Ses ve ışık ‘Boşlukta Mevcut’

Güncelleme Tarihi:

Ses ve ışık ‘Boşlukta Mevcut’
Oluşturulma Tarihi: Ekim 02, 2022 12:13

Mekânsızlığı hem içerik hem form bağlamında bir deney alanı olarak ele alan ve sese, ışığa, kente odaklan Taksim Sanat’taki ‘Boşlukta Mevcut’ sergisinin küratörü Derya Yücel, “Bir tür ‘mekansız mekan’ yaratarak, galeriyi karanlık, sessiz ve dingin bir alan haline dönüştürdük” diyor.

Haberin Devamı

Şehrin en çok insan trafiğinin olduğu bir alanda sergiyi seyirci ile buluşturdunuz. Öncelikle mekan ve serginin tamamlayıcılığını nasıl tarif edersiniz?
İBB Kültür A.Ş.’nin kamusal alanlarından biri olan Taksim Sanat, özellikle konumu ve lokasyonu sayesinde çok farklı ve çeşitli izleyici profiline kapıları açık bir mekan. Hatta mekanın kimi izleyiciler için belki de ilk kez günümüz sanatıyla/sanatçılarıyla karşılaşma alanı yaratma potansiyeli söz konusu. Bu nedenlerle, Taksim Sanat’ın kentin insan trafiğinin en yoğun olduğu metro çıkışında olması serginin çerçevesini kendiliğinden ortaya çıkardı. Bu anlamda, Boşlukta Mevcut, sesle, ışıkla ve hareketle yoğrulan bir kent olarak İstanbul’un merkezinde, yine sesle, insanla, hız ve ritmin kesintisiz olduğu metronun içinde konumlanması belirleyiciydi. Tam da bu temponun ortasında bir tür “mekansız mekan” yaratarak, galeriyi karanlık, sessiz ve dingin bir alan haline dönüştürdük.

Haberin Devamı

Ses ve ışık ‘Boşlukta Mevcut’
Derya Yücel
Sergide yer alan sanatçılar hangi eserlerini izleyiciye sundu?

Sergi, ağırlıklı olarak sanatçıların mevcut işlerinden bir seçki. Elbette serginin mekan, konsept ve içeriği etrafında yeniden yorumlayabileceğimiz çalışmalar izleniyor. Ali M. Demirel’in “Pınar” isimli dijital videosu gözü/iris bir kum yığını gibi aynı anda hem dağılıyor hem de yeniden bir araya toplanıyor. Ardan Özmenoğlu’nun “Ja/Ya” neon çalışması dışında soyut bir ışıltıya dönüşen yakamozu “Mi Minör” ismiyle video formunda izleniyor. Aytaç Aybak’ın bu sergi için tasarladığı “ve ışık beden oldu” isimli ses yerleştirmesi, şiirsel ve dingin bir alan oluşturuyor. Buşra Tunç “Ather” isimli zaman ayarlı cam ve ışık yerleştirmesinde önce güçlü bir patlamayla gelen sonrasında sönen ışığın gücünden geriye kalan yansıma ve parlaklığı belirli bir süreyle bize gösteriyor. Candaş Şişman’ın akrilik çubuklar, led ve özel bir yazılımla kurguladığı “Links” adlı yerleştirmesi, hareketli bir ışık dansı ve ona eşlik eden sesi barındırıyor. Çağrı Saray “yapmam gerekeni yapacağım”la duygu ve düşünce, akıl ve kalp arasında kalmış bir cümleyi ışık-metin olarak mekana taşıyor. Çınar Eslek ise ahşap bir duvar saatinin içinde sıkışmış bir beden/teni aydınlatıyor, “her neyse öyle kalsın” adlı çalışmanın içindeki ayna bakan kişiyi yansıtarak o sıkışmışlığın varlığı üzerine düşündürüyor. Fırat Engin, “kentin hayaleti”nde Ankara’da önce uygulanmış sonrasında değişen yönetimle kaldırılmış kentsel bir projenin fotoğrafını neonla belirginleştirerek kamusal alan üzerine düşündürüyor. Murat Germen’in bir binanın pencerelerinden yansıyan ışıkla görülen iç mekanı böylelikle özel alan-kamusal alan ayrımının sınırlarını durağan bir karede paylaşıyor. Ramazan Can’ın “Ya sahip olduklarının tümü bu olsaydı” neon-yazısıyla izleyiciyi bir soru üzerinden düşünmeye davet ediyor. Seda Boy, kadın emeği ve kadın gücüne referans veren ellerle çevrelenmiş sonsuza giden bir ışık yerleştirmesi “sonsuz” dışında göz formunda ve farklı malzemelerden gerçekleştirdiği beyaz körlük isimli serisinden de üç çalışmayla sergide yerini alıyor. Vahap Avşar’ın füze formunda ortaya çıkan neon yerleştirmesi “Gökkubbe” galeri mekanının girişinde savaşın bir eleştirisi olarak kırmızı bir gökyüzü yaratıyor. “Gece Nöbeti” isimli üç kanallı video yerleştirmesi ile Volkan Kızıltunç, İstanbul’da spontane gerçekleştirdiği gece çekimlerinde çağdaş bir flanör refleksiyle kentin sesini, ışığını ve ritmini galeri mekanına taşıyor.

