Selanik’ten Bayburt’a bir ailenin üç kuşak hikâyesi

Güncelleme Tarihi:

Selanik’ten Bayburt’a bir ailenin üç kuşak hikâyesi
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 06, 2021 14:42

‘Ay Parçasının Güz Yaşları’nda kendi aile tarihinden yola çıkan ve biri Selanik’te, diğeri Bayburt İspir bölgesinde iki ailenin 1900’lü yıllardan günümüze üç kuşağının hikâyesini anlatan Elif Ebru Batı Wibrew, “Ben üçüncü nesil olarak bu yaşanmışlığı en başta Mehpare Babaannem’den dinlerken kendimi Reşat Nuri’nin ya da Halit Ziya romanlarının içine düşmüş gibi hissetmiştim. Lise yıllarımdı ve eğer bir gün roman yazarsam konum bu olacak demiştim” diyor.

Haberin Devamı

Kendi aile hikayenizden yola çıktığınız ‘Ay Parçasının Güz Yaşları’nı yazma süreciniz nasıl gelişti?
Aslında bundan önceki romanımı yazarken bir yandan bu konu ile ilgili bilgileri toplamaya başlamış, hatta 60-70 sayfa yazmıştım. Ama ona romana başladım denmezdi, veri toplama diyelim. Yaklaşık üç yıl hem yakın aileden hem de tesadüfen hayatımıza giren uzak akrabalardan değişik bilgiler edindikçe, hikâyenin seyri ya da sayfalarının yerleri değişebildi. Yeni bilgiler eklendikçe bulmacanın parçaları daha yerini buldu ama tabii yazım süresi uzadı. Bir yıllık bir sürede yazdım ama toplam üç yılda en son haline kavuştu.

Aile tanıklıklarından faydalanırken nasıl bir yol izlediniz?
Kafamda hikâyeyi iki koldan yürüteceğimin planını yapmıştım. Birisi Selanik üzerinden İstanbul, Beyoğlu, Kınalıada hattını; diğeri de Kafkasya, İspir, Bayburt ve Samsun hattını anlatacak ve Karadeniz’in sessiz ve kimsesiz limanı Gümenüz’de birleşecekti. Sülalemin kadınları Mehpare’nin, erkekleri ise Hakkı Reis ve ailesinin hikâyelerine daha çok hâkimdi. O yüzden hangi tarafı yazıyorsam, haremlik ve selamlık sohbetlerini ona göre ayarladım. Babam Erol Batı, kendinden önceki nesillerden duyduğu isimleri küçük bir tablo şeklinde yazmıştı. Kafkasya-İspir hattını en çok onunla çalıştık. Mehpare’nin hikâyelerinde onun en büyük kızı Renan Hala, gelinleri olan anneannem Meksude ve Pamuk Yenge çok yardımcı oldu. O sıralarda kendi ailesinin köklerindeki eksik bulmacaları araştırmak için İstanbul’dan Samsun’a uçan Akın Özay Bey (ki bizim büyük büyük dede Hakkı Reis onun büyük dayısı oluyormuş), “Batı Ailesi’ni arıyorum” diye sohbet ederken, yanındaki kişinin aile dostumuz çıkmasıyla uçaktan iner inmez adresi bulmuş oldu. İspir ayağı için ondan da çok büyük fayda gördüm. Uzak ama aslında bu hikâyeye yardım eden birçok bilgi için belki yüz elli kişi ile sohbetim oldu diyebilirim.

Haberin Devamı

Mehpare nasıl biriydi?
Çok güzel bir İstanbul Türkçesi ile konuşurdu en başta. Kibardı. Evine gelen herkesi güler yüzle karşılar, hemen bir kahve içmek isterdi. Kışsa mangal kömüründe ağır ağır pişirdiği kahvesini, yazsa vazgeçemediği kolasını bardağa doldurup ikram ederdi. Sohbet etmeyi çok severdi. Küçük büyük herkes ziyaret ederdi onu. Yaşlılıktan ya da hastalıktan yakınmaz, “Kendimi oyalıyorum, kimseye yük olmuyorum” diyerek gününü anlatırdı. Tahsil gördüğümüz için ya da değişik bir şehir veya ülkeye gidip gezersek kendisi gitmiş ya da kendisi eğitim görüyormuş gibi seviniyordu. İçinde ukde kalmış hayallerini kim yaşatıyorsa mutlulukla onu dinlerdi. Gezmeyi öylesine seviyordu. Kimseyi kırmadan yaşamını tamamladı. Onun tanıyan herkesin ağzından çıkan ilk cümle, “Ne asil kadındı Mehpare Teyze”dir. Gerçekten de küçücük yaşta gelmiş olsa bile kendine has bir yerel dili olan küçücük bir kasaba, onun küçükken almış olduğu o eski İstanbul terbiyesini ve konuşmasını asla değiştirmemişti. O, küçük kasaba için “İstanbullu asil Mehpare” olarak yıllarca bilinegeldi.

Haberin Devamı

Karakterler arası bağlantıları ve zaman çizelgesini oluşturmak zor oldu mu?
Çok karakter var evet. Şansım bu karakterlerin hemen hepsinin düzenli olarak Yakakent’te zaman geçiriyor olması. Benden önceki, onların da öncesi nesil çoğunlukla halen Yakakent’te yaşıyor ya da tüm yazını yine orada geçiriyor. Çok büyük bir aile olmamıza rağmen herkes birbirini çok iyi tanıyor ve beraber oldukça fazla vakit geçiriyoruz. Kaldı ki biraz fazla deli bir hafızam olduğu için Mehpare’den bir önceki kuşak olan Memduha Nine’yi de hatırlıyorum. Yani benim için kim kimdi kısmı hiç zor olmadı. Asıl önemli olan, okuyucunun kafasının karıştırmadan bu isimleri nasıl aksettirebileceğimdi. Hiçbir karakteri atamazdım çünkü birinin yaşadığı vurucu bir olayın sebebi, onun iki nesil öncesindeki bir olaya bağlı olabiliyordu mesela. O isimleri vermesem hikâye yarım kalırdı ya da okuyucunun kafasında soru işaretleri oluşurdu. O nedenle bölümleri verirken gruplar halinde bir aile ağacı çıkardım. Nesil nesil gittim. Ara ara tekrarladığım için isimlerin akılda kalmasını daha kolaylaştırdım diye düşünüyorum. Ayrıca kitabın arka kısmına eklenen aile tabloları da okuyucuya yardım ediyor.

Haberin Devamı

Gerçek bir hayat hikayesini yazmanın tamamen hayal ürünü bir karakter yaratarak yazmaktan ne gibi farklılıkları var? Gerçeğe ne kadar sadık kaldınız?
Hayal ürünü bir roman yazarken dilediğiniz özgürlüğe sahipsiniz. Hayal gücünüz sizi nereye götürürse oraya gider, beğenmez siler, yeniden yazarsınız. Ha bazen gerçek bir konudan etkilenirsiniz; özünde bir doğruluk vardır ve siz kurgunuzu onun etrafında çevrelersiniz ama hayal gücü yine ön planda olur. Elimde bu kadar fazla bilgi olmasaydı ben de öz hikâyeyi hayal gücümle genişletirdim. Ama o kadar çok bilgiye sahipken hikâyenin detaylarına, kahramanların yaşamışlıklarına sadık kalmak istedim. Ailemin de merakla beklediği ve bir nevi tarihimiz olacak bir eser olacaktı. Yani hikâyenin neredeyse yüzde 90’ı tamamen gerçek yaşanmışlıklara dayanıyor diyebiliriz. Diğer yüzde 10’luk kısımları da asla ulaşamayacağımız ama olması en muhtemel kurgulardan ibaret.

Haberin Devamı

Size ‘Ay Parçasının Güz Yaşları’nı yazdıran motivasyon neydi?
Elbette benden iki önceki nesil de bu hüzünlü hikâyeyi biliyordu. Lakin onlar için yaşlı bir kadının artık çok geçmişte kalmış masalsı hikâyesiydi bildikleri. Herkeste birer parça bilgi vardı. Birinin bildiğini, öbürü tam bilmiyordu. Ben üçüncü nesil olarak bu yaşanmışlığı en başta Mehpare Babaannem’den dinlerken kendimi Reşat Nuri’nin ya da Halit Ziya Uşaklıgil’in romanlarının içine düşmüş gibi hissetmiştim. Lise yıllarımdı ve “Eğer bir gün roman yazarsam konum bu olacak” demiştim. Üniversite yılları, yurtdışı eğitim yılları derken kalemi elime alışım 2010’u buldu. Bu romanımın ismini çoktan bulmuş ve final kısmını kafamda yazmıştım bile. Lakin kalemi elime aldığımda “Daha gidilecek çok yolum var; hele biraz pişeyim, daha sonraki yıllarda bu zor konuya adım atayım” dedim. Yani ilk iki konum ve ilk iki romanım rotasını değiştirdi. Fakat bundan önceki romanlarımı yazarken bile dediğim gibi bu konuyla ilgili veri toplamaya bir yandan devam etmiştim.

Haberin Devamı

Selanik’ten Bayburt’a bir ailenin üç kuşak hikâyesi
Ay Parçasının Güz Yaşları
Elif Ebru Batı Wibrew
Pika Yayınları, 2021
352 sayfa, 40 TL.

BAKMADAN GEÇME!