Güncelleme Tarihi:
SORULAR
1. Karantina günleriniz nasıl geçiyor?
2. Dünya gündemine paralel olarak sanat ortamında da ‘online olma’ konusunda müthiş bir hareketlilik var. Bu eğilim hakkında ne düşünüyorsunuz?
3. Bu yaşananlardan nasıl ders çıkarmalıyız?
ONLINE OLMAK İYİ BİR ŞEY
Gülsün Karamustafa
1. Sakin ve düzenli bir hayatımız var. Daha önceki deneyimlerimizden dört duvar arasında yaşamayı ve zamanı değerlendirmeyi iyi bildiğimiz için çok telaş göstermiyoruz.
2. Bence müzeler ve galeriler panik halinde. Aslında son dönemde gelişmiş tüm iletişim olanaklarını kullanarak geