Savaşta büyümek

Güncelleme Tarihi:

Savaşta büyümek
Oluşturulma Tarihi: Aralık 16, 2022 11:13

Amerikalı yazar ve doktor Daniel Mason, üçüncü romanı ‘Kış Askeri’nde, I. Dünya Savaşı’nda doktor olarak cephe gerisine gönderilen 22 yaşındaki bir tıp öğrencisinin yaşamak ve yaşatmak için verdiği zorlu mücadeleyi anlatıyor. Savaşın açtığı yaralara, vicdana, hataya ve kefarete, aile ilişkilerine, ilk aşkın coşkusuna dair temalar ve motifler barındıran sürükleyici bir hikâye.

Haberin Devamı

Daniel Mason, 1976 yılında doğdu. Kaliforniya’ya bağlı kıyı kasabası Palo Alto’da büyüdü. Harvard Üniversitesi’nden biyoloji alanında lisans derecesi aldı. Daha sonra UCSF Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Tayland-Myanmar sınırındaki ormanlık bölgede sıtma salgını araştırmasına katıldıktan sonra, bu deneyimini daha iyi anlamak için yazmaya başladı. İlk romanı ‘The Piano Tuner’ (2002) yayımlandığında henüz tıp fakültesinde öğrenciydi. Bu roman eleştirmenlerin beğenisini kazandı. Mason’un ikinci romanı ‘A Far Contry’ 2007’de yayımlandı ve çeşitli ödüllere aday gösterildi. Eserleri 28 dile çevrilen, operaya ve tiyatroya uyarlanan Mason, halen Stanford Üniversitesi’nde psikiyatri alanında yardımcı doçentlik yapıyor ve tıp derslerinin yanı sıra beşeri bilimler fakültesinde edebiyat dersleri veriyor.

ISSIZLIĞIN ORTASINDA
Savaşlar insanlığın en zorlu koşullarda hem de ölümle sınandığı toplumsal felaketler olarak sanat ve edebiyatın her zaman gözde konusudur; özellikle de beş kıtaya yayılmış, milyonlarca kişinin kaderini etkilemiş, bugünün Avrupa’sının siyasi ve coğrafik şeklini belirleyen I. ve II. Dünya Savaşı... ‘Kış Askeri’ de bu külliyatın içine dahil edeceğimiz bir roman.
Güzel bir girişle açılıyor hikâye: “Kuzey Macaristan, Şubat 1915... Anons yapılmadı, düdük bile öttürülmedi. Karla kaplanmış tabela olmasaydı, vardıklarını bile anlayamayacaktı. Durağı kaçıracağından korkarak aceleyle valizini, paltosunu, süvari kılıcını toparladı, trenin koridorunu doldurmuş askerlerin arasından ite kaka kendine yol açtı. İnen tek yolcuydu. (...) Lucius uzaklarda fırtınanın içinde yükselen dağları görebiliyordu. Oralarda bir yerde Lemnowice ve Lucius’un hizmet edeceği Üçüncü Ordu’nun alay hastanesi bulunuyordu.”
Sonra Lucius’u tanımaya başlayacağız: Lucius Krzelewski, bir ülke olarak varlığını neredeyse yitirmiş Polonyalı -soylu ve varlıklı- bir ailenin çocuğu. Viyana’da yaşayan ailesi doğusu ve batısıyla birbirine kenetlenmiş Avrupa aristokrasisinin, onun köhnemiş kültürünün bir parçası. Altı kardeşin en küçüğü olan Lucius, çocuk yaşlardan beri bu hayattan hoşlanmamış, oğulları için daha şanlı bir mesleği münasip gören ailesini hayal kırıklığına uğratmak pahasına tıp fakültesine yazılmış. Derslerinde başarılı, tıp bilimine, bilimsel yeniliklere meraklı, hocalarından birinin deyişiyle “Görünenin altında yatan şeylerin kavranmasına yönelik alışılmadık bir kabiliyet”e sahip bir öğrenci. Ne var ki 1914 yılında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu savaşa katılınca öğrenimi yarıda kalır. Zira devlet tıp öğrencilerini askeri doktor rütbesi ile cepheye davet etmektedir. Arkadaşları gibi Lucius da bu çağrıya uyar, askere yazılır ve Karpat Dağları’ndaki Lemnowice kasabası yakınlarındaki bir kilisede faaliyet gösteren bir sahra hastanesine tayin edilir. Zorlu bir yolculuktan sonra görev yerine varan Lucius, hastanede kendisine yol gösterecek başka bir doktor olmadığını öğrendiğinde şaşıracaktır. Üstelik her yanı saran haşereler, fareler ve tifüs salgını nedeniyle geriye hemşire olarak da bir tek rahibe Margarete kalmıştır. Daha ilk gece işe koyulduklarında kendisiyle aynı yaşlarda olan bu genç kadının pratik tıp bilgisi Lucius’u şaşırtıracaktır.
Margarete’in desteği sayesinde kısa zamanda durumu kabullenen ve görevi üstlenen genç adam büyük bir özveriyle başlar çalışmaya. Cephenin aslında dünyanın uzağındaki bu ıssız dağ kilisesinde “Sanki zaman kendini tekrar ediyor” diye düşünecektir Lucius, “Ta ki bir şubat akşamı soğuğun içinden bir adam çıkagelene kadar”...

