EGE IŞIK ÖZATAY - isik.ege@gmail.com
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 14, 2023 08:42
Bozlu Art Project Mongrei Binası’ndaki ‘Suretimin Resmidir: Dr. Şükrü Bozluolcay Koleksiyonu’ndan Sanatçı Atölyeleri ve Otoportreler’ başlıklı sergi, sanatçıların çok bilinmeyen dünyalarını atölyeleri ve otoportreleri aracılığıyla gözler önüne seriyor.
Bir sanatçının atölyesini ziyaret etmek onun günlüğünü okumaktan farksızdır. Sabah demlediği çay, çayın atölyeyi saran taze kokusu, boya tüplerini koyduğu sehpanın üstüne bıraktığı kitap, atölyenin içine radyodan usulca yayılan o dönemin haberleri, gün içinde zeminde yer değiştiren ışık, bir köşede unutulmuş camı kırık kol saati bize sanatçı ve üretim süreci hakkında ipuçları verir. Picasso, “Müslümanlar camiye girmeden önce nasıl ayakkabılarını çıkarıyorsa ben de çalışırken bedenimi kapının dışında bırakıyorum” derken atölyesini adeta buluntu bir mekân gibi konumlandırıyor. Bu buluntu mekânı Komet ‘mabet’ olarak tanımlıyor ve atölyesini şu sözlerle tanımlıyor: “Atölye bir mabet, bir ana karnı, ‘BEN’im kabuğum. Başkaları varken yaratıcı çalışma yapamam. Çok entim bir yer. Yalnızlık divanı. Dünyaya ve hayata çok yukarılardan, uzaklardan kuşbakışı bakma yahut derin kuyulara dalma rampası.”
İşte
Bozlu Art Project Mongrei Binası’ndaki ‘
Suretimin Resmidir: Dr. Şükrü Bozluolcay Koleksiyonu’ndan
Sanatçı Atölyeleri ve Otoportreler’ başlıklı sergi, Komet’in atölyesini tanımladığı bu sözüyle açılıyor. Serginin çokkatmanlı olmasını sağlayan ve birbirini tamamlayan bu iki bölümünden ‘Sanatçı Atölyeleri’nin küratörlüğünü Oğuz Erten, ‘Sanatçı Otoportreleri’ninkini ise Dr. Özlem İnay Erten üstleniyor.
Sergi, adını Türk resminin ilk önemli temsilcilerinden olan Süleyman Seyyid’in aynı adlı otoportresinden alıyor. Seyyid’in 1868 tarihinde Paris’te Alexandre Cabanel’in atölyesinde eğitim alırken hastalanması üzerine hocasının evinde kalırken yaptığı bu otoportrenin üstünde yazan ‘Suretimin Resmidir’ sözü sergi için ilham kaynağı niteliği taşıyor. Dr. Özlem İnay Erten, otoportreleri hem sanatçının varlığının bir kanıtı hem de bir tür içe dönüş, kendiyle hesaplaşma, kendini nasıl gördüğü ve göstermek istediğinin delili olarak bir tür ‘iz’ bırakma isteği olarak değerlendiriyor ve ekliyor: “70’li yıllardan sonra otoportre konusu, sanatçının kendini veya ruh halini temsil ettiği bir tür olmaktan çıkarak toplumsal sorunları veya güncel olayları bedenini ya da kendini temsil eden objeler üzerinden aktardığı farklı anlatım biçimlerine dönüşüyor.”
Nejad Devrim'in paleti.Dr. Şükrü Bozluolcay Koleksiyonu’nda yer alan Fahrelnissa Zeid’den (1901-1991) Bedri Rahmi Eyüboğlu’na (1911-1975), Adnan Çoker’den (1927-2022) Burhan Uygur (1940-1992), Yüksel Arslan (1933-2017) ve günümüz sanatçılarına uzanan otoportreler, tarihsel süreci yansıttığı kadar, sanatçıların bireysel üsluplarındaki farklılıkları da gözler önüne seriyor. Ayrıca kullanılan malzeme ve dilin zamanla nasıl çeşitlendiği konusunda da önemli bir veri ortaya koyuyor.
