Güncelleme Tarihi:
Amerikalı yazar, şair ve sosyal aktivist Alice Walker, 1944 yılında kırsal bir tarım kenti olan Eatonton’da, sekiz çocuklu bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi. Dört yaşında okula başlayan Walker, lisede gösterdiği başarı sayesinde kazandığı bursla üniversite eğitimini tamamladı. 1965’te Sarah Lawrence’tan mezun olduğunda ilk şiirlerini yazmış, Martin Luther King’le ve siyahların sivil haklar mücadelesiyle tanışmıştı. 1967’deki evliliği bu mücadelenin bir başka biçimidir. Zira o yıllarda Güney eyaletlerinde hâlâ ırkçı yasalar hüküm sürmektedir ve Alice Walker, Mississippi’nin ilk resmi ırklar arası evliliğine imza atan kadın olur. Bu ‘unvan’ onu Ku Klux Klan’ın hedefi haline getirecektir. O günden bu yana mücadelesini insan haklarından çevreciliğe, yerli kültürlerin korunmasından anti-nükleer savaşına, kadın sünnetinden çocuklara uygulanan baskılara kadar pek çok alanda sürdüren Alice Walker, söz konusu temaları ‘The Third Life of Grange Copeland’ (1970), ‘Meridian’ (1976) ve ‘The Color Purple’ (Mor Yıllar, 1982) romanlarına da taşımıştır. Kısa zamanda çok satarlar listesine giren ve pek çok dile çevrilen, 1985 yılında Steven Spielberg tarafından sinemaya uyarlanan ve kendisine Pulitzer Ödülü’nü alan ilk siyahi kadın yazar unvanını kazandıran ‘Mor Yıllar’, Walker’ın edebi değerini uluslararası ölçekte kanıtlaması anlamında önemlidir.
HAYATIN ANLAMINI ARAMAK
Amerikan taşrasında, bir eylem sırasında karşılaşıyoruz roman kahramanı Meridian ve eski sevgilisi Truman’la. İlişkileri çoktan bitmiş ama aralarındaki sevgi ve gerilim hâlâ canlı. Meridian’ı ziyarete gelen Truman, sağlığı pek yerinde olmayan genç kadına yardım etmeye çalışırken, Meridian eski günleri hatırlamaya başlıyor; ırk ayrımının gizli de olsa olanca acımasızlığıyla sürdüğü, siyahların gazetelerde haber olmadığı 50’li yılları... Çocukluğunu... Anne ve babasını... Aile tarihlerini... Çocuklarını doğurduktan sonra hayatının engellenmiş olduğunu düşünen annesinin mutsuzluğunu... Küçük bir kasabanın yaşam biçimlerini... Kendisinin de buna göre biçimlenişini... Karşı cinsle ve cinsellikle tanışmasını... Ve 1960 yılına gelindiğinde; “Meridian daha 17 yaşındaydı. Liseden terk bir öğrenci, terk edilmiş bir eş, bir anne, bir gelindi...”
Meridian’ın sıradan bir siyah ev kadını olması sanki bir kader gibidir. Ne var ki siyahların hak hareketleri bu ücra Güney kasabasına kadar uzanmıştır ve 1960 Nisan’ının ortasındaki bir gün Meridian Hill, daha geniş ölçekteki dünyanın geçmişine ve şimdiki zamanına dair bir farkındalık sahibi olacaktır. Sivil haklar grubuna gönüllü olarak katılır. Burada tanıştığı ilk kişi ise parlak bir aktivist olarak dikkat çeken Truman’dır. Kocasından ayrılan Meridian eylemlere katılmaya başlar. Bu sırada yüksek IQ’su sebebiyle, liseyi bitirmediği halde yakınlardaki iyi bir koleje/üniversiteye kabul edilmiştir. Toplumsal kurallara başkaldıran bir kadın olarak Meridian, anneliğin bu şansı engellemesine izin vermeyecektir; çocuğunu bir aileye evlatlık verir ve üniversitenin yolunu tutar...
Okulda ve yurtlarda hem her geçen gün daha çok bilinçlenecek hem de daha keskinleşecektir Meridian. Nasıl ki ailenin, kasabanın ve kilisenin dayatmalarını reddettiyse, genç bir üniversite aktivisti olarak, topluluğun liderlerine ve stratejilerine de boyun eğmez, direnir. Bu onu yalnızlaştırır. Zaten yıllar ilerledikçe bir zamanların aktivistlerinin çoğu kendi konforlu hayatlarına çekilmiştir. Oysa Meridian, sağlık sorunlarına rağmen bir kasabadan diğer kasabaya dolaşacak, yaşamak için her türlü işte çalışacak ve mücadelesini sürdürecektir; Truman’ın aşkını terk etmek pahasına olsa da...
ÇİÇEK AÇAN BENLİK
‘Meridian’ bir ana karakter etrafında kurgulanmış bir roman. Hikâye boyunca Meridian’ın gelişimi sürecine, bu gelişimin en önemli parçası olan sivil haklar hareketiyle ilişkisine, bu ilişkinin onun duygusal, fiziksel ve psikolojik varlığına yaptığı etkiye nüfuz ediyoruz. Kadının doğal gücüne ve kişisel mücadelelerin yaşamın kaçınılmaz bir parçası olduğuna inanan Walker, Meridian’ı doğuştan sert ve kararlı, engellerin üstesinden gelmesini bilen bir insan olarak tasvir etmiş.
Romanın yazarı -Alice Walker- ile roman kahramanı -Meridian- arasında pek çok benzerliğin varlığı inkâr edilemez. Meridian gibi Alice Walker’ın hayatı da pek çok zorluk, acı ve mücadele ile geçmiş. Ancak ‘Meridian’ biyografik bir roman değil, üstelik bütün saygı duyulacak özelliklerine rağmen Meridian okuyucunun kolayca özdeşleşebileceği bir kişilik olarak sunulmamış. Hatta narsistik özellikleriyle, kendi gelişimine olan takıntıyla, çocuğunu terk edişiyle sevimli bir kahraman bile sayılmaz.
“Siyah kadınlarda var olan iyi niteliklerin tamamını kendine mal etmişti. Eddie’yle birlikte geçirdiği hayatında cesaretten yoksun olduğunu, inisiyatifin kendisinde olmadığını yahut kendi kararlarını veremediğini biliyordu.”
Buna karşılık özellikle kadınların, kadınları kuşatan dogmalarla, geleneklerle, kurallarla gözünü kırpmadan kavgaya giren Meridian karakterine sıkıca sarılmaları gerekir. Çünkü Meridian, insanın gerçek anlamda birey ve erişkin olması için kendi kişiliğini keşfetmesi gerektiği gerçeğinin vücut bulduğu bir roman kahramanı. Hayatta kalmak için nasıl tomurcuklanacağını anladığı noktada, meydan okuyan ve yalnız kalmayı göze alan bir kadın.
Deborah E. McDowell, ‘Çiçek Açan Benlik; Alice Walker’ın ‘Meridian’ı’ başlıklı makalesinde; “kendini aydınlatan ve hayatının nedeninin ve misyonunun ne olduğunu tanıyan ve kendisine güvenen bir bireye dönüşen bir kadının hikâyesi” diye özetlemiş romanı. Ruhundaki sorgulamalarının çözümlerini keşfetmek için sonsuz yollar ve testler deneyimler Meridian. Irkçı ve cinsel zulme maruz kalmış bir ‘hanım’dan, kendisine ve Güney’deki diğer zayıf, hayal kırıklığına uğramış siyahlara bir başka dünyanın mümkün olduğu inancını aşılayan ilerici bir karaktere evrilir.
Gerek siyahlarla beyazlar, gerek siyahlarla siyahlar arasındaki ilişkilere dair tarihi, siyasi ve insani konuları kapsayan romanda üzerinde durulması gereken daha pek çok nokta var. ‘Meridian’ı kısa bir yazıyla kuşatmak mümkün görünmüyor. Ancak şunun altını çizmek gerekir; bu roman sadece ırk ayrımıyla ilgili değil. Yazarın kendi ifadesiyle; “Üç yüzyılı aşkın bir süredir değişen durumları kavramak, yeter demek, sanrılarımızdan, bağımlılıklarımızdan, her türlü hastalığımızdan kurtulmak ve aydınlık bir dünyanın geri kalanına katılmak hakkında, sevgi, merhamet, dayanışma hakkında bir roman”. Aşağıdaki mısralarından da anlaşılacağı gibi, Walker’ın reddiyesi renklerle, cinsiyetlerle, ülkelerle sınırlı kalmıyor, dünyanın her köşesindeki iktidar mekanizmalarının adaletsizliğine ve akıldışılığına odaklanıyor:
“Onlara tapınmıyoruz.
yaptıkları şeylere tapınmıyoruz.
onlara güvenmiyoruz.
söylediklerine inanmıyoruz.
bayılmıyoruz etkinlik dedikleri şeye.
ve nükleer santrallara.
bayılmıyoruz fabrikalarına.
ve hava kirliliğine.
bayılmıyoruz televizyon programlarına.
ve radyoaktif sızıntılara.
sıkıcı buluyoruz gazetelerini...”
MERIDIAN
Alice Walker
Çeviren: Yeşim Seber
Doğan Kitap, 2019
288 sayfa, 33 TL.