Güncelleme Tarihi:
Romanları, anıları, araştırmaları, derlemeleri ve sol içi şiddete dikkat çeken tavrıyla tanıdığımız Aytekin Yılmaz, ‘Ernesto’nun Dağları’ adlı son yapıtını 50’nci yaşına ithaf etmiş. Bu anlamlı bir ithaf, çünkü 2017 aynı zamanda Che Guevara’nın öldürülüşünün de 50’nci yılı. Yazarın doğumundan, Guevara’nınsa ölümünden bu yana geçmiş olan elli yılda; romanın odağına oturan inanç, şiddet, iktidar ve yüzleşme sorunlarının pratikte nereden nereye geldiğini değil, bir türlü nereye varamadığını ve niçin dönüp dönüp aynı kör çelişkilerde tıkandığını okuyoruz ‘Ernesto’nun Dağları’nda.
Gerçek kişi ve olaylardan esinlenerek kurgulandığı belirtilen roman, güney kampı gerillalarının, bir sabah uyandıklarında, Heja Kevir’in kaçtığını anlamalarıyla başlıyor. Bu firar, kaçanların ardından derhal başlayan sözlü linci bile geciktiriyor. Sessiz ama sarsıcı bir şaşkınlık yaratıyor. Çünkü söz konusu kişi, sıradan biri değildir. Che Guevara’nın adından esinlenilmiş lakabıyla, dağların ‘Ernesto Heja’sıdır o. On yılı hapiste, on yılı da dağlarda olmak üzere, tam yirmi yıldır saflarında yer aldığı örgütün ‘ikinci adam’ı gözüyle bakılmaktadır kendisine. Kısa sürede alınan haberiyse şaşkınlığı daha da artırır: Ernesto Heja devlete sığınmak ya da kaybolmak yerine, sol örgütlerin kampına sığınmayı seçmiştir. Bu firar akıl alır gibi değildir ve en başta, muhalif olduğu örgüt lideri Sanço’yu rahatsız eder bu durum.
Karşı karşıya kalınan durum zordur. Çünkü Ernesto Heja “güvendiği dağlara kar yağdığını” söyler sığınmacı olmak istediğinde. Bir inanç yitimi ve vazgeçiş söz konusudur. Kendisini iade etmedikleri anda, bunları onaylamış, en azından kayda değer bulmuş olacaklardır. Geriye onu ihbar ve teslim etmek kalır. Bu da, Heja’nın deyişiyle, sığınmacılar karşısında devrimci hukukunun, burjuva hukukundan bile kötü olduğunu gösterir. Ve tam da dediği gibi çıkar. Karşı karşıya kalınmış ilk özgürlük talebinde kötülüğe teslim olunur ve öldürüleceği apaçıkken Heja örgüte iade edilir. Örgütün, dağlara sığmayan Ernesto Heja’yı bir çuvala sığdırarak öldürecekleri süreç de böylece başlamış olur.
Peki, ‘ikinci adam’ gözüyle bakılan Ernesto Heja’yı örgütünden kopacak noktaya getiren şeyler nelerdir? Yanıtı roman boyunca bazen geçmişe dönüşlerle, bazen Heja’nın tıpkı Che Guevara gibi tuttuğu günlüklerden, bazen de öldürülüşüne katılan Kenda’dan öğreniyoruz. Heja, dağlarda ve hapiste geçen onca yıldan sonra, dağların hiç de “Dağlar bizimdir” diyen insanlara ait olmadığını fark ediyor. Önce, ‘savaştan kaçma hakkı’nı savunuyor. Ardından, örgüt içi aşk yasağının kaldırılmasını öneriyor. 18 yaşının altındaki çocukların dağa alınmaması gerektiğini ileri sürüyor. Örgüt lideri Sanço’nun nasıl peygamberleştirildiğini sorguluyor. Geçmişteki yoldaşlık ilişkilerinin, nasıl şeyh-mürit ilişkisine döndüğünü gözlemliyor. Bilmemekten doğan inanç olgusunu ve bunu takip eden zalimliği fark ediyor. ‘Şiddete sıfır tolerans’ düşüncesine ilerlerken, kendi geçmişindeki ve örgütün tarihindeki devrimci şiddetle yüzleşiyor. Devletin faili meçhulleri karşısındaki tavrı örgüt içi cinayetler karşısında da almadıkça bu ikiyüzlülükten güzel bir dünya çıkmayacağını görüyor. Yeni hayat tasarımları uğruna savaşırken ne yapılması gerektiğinden önce ne yapılmaması gerektiğinin farkına varılmasını sağlıyor. Bir örgütten kopmayı aşıp yeni bir hayat tasavvuru sunan bu radikal düşünceleri, dağların insana ait olmadığına ve savaşta yok yere ölen asıl sahiplerine, yani hayvanlara bırakılması gerektiğine kadar varıyor. Örgütün ikinci adamı olarak anılmasınınsa ipini çekmekle eşdeğer olduğunu anlıyor. Çünkü Sanço’nun kendisini ölmesi için çıplak arazilere sürdüğünü fark ediyor. Güvendiği dağlara karlar böyle yağıyor, inancı böyle yitiyor ve inancını yitirdikçe zalimleri, zalimaneliği daha iyi görüp herkesi kendi dağıyla baş başa
bırakıyor.
‘Ernesto’nun Dağları’, sahici bir yüzleşmeye, inanmamaya ve yapmamaya çağırıyor. İnsanca bir hayatın en çok bunlarla düşlenebileceğini duyuruyor.
ERNESTO’NUN DAĞLARI
Aytekin Yılmaz
Siyah Kitap, 2017
168 sayfa, 14 TL.