Saraylı Amazonlar tarihi baştan yazıyor

Güncelleme Tarihi:

Saraylı Amazonlar tarihi baştan yazıyor
Oluşturulma Tarihi: Nisan 22, 2021 14:54

Şebnem İşigüzel, okuruna -tam da niyetlendiği gibi- nefes aldıran, tarihten yola çıkarak kadınların hem akli hem fiziki gücünü anımsatan, oyunbaz bir roman sunuyor: ‘İstanbullu Amazonlar 1809’. İşigüzel, yeniçerinin bir isyan anında Esma Sultan’ı tahta çıkarmayı önerdiği seslenişini ele alıyor. Ve okurunu, kendi icat ettiği kanıtlarla, ‘Osmanlı’da tahta çıkan ilk kadın olan Esma Sultan’ın ve ‘yoldaşları’ Hatice ile Beyhan sultanların peşinde 171 günlük bir hayale ortak ediyor.

Haberin Devamı

‘Venüs’ ile ‘Gözyaşı Konağı’nı düşününce tarihte kadın karakterler yaratmayı sevdiğinizi varsayıyorum. Bu kez karakteriniz Osmanlı kanından bir kadın sultan ve 1809 senesinde, Osmanlı saraylarında dolaşıyoruz. Kendinizi nasıl sarayda buldunuz?
Tarihten çok, kadınlar üzerinde baskı kuran bugünün gündelik hayatı ilham verdi. Durum öyle bir hale geldi ki pencereden atılan kadınlara neredeyse adalet sistemi “Düşen kadınlara bak” diyecek… Kadınların üzerindeki baskıyı tersyüz etmek üzerine bir şey yazmak istiyordum. Farklı yerlerden iki ilhamım oldu. Birisi Yorgos Lanthimos’un Olivia Colman’lı ‘Sarayın Gözdesi’ filmi. Ama asıl ‘The Young Pope’ dizisi beni sarstı. Beni sarsan tek şey beyaz donuyla yürüyen değişik bir papa olan Jude Law değildi. Sarsılmaz gerçekleri eğip bükme arzusuydu. Bunu nasıl yapabilirim fikrini tarihte ve bütün kalbimle bağlı olduğum edebiyatta buldum. En temeldeyse bu romanı nefes almak için yazdım. Okurum için de öyle olsun istedim.

Esma Sultan’la nasıl buluştunuz?
Tarih her şeyi bir yere kadar anlatıyor. Evet, geçmiş muhteşemdi ama bizi buralara vardırdı. Fatih Sultan Mehmet’in kimi fermanlarından haberimiz yok. Tarih, 17 Kasım 1808 gecesi sarayın etrafını saran yeniçerinin “Biz de Kerime-i Sultan Abdülhamid Han İsmetlü Esma Sultan’ı isteriz” diye bağırdığını yazıyor. Bu olayın sonrasında, tıpkı Osmanlı’nın yaşadığı Zenta Bozgunu gibi bize anlatılmayan bir gerçek olabilir mi? Romanın anlatıcısının iddiaları merak uyandırıcı. Onu da kurguladım. Sunduğu kanıtlar ilginç. Şu soruların cevabı için okumak şart: Osmanlı bir kadın sultanı tahta çıkardı mı? Yavuz Sultan Selim’in, Fatih Sultan Mehmet’in ve Kanuni Sultan Süleyman’ın kanından bir kadın sultan, 171 gün boyunca tahtta kaldı mı? Şehzadelerinden öte kimseye iktidar olma şansı vermeyen Osmanlı buna neden, nasıl mecbur kalmıştı? Taht bahtına erişen ilk ve son kadın sultan tarihten nasıl silindi? ‘İstanbullu Amazonlar’, erkekler üzerinden anlatılan tarihi
tersyüz etmeye geliyor.