‘Sanatçı Atölyeleri’ koleksiyonu, Osmanlı dönemi ressamlarından günümüze farklı jenerasyondan birçok sanatçının palet, fırça, önlük, boya tüpleri gibi sanatsal üretimleri esnasında kullandıkları malzemeleri kapsıyor. Sergide, sanatçı atölyelerinin kavramsal çerçevesinin nasıl belirlendiğini Oğuz Erten şu sözlerle anlatıyor: “Sanatçı atölyeleri, sanatçının dünyasını okuyabilmek için birçok yönden yeni yollar açıyor. Sanat yapıtı bir dönemi, bir düşünceyi aktarırken sanatçı atölyeleri bir süreci ortaya koyuyor. Bazı sanatçıların 40 yıl, bazılarının çocukluk düşleri, bazılarının ise ömür boyu birlikte olduğu eşyayı başrole koyuyor bu sergi. Herkesin gir(e)mediği, bir gizin kapılarını izleyiciye aralıyor ve tam da simya olarak adlandırabileceğimiz mucizevi anda nelerin hangi malzemelerle gerçekleştiğini okumanın yol haritasını izleyiciye sunuyor. Hep perdenin arkasında olanı, hep ikincil rolde kalanı -sanatçı atölyelerini- bu sergi ile ön plana çıkarmak, sanat tarihine yeni okumalar getirebilmek bu serginin en önemli yanlarından biri.”
Yüksel Arslan, otoportre, 1954Sanatçı atölyelerinde kullanılan eşyanın neden kullanıldığından çok nasıl, hangi duyguyla kullanıldığını araştıran; maddeden çok mana ile ilgilenen Dr. Şükrü Bozluolcay’ın ‘Sanatçı Atölyeleri’ koleksiyonu nesneye yönelik bir koleksiyondan ziyade o nesnenin sanatçı için ifade ettiklerinin peşine düşüyor. Şevket Dağ’dan Fahrelnissa Zeid ve Nejad Melih Devrim’e, Mübin Orhon’dan Mehmet Güleryüz, Nur Koçak, Komet, Utku Varlık, Neş’e Erdok, Seyhun Topuz ve Bedri Baykam’a kadar birçok sanatçının atölyesinden parçalar taşıyan sergi, 10 yıllık bir süreçte son haline kavuşuyor.
Sergide izlediğimiz bir fırça artık yalnızca bir fırça değil, bir hikâyenin adeta kahramanı konumunda. Koleksiyonu oluşturma aşamasında Oğuz Erten, Utku Varlık’tan Mübin Orhon’la ilgili dinlediği bir hikâyeyi şöyle aktarıyor: “Utku Varlık yıllardır kullandığı paletini ve 20-25 yıldır atmadığı boya tüplerini de verirken ‘Mübin Orhon’un fırçaları da bende, isterseniz onları da verebilirim’ dedi. Fırçaların Utku Varlık’ta oluşunu merak ettik. Hikâye fırçalardan daha değerliydi. Asker kaçağı olduğu için Paris’ten Türkiye’ye gelemeyen Orhon, sanat okumak için Paris’e giden Utku Varlık ile tanışır. Utku Varlık bir gün Orhon’u domates dolması yemeye davet eder. Orhon, ‘Utku, çiçek alamadım ama sana bu fırçaları getirdim’ der ve birden elini arkasından çıkararak fırçaları bir çiçek demeti gibi uzatır. Bu fırçalar bugün sergide yer alan Mübin Orhon fırçalarıdır.”
Mübin Orhon fırçaları.Sergi, sanatçıların çok bilinmeyen dünyalarını atölyeleri ve otoportreleri aracılığıyla anlatıyor. Nesnelerden çok anlattıkları hikâyeyle ilgilenen sergi, 26 Ağustos’a kadar izlenebilir.