Güncelleme Tarihi:
Bir gün seninle bir söyleşi kitabında karşılaşacağım katiyyen aklıma gelmezdi. Katiyyeni iki y ile yazdım, ki biri ‘dünyada’ yerine, bir de ‘hakikaten’ ile kafiye olsun diye. Senin ‘hakikaten’ deyişin uzaktan bile belli olur: O şimdi ‘hakikaten’ diyor diye geçirir aklından insan sana bakarken. Sinema Günleri’nde, konserlerde kitap gibi konuşurken. Bu kez de kitap gibi konuşmuşsun ‘Hakikaten-Sevin Okyay Anlatıyor’da.
Uzaktan dedim de Sevin Abla, o kadar da değil aslında, şehir uzaklığı diyelim, hani hepimizin ‘ayaküstü’ yakınlıklar ve konuşmalar içinde ‘yine görüşelim’li kısacık zaman dilimlerinde yaşadığımız. Benim seni görüşüm de öyle. Şehir uzaklığında sana Edip Cansever’in “uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki/ sofranı kurardı/ Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı” dizelerindeki yakınlıkla bakardım hakikaten.
Demek ki hakikatli insanların da pekiştirmeye ihtiyacı olabiliyormuş. Ankara’nın ‘hakkatten’i, Akif Kurtuluş hayreti ve merakıyla, İstanbul’a gelince ‘hakikaten’ oluyormuş, Sevin Okyay şefkati ve inandırıcılığıyla. Ve sen ne yapsan, yani ne yazsan, ne anlatsan, ne izlesen, ne dinlesen hepsinde de ‘hakikaten’ duygusunu ziyadesiyle uyandırıyorsun. Remil işinde bile diyeyim. Hakikaten.
Pınar İlkiz aileden biri olarak seninle söyleşmiş. 4 yıl sürmüş bu da. İyi ama zannımca birkaç 4 yıl daha lazım. Neden dersen, lezzeti çorbasından belli olan bir sofradan sadece çorbayı içip kalkmak gibi bir şey olmuş bu. Ben hemen bitirdim ve son sayfadaki, o ne işareti sahi kurt mu yoksa metalci mi, işaret çektiğin resmin arkasına filan da bakasım geldi. Bunun devamı ya da atlanmış bölümleri, olmadı ‘meraklısına notlar’ nerede diye? Sahi nerede? Bana kalırsa böyle iki kitabı daha olmalı, bu kendisinden, söyleşi yapması kadar söyleşi kitabı çıkarması da hiç umulmayan ablamızın. Hakikaten.
Bu, kızı Elif’in deyimiyle çok ‘komik anne’, Sevin Okyay, söyleşide de ciddi ciddi eğleniyor, yani eğlenmenin ciddiyeti ya da doğallığıyla anlatıyor. Klasik olduğu üzere ‘bir büyüme öyküsü’ değil ama bu, bir ‘aile hikâyesi’. Söyleşi de bir bakıma aileyle başlıyor ama aileyle bitmiyor... Anne, baba, yakın kadınlar, ağabeyler, çocuklar, arkadaşlar, babası Mehmet Atak derken bir büyük aile anlatısına dönüşüyor kitap. Adı da Sevin Okyay Ailesi filan olabilirmiş. Sevin Abla’yı sinemada, konserde, adada, Moda’da neyse görenler de sanki hep bir aileyle dolaştığını düşünebilirler. Herkesin kıyısından köşesinden de olsa girmeye can attığı bir aile. Can atan derken, kedileri de unutmuyorum tabii, en çok da onlar. Hakikaten.
Sen bana yazmıştın vaktiyle Radikal’de komşuyken, ‘komşum’ demiştin. Ara sıra köşeden köşeye mektuplaşırdık böyle, mail’den, cep telefonundan iyiymiş. Şimdi kitabı okurken ben de “Ne güzel komşumuzdun sen Sevin Abla” dedim tabii, kaçırır mıyım fırsatı? Kitapta da biraz hüzünle biraz da hadi kırgınlık demeyelim, şaşkınlıkla anlattığın o Radikal günleri hayli güzelmiş meğer. Senin tabii azı para, çoğu da sevgiden dolayı yazdığın köşe yazıları benim de hem bir okur, hem köşe komşun olarak merakla ve ilgiyle okuduğum yazılardı hakikaten.
Entelektüel, kültürel, yazınsal, sanatsal, sportif... Başka ne eklesem bilmem ki yolculukların insanı olarak sana? Dün kızım Nar’a ‘meraklı turşucu’nun ne demek olduğunu anlatmaya çalışırken, kitaba ilişti gözüm, kapakta da şahane fotoğrafın var ya, “İşte bu abla” dedim, “Meraklı turşucunun ta kendisi!” Böyle de yardım edersin insanlara yani Hızır gibi hakikaten.
Şimdilerde senin kadar gidemiyorum Sinema Festivali’ne. 10 yıl öncesine kadar koştura coştura müthiş bir 15 gün yaşardık. O günlerde filmler kadar merak ettiğim iki isimden biriydin, diğeri Füruzan. Hatta bir yıl Füruzan’ı göremeyince mektup yazmıştım gazetede, o da sağ olsun “İyiyim” diye haber göndermişti. Senin adamların vardı, adlarını unuttum, film festivali için Antalya’dan gelen. Benimki de kısa boylu, gözlüklü, eski hariciyeci kılıklı, güzel giyimli, fötr şapkalı, hâlâ sinema, konser, sergilerde rastladığım gizemli amca. Film de yalnız film değilmiş hakikaten.
‘İlk Romanım’ı da, ‘Çiçek Dürbünü’nü de, tabii ‘120 Filmde Seyrialem’i de ilk baskılarından okumuş olmakla hem kendimi sana daha yakın hissederim hem de kendimle iftihar ederim. Lakin sen bu kitap işine biraz ara vermiş gibisin. İkinci roman nerede? Sonra binlerce yazın, şöyle sinema ayrı, müzik ayrı, edebiyat ayrı toplansa da tadını çıkarsak okumanın değil mi hakikaten?
Mektubun sonuna gelmişiz gevezelik ederken çok sevgiler Sevin Abla.
Hakikaten.