatta Sezai Asal, kardeşinin heyecandan sahnede yayını düşürdüğünü söylemişti. Erzin, hocasının Türkiye’de ilk kez seslendirdiği pek çok konçertoyu konserde ve radyodaki canlı yayından dinlediğini hatırlıyordu. “Nafiz bakışlı, boyu 1.90’a ulaşan, zayıf, tatlı yüzlü bir beyefendi” diye tanımladığı Asal’ın erken ölümünü aşırı sigara içmesine bağladı.
Bilgileri topladıktan sonra sıra fotoğraf bulmaya geldi. Erzin’den aldığım bilgiyle, Beşiktaş’taki Yahya Efendi Dergahı’nın haziresine gittim. Kardeşiyle gömüldüğü mezardaki doğum tarihi tüm biyografilerden farklıydı: ‘1906’
Türk Triosu’nun yegane orijinal fotoğrafının yıllar boyunca İstanbul Belediye Konservatuvarı’nın girişinde asılı durduğunu öğrenmiştim. İstanbul Üniversitesi’ne gittiğimde yerinde yeller esiyordu. Neyse ki arşivden 50. Yıl kitapçığı çıktı, kopyasını buradan edindim. Fakat Asal’ın biyografilerde belirtilen bestelerine rastlamadım.
ABACI’NIN ARŞİVİNDEN ÇIKTI
Geçen hafta kemancı Sevil Ulucan ile piyanist Gülru Ensari’nin TEMA Vakfı’nın desteğiyle hazırladığı Kalan Müzik’in yayımladığı ‘Yüz Yıllık Serüven’ albümünü dinlediğimde işte bu nedenle çok sevindim. Kültür hayatımızdan kuyruklu yıldız gibi geçen, unutulmaya terk edilen bir değer yeniden gün ışığına çıkmıştı.
Ulucan, bir zamanlar Asal’ın ders verdiği kurumun ardılı İ.Ü. Devlet Konservatuvarı’ndan mezun. Aynı okulda öğretmen. Ustalık sınıflarına katıldığı kemancı Cihat Aşkın’dan duymuş Asal’ın adını. 2011’de kabul edilen Sanatta Yeterlilik tezinde, Aşkın’ın teşvikiyle ‘Türk Keman Okulu’nu incelemiş. Asal’ın öğrencilerinden bilgi almış, aralarından Panayot Abacı’ya verdiği, onun Cihat Aşkın’a fotokopilerini ilettiği notalardan altı eserini çalışmış.
“2015’te, Darülelhan’ın 100. Yılı kutlamaları yaklaşırken piyanist arkadaşım Gülru Ensari ile özel bir proje hazırlamaya karar verdik. Kurumdaki bestecilerin kaydedilmemiş eserlerini inceledik. Ekrem Zeki Ün’ün solo keman, Asal’ın keman-piyano eserlerini seçip hazırladık. Asal, müzik hayatımıza katkıları ve eserleriyle hatırlanmayı hak ediyor. Yerel temaları Batı tekniğiyle işlediği, zarif üslupla ele aldığı altı eser melodik özellikleriyle dinleyiciyi cezp ediyor.”
Ulucan, Asal’ın diğer keman-piyano eserlerini arşivlerde bulamamış. Bu albümden sonra kayıp eserlerin koleksiyoncuların arşivinden günışığına çıkmasını arzu ediyor.