ESMA SULTAN'LA İLGİLİ BÜYÜK BİR HAKSIZLIK VAR

Esma Sultan’ı kişilik olarak bilir miydiniz?
Esma Sultan’la ilgili büyük bir haksızlık var. Çapkınlıkları şehir efsanesi olarak anlatılır. Bu bir erkekle ilgili olsa herhalde bu şekilde dile getirilmez ama çapkın kadın canavarlaştırılır. “Yakışıklı erkekleri toplar, erkeklerin ölüsü sarayından atılırdı” gibi hikâyeler anlatılıyor… Oysa romandaki üç kadın sultanın (Hatice, Beyhan ve Esma) kadınları evlerinden, saraylarından özgürleştiren bir güçleri var. Bu üç kadın sayesinde kadınlar mesire yerlerine çıkıyor. Esma Sultan’la ilgili de onun güçlü bir kadın olduğunu görmeden, erkeklerin anlattığı hikâyeler var. Esma Sultan’ın gerçekte de II. Mahmud’la da III. Selim’le de IV. Mustafa’yla da ilişkisi iyi, yöneten biri de aynı zamanda. Hatice Sultan mesela, Latince alfabeyi ilk kullanan kişi. “Nasıl kendi dilimizi yazarız?” hikâyesi Hatice Sultan’a kadar gidiyor. Ama biz onu ‘Ressam Melling’in âşığı’ olarak tanıyoruz. Görmezden geldiğimiz kadınlar var tarihte; Esma Sultan, Hatice Sultan ve Beyhan Sultan bunlardan üçü.

Romanın bütününe bir oyunbazlık hâkim. Tarihle oyun oynamak nasıl geldi size duygu olarak?
Benim okurum iyi bir edebiyat okuru olmasına rağmen oyunlarıma çok kanıyor. Bu da çok hoşuma gidiyor. O baltayı Beyhan Sultan’ın eline verirken ya da Fransız sefirenin getirdiği makaronların kutularına yazılıp saklanan tarihin ulaştığı yerlerden, tezlerden bahsederken bunu yaptım. O makaronun tarifinin sarayda denenmesi, başka bir tatlının bulunması ve onun da Beşiktaş’taki Yedisekiz Hasanpaşa Fırını’nda hâlâ satılıyor olmasından bahsederken… Okurumun gidip o kurabiyeyi soracağını biliyorum! Ya da Topkapı Sarayı’nda o baltayı arayacağını biliyorum… Beyhan Sultan’ın babasının o yay takımı sergileniyor ama okurum, yanında o baltayı da arayacaktır.
Bu romanda derin bir şey kazmam gerekiyordu. Sadece epigrafları icat etmek için bile yazmış olmak isterdim. Anlatıcıyı benden ayırmalı okur. Çünkü onu ve -bazen çoğul konuştuklarından- onları da icat ettim. Kimi zaman sarsak, kimi zaman kurnazdılar. Beni arayan epigraflara baksın. Elbette son iki epigraf hariç.

Anlattığınız Esma Sultan’da bir iktidar, taht bahtı hırsı değil ama kadınların kaderini değiştirme arzusu var sanki…
Esma Sultan akıllı bir kadın olarak şunu net görüyor: “Bana taht bahtı sunulamaz.” Kafasında böyle bir arzu var ama o arzuyu bastırıyorlar. İki isyanı da çıkaran, yöneten kendisi. Her şeyi yakıp yıkacak gücü var ama kendisi için o iktidarı düşünemiyor. Eline güç geçince de “Bunu benden alacaklardır, her şey karışık olduğu için beni buraya çıkardılar” diyor. Ve yaşamak istiyor. Hayatta kalması, tahta çıkmasından daha büyük mucize. Diplomatik yetenekleri sayesinde oluyor bu da.

Saraylı Amazonlar tarihi baştan yazıyor

Fotoğraf: Manuel Çıtak

Osmanlı günümüzde, popüler kültürde bilhassa, kutsallaştırılan üst bir varlık... Saray kadınları da hep entrikayla özdeşleştirilir. Gerçekten Osmanlı’da bir kadın sultan tahta çıksaydı neler olurdu?
Din ve gelenekler bu kadınlara tahta çıkma şansı verseydi muhtemelen çok şey değişirdi. O yıllarda feminizmin tohumları atılıyordu. İngiltere’de o dönemde Mary Wollstonecraft vardı. Bizim kadın sultanımız da Viking kadınlarını biliyor, “Onlar erkeklerle eşitmiş” diyor. Kendisi de sultan kızı olduğu için belli bir özgürlüğü var. O yüzden yeniçerilerin önünü kesip ağzına geleni söylüyor, baltasını savuruyor. Frenk elçisi onları ‘İstanbullu Amazonlar’ olarak anıyor çünkü onlar diğerlerine göre özgür. Feminizm de Avrupa’da aynı yıllarda, sosyal gelişme kadınlara verilen özgürlükle eşit orantılı olur diye çıkıyor. Olsalardı muhtemelen toplumu erkek iktidarından ayıran bir şeyler olacaktı. En azından dinin ve geleneklerin baskısı değişirdi. Bir kadının halifeliği söz konusu olacaktı, kadının yüzünü göstermesi, hükmetmesi… Bunlar bir toplumu sarsacak şeyler olabilirdi. Ama bizde o kadar başka bir yapı var ki, hep en başa dönüyoruz, yine başa sarar mıydık, bilmiyorum.

OSMANLI’NIN FEMİNİSTLERİNİ YOK SAYAMAYIZ

Romanda da görüyoruz ki 19’uncu yüzyıl Osmanlı kadınlarında bir özgürleşme isteği, bir kadın iktidarına da güç verme potansiyeli vardı. Hazzın şiirini yazan kadından bahsediyorsunuz, sarayın kapısında eylem yapan kadınların, şiddet uygulayan kocalarını zehirleyen kadınların bahsi geçiyor…
Bazı tarihi gerçekleri kullandım. 13 Mayıs 1808’de pahalılıktan ve baskıdan dolayı, kadınlar değneklerini vurup boş taslarını çalarak eylem yapıyor. Tarihteki ilk Las Tesis eylemi İstanbul’da olmuş bence. Kocalarını zehirleyen kadınlar da gerçek... Kadınların sezgileri kaba güçten çok daha fazlası ve hayatta kalmak için bunu yapmaya mecbur oluyorlar. Yakacaksa dünyayı kadınlar yakacak ve yeniden de kuracak.

Esma Sultan’ın yeniçerinin içine yerleştirdiği Cengâver Karılar Birliği de insanın gözünü parlatan bir oluşum… Bu birlik vesilesiyle Osmanlı’da yeşeren feminist hareketi anıyorsunuz...
Esma ve diğer kadın sultanların ‘İstanbullu Amazonlar’ olarak anılmalarına neden olan şey, kaba kuvvetle kazanılmış gibi görünüyor. Oradan hareketle icat ettiğim Cengâver Karılar Birliği, kadın sultanları korusun diye yeniçerinin içine konulmuş bir grup kadın. Bu birliğin dönüştüğü fikri bir durum da var. Kadın sultanımızın da bir fikri var; Platon’dan söz ediyor, Shakespeare okuyor, ‘Faust’u bir Alman seyyahla konuşuyor… Cengâver Karılar Birliği kitapta, bu toprakların ilk feministlerini himaye ediyor… Kadına seçme ve seçilme hakkının verilmesi, kamusal alandaki varlığı, Medeni Kanun memlekete bir günde gelmedi. Evet, cumhuriyet ve Mustafa Kemal bunun böyle olmasına karar verdi ama öncesinde Nezihe Muhiddin var, Türk Kadınlar Birliği var. Onlar toplumdan derdest edildi. Onun yerine, “Lazımsa bunu da biz yaparız” diyen bir erkekler topluluğu bunu ilan etti. Dünyada feminizm yükselirken Osmanlı’da da kadın hakları için çalışan güçlü bir kadın kuşağı var. Onları yok sayarak bir çiçekle baharın geldiğine inanamayız. Bunu da bir erkekler topluluğuna mal etme cehaletini göstermemek gerekir. Kadınlar her zaman tarih yazdı ama yok sayıldılar.

ŞULE ÇET’E ADALET DEĞİL KADINLAR SAHİP ÇIKTI

Romanı öldürülen kadınlara, onların hak savunucusu kız kardeşlerine, Şule Çet ve arkadaşlarına adamışsınız. Bugüne gelirsek, umutlu ve güçlü hissediyor musunuz?
Umudum yok ama kadınların gücüne inanıyorum. Siyaseten ve erkeklerden yana hiçbir umudum yok. Kadınların bu kadar zarar görmesi ve buna sessiz kalınması kabul edilebilir değil. İleride umarım meydanlar, sokaklar, vapurlar; erkeklerin hayattan kopardığı kadınların adını taşır. Erkekler tarafından öldürülen ve şiddet gören her kadın için kalbim paramparça. Şule Çet’e adalet değil, kadın arkadaşları sahip çıktı. Yoksa o kız yerde yatıyordu halen. Katile hak ettikleri ceza hak savunucusu kadınlar sayesinde verildi. Bu ülkede özgür güzel günlerimiz olur umarım. O umutla hayal ettim bu kitabı ve onlara adadım. Bu olan bitenden dolayı öfke duydum, o yüzden o baltayı ve silahları kadın sultanların eline verip onları yeniçerilerin üstüne saldım.

Haberin Devamı

İSTANBULLU AMAZONLAR 1809

Saraylı Amazonlar tarihi baştan yazıyor

Şebnem İşigüzel
İletişim Yayınları, 2021
129 sayfa, 26 TL.

BAKMADAN GEÇME!