EDEBİYAT VE TIP
‘Kış Askeri’, 2018 yılında yayımlanmış, yani ikinci romandan tam 14 yıl sonra. Zamana, mekâna, karakterlere nüfuz etmek için belli ki çok çalışmış Daniel Mason. Kısmen savaş, kısmen tıp tarihi, kısmen romantizm genç bir adamın savaşta büyümesini, kararlılık ve cesaretini anlatan hikâyeyi zenginleştiriyor. Elbette Mason’ın doktor olarak geçmişi -duyguları, korkuları, doktor-hasta ilişkilerini deneyimlemesi- cephe gerisinde yapılan ameliyat ve tedaviler hakkındaki tasvirlerini de güçlendirmiş, bazen rahatsız edici olsalar bile...
Lucius, Horvath isimli askerin sanrıları ve bilinçsiz haline çare bulmaya çalışırken kendisi de bir doktor olan ve üniversitede ‘Psikoz Edebiyatı’ ile ‘Kültür ve Delilik’ dersleri veren Daniel Mason, bugünün post travmatik stres bozukluğunun tarihsel arka planını araştırıyor. Aslında yapmaya çalıştığı ‘travmanın psikiyatrik ifadelerinin zaman içinde nasıl değiştiğini, psikiyatrik sıkıntının ifadesinin neden bu kadar baskılanılabilir ve kültür tarafından bu kadar şekillendirilebilir olduğunu’ sergilemek. Bunun verdiği derslerde de sık sık tartıştığı bir konu olduğunu söylüyor. Kısacası ‘Kış Askeri’ edebiyatla tıbbın güzel bir birleşimi. Ancak söz konusu rahatsızlık ve rahatsızlığın taşıyıcısı Horvath karakteri hikâyede merkezi bir role sahip değiller. Romanın asıl ilgisi Lucius’un kimliğinin oluşumuyla, verdiği kararlardan sonra yaşadığı travma ve pişmanlıkla ilgili. Açıkçası bu ilgi de Daniel Mason’ın doktorluk mesleğine yönelik sorgulamayla ilişkili. Bir insan ve bir doktor olarak bireyin savaş ya da şiddet ortamındaki hallerini hikâye ederken Mason, mesleğinin ahlaki ikilemlerini daha keskin bır ışık altında araştırmaya koyuluyor. Daha geniş anlamda söylersek eğer, hem bir yazar hem bir doktor olarak bir başkasının zihnini anlama ve anlatma gayreti içerisinde.
Romanın merkezi karakteri Lucius ama hemşire/rahibe Margarete ve sakladığı sırlar belki de hikâyeyi daha çekici kılmış. Romanın ikinci yarısından başlayarak gelişen aşk, hikâyenin akışını ve duygusunu zenginleştirmek açısından önemli unsurlar. Ancak filizlenen tutkulu aşka rağmen -kan, şiddet, acı, ölüm, bit, tifüs, hastalık, yılgınlık, bunlara rağmen cesaret ve özveriyle tasvir edilen savaş ortamı- hikâyenin romantizme sürüklenmesine izin vermemiş. Bir leitmotiv olarak savaşın anlamsızlığı bütün hikâyeyi örtüyor. Mason, savaşzadeler ile savaşzedeler arasındaki farkın vurgulandığı sahneler yaratmış. Savaşın gerçek maliyetini askerleri, aileleri, sıradan insanları ve ülkeleri nesiller boyu etkileyen yara izlerinde ve kayıplarda çıkarırken her milletten askeri en acımasız ve en insani yönleriyle resmetmiş.
Yaklaşık 360 sayfalık hikâyeyi bir çırpıda okunacak kadar akıcı ve heyecanlı bir kurguya dökmesi övgüye değer. Doğrusunu söylemek gerekirse ilk bölümde atmosferin yarattığı etkiyle Dino Buzzati’nin ‘Tatar Çölü’nün, Camus’nün ‘Veba’sının ve Bram Stoker’ın ‘Dracula’sının bir karışımı olabileceğini düşündüm. Zira Karpat Dağları’ndaki yaralı askerlerle, haşereler ve farelerle dolu bir kilise gerçekten ürkütücüydü. Bu koşullarda özveriyle, hayatları pahasına insanlara hizmet eden genç bir doktor ve genç bir hemşire varoluşçu temalar açmak açısından bir hayli vaatkâr karakterlerdi. Aslında zaman zaman gotik, zaman zaman varoluşçu motifler katmış hikâyesine Mason ama doğru bir seçimle kendi yoluna gitmeyi, kendi meselelerine açılmayı ve kendi yazısını geliştirmeyi tercih etmiş. Güçlü bir hikâyeyi güzel bir dille anlatmayı, mekânlarla birlikte zamanı, yani tarihsel dönemi de canlandırmayı başarmış. Üstelik savaşın ağır havasını keyifli bir mizahla dengelemeyi bilmiş. Ve beklentiyi baştan sona diri tutarak gelinen final sahnesi şaşırtıcı derecede tatmin edici.
Kısacası hikâyesi, karakterleri, temaları ve kurgusuyla ‘Kış Askeri’, doyurucu ve güzel bir roman.

KIŞ ASKERİ

Savaşta büyümek

Daniel Mason
Çeviren: Seda Çıngay Mellog
Holden Kitap, 2022
352 sayfa.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!