Güncelleme Tarihi:
Kavramsal olanı güncelle yorumlayıp geliştirmek her zaman çetin bir iştir. Akademik hayatın ereklerinden sayılan özgür düşünce ile sorgulama ereği bu çetinliğin yapıcı yönleri olduğu gibi, akademisyenin soluduğu iklimin buna elverişli olup olmayışı da başka bir tarafıdır. Hele üniversitenin iyiden ‘sahibinin sesi’ne çevrilmeye çalışıldığı dönemlerde daha da yamanlaşır bu çetinlik. İşte bu bakımdan elimizde son derece özgür ve atılımcı bir bilimsel araştırma var. Nermin Saybaşılı ‘Mıknatıs-Ses’te, sesten yola çıkarak hem kavramsallaştırmalara gidiyor hem de son yılların en tartışmalı konusu Gezi olaylarına odaklanıyor. Kendi öznel hikayesi ile toplumsal olanı bağdaştırıp öneriler sunuyor.
Öznelliklik ilkin “Sorsalar babamı en çok elleriyle, annemi ise sesiyle anlatırdım. El güven ve cesaret, ses ise güç ve nezakettir”. “Şu (gök) gürültülü dünyada bir nebze de olsa sessizliğe ulaşmak için yazıyorum ben. Oysa, doğadaki kuş seslerini yazmak isterdim” cümlelerinde. Bir akademisyenin kendi kavramlar ve soru/sorunları ile ilerlerken zihninin gerisinde şahsi/insani bir duyuş taşıması, okurun metne olan yatkınlığını kolaylaştıran bir nitelik. Yazarın üzerini özellikle çizdiği ‘mıknatıs-ses’ kavramını anlamak için de bir anahtar. Nedir bu mıknatıs-ses. Kitap boyunca gelişerek ve değişerek yorumluyor Saybaşılı bu kavramı.
Ona göre mıknatıs-ses, ‘sesin metamorfozu’na işaret eder. Metamorfoz, ilksel olanın kaybı ve askıda yeni olana açılma şeklinde değişim ve dönüşümse eğer, ses de formdan diğerine geçerek bir bedenden diğerine taşınarak açılır. O halde mitolojide, Narkissos’a vurulan Ekho’yu anmak gerekir. Ekho, ‘mıknatıs-ses’i, ‘bir yankı, bir aksiseda, sesin kendisine özgü silinmez/boğulmaz rezonansının diğer adı’ olur. Gezi de bu bağlamda, ‘dilin sözü olmayan başka bir sesin tahayyül edilmesine imkân vermesiyle’ kavramsallığın göbeğine oturur. Bu kadar değil elbette, mıknatıs-ses’i ‘gözmerkezci olduğu kadar sözmerkezci olan egemen bilme modelinin sınırlarında titreşen bir ses, bir yankılanma’ diye de yorumlar yazar. “Mesafeli bir dışsaldan bedensel bir temasa ya da harekete geçişin işareti olduğu gibi, tıpkı toplayıcı ve dağıtıcı bir mıknatıs şeklinde bedenleri ve dilleri, tarihleri ve yaşamları kendine doğru çekip alarak ve/ya itip saçarak içerisi ve dışarısı, burası ile orası, şimdi ile geçmiş, benlik ile ötekisi arasındaki sınırları aşar, tüm mevzuları yerinden eder.”
Ses, eleştirildiği haliyle, bir iktidar metaforudur çoğunlukla kitapta. Ses, sessizlik veya gürültü formuna bürünebilir. ‘Spiral bir form olan ses’, bu kitapta olduğu gibi ‘onulmaz ses/sizlik arayışının yankısı’ da olabilir. Kapitalist kent devasa bir mıknatıs gibi her şeyi gücüyle çeker ve yönetir. Mıknatıs-ses ise güçsüzün, ötekinin ‘belki henüz dil olmayan ama tam da o nedenle asıl dil’ olan hali olarak görülür. ‘Kişinin özne olarak kendisini üretebilmesi’, entelektüelin ‘bireyleri tabi özneler olarak belirleyen merkezi, dayatmacı ve yayılmacı güce karşı işleyen imge ve seslere’ kulak vermesi görevdir. Nesneleşmekten kurtulmak için bir öneridir mıknatıs-ses, özetle.
MIKNATIS-SES
REZONANS VE
SANATIN POLİTİKASI
Nermin Saybaşılı
Metis Yayınları, 2020
304 sayfa, 38.50 TL.