Haberin Devamı

Serginin izleyicisine bırakmak istediği iz ya da düşünce nedir?
Ses ve ışık, izleyiciyi kendine çekme potansiyeli olan büyülü bir etkiye de sahip. Sergi, bu potansiyeli bir araç olarak işliyor, aynı zamanda günümüzde dönüşen var olma ve iletişim biçimlerimizde önemi artan ‘ses’lerin varlığıyla bir arada düşünmeye, ses ve ışık gibi göremeyeceğimiz ya da dokunamayacağımız bir kavramla sanatı bir araya getirmeye ve kent içerisindeki görülme/duyulma ihtiyacımıza işaret etmeyi amaçlıyor. Işığı, sanatın yaşamımızdaki anlamı üzerine bir metafor olarak da düşünebiliriz. Sanatı, bize kılavuzluk edebilecek, sanatçıların dünyaya dair mesajlarını, yorumlarını ve öngörülerini taşıyıp gösterebilecek, bir ses, bir ışık gibi düşünebiliriz.

Haberin Devamı

Sanatçılar arasında bu sergi özelinde kendi çizgisinin dışına çıkanlar oldu mu?
Sergide farklı kuşaklardan olan ve farklı disiplinlerde çalışan sanatçıların üretimleri izleniyor. Başka projelerde de iş birliği yaptığım bu sanatçıların pratiğinde zaten var olan ışık, neon, ses ve video üretimlerini bir araya getirdim. Bu nedenle kendi sanatsal üretim dilinin dışına çıkmak olarak tarif edemem ama bazı sanatçıların da aşina olunan çizgilerinin dışında hisssedilen çalışmalar var. Örneğin Ardan Özmenoğlu’nun “Mi Minör” isimli videosu, Çağrı Saray’ın “yapmam gerekeni yapacağım” video-yazı’sı, Seda Boy’un ışık yerleştirmesi “sonsuz” ya da Murat Germen’in baskı formunda değil de ekranda durağan bir imge olarak izlenen fotoğrafı…

Haberin Devamı

Mekânsızlığı hem içerik hem form bağlamında bir deney alanı olarak ele almayı amaçladığınızı söylüyorsunuz. Bu fikre sanatçıların yaklaşımı nasıl oldu?
Küratöryal pratiğimde günümüz sanatçılarının üretimlerini bir konsept ya da konu çerçevesinde bir araya getirerek, hem bir düşünce etrafında ele aldığım konularla hem de yapıtlar arasındaki ilişkileri ortaya çıkaracak şekilde bir kurgu yaratmaya çalışıyorum. Bu kurgunun merkezinde de mekan yer almakta. İçeriğe ve kavramsal çerçeveye, sanat yapıtlarına, serginin gerçekleşeceği mekanın fiziksel özellikleri ve kimliğine bir bütünü oluşturan öğeler olarak yaklaşıyorum. Boşlukta Mevcut’ da bu şekilde ortaya çıktı. Sanatçıların üretimlerinden yaptığım seçkide ışığı kendinde işlerden oluşuyor. Bu nedenle sergiyi karanlığın içinde, boşlukta ve çevresinden soyutlanmış olma durumuna ihtiyaçları olan üretimler üzerinden kurguladım. Dolayısıyla sanatçılar da önce fikir olarak bu yaklaşımıma destek oldular ve içeriği güçlendirecek bu fikrin hem mekan hem yapıtların formlarıyla ilişkisel bir bağ kurduğu yönünde hemfikir olduk. Her bir yapıt aynı anda hem kendi alanına sahip hem de yakınındaki diğer yapıtla dengeli bir diyalog kuruyor.

Haberin Devamı

Günümüzde izleyici bir sergi alanına girdiği andan itibaren deneyim mi yaşamak istiyor? İzleyicinin sergi ile kuracağı bağ nedir?
Bir sergi, sanatçı/yapıt, mekân ve izleyici arasındaki etkileşimi oluşturan deneyimler yoluyla etkinlik kazanabilir. Dolayısıyla yapıt, ancak sergilendiği andan itibaren sanatçının ve izleyicinin ortak bir deneyimi haline gelir. Bir serginin amaçlarından biri de bu deneyimi paylaşma noktasında izleyiciyi teşvik etmektir. Sanat mekanları, kolektif deneyimi düzenleyen ve kaydeden mekânlar olarak kamusal alanlar yaratır, İBB Kültür A.Ş.’nin kamusal alanlarından biri olan Taksim Sanat da bu türden bir misyonu yerine getiriyor. Bir sergi inşa etmeyi, sanatçı-sanat yapıtı ve izleyici arasındaki ilişkinin çerçevesini ortaya çıkarmak, düşünce ve form arasındaki bağı izleyicinin alımlama süreçlerine eklemlemekle ilgili bir etkinlik olarak görüyorum. Serginin bütününün bir mesaj/okuma aracı olması benim için çok önemli. Boşlukta Mevcut başlığındaki sergide de 13 sanatçının üretimleri aracılığıyla, ses, ışık ve hareketli imgeler yoluyla, mekanı hem geri plana atarak hem de altını çizerek belirli bir deneyim alanı şekillendirmeye çalıştık. İzleyicinin yapıtla/imgeyle baş başa kalacağı, sanat aracılığıyla gerçekleştirilen müdahale için geçici bir bölge, izleyici-yapıt ilişkisinde ortaklığın deneyimlendiği bir alan yaratmak diyebilirim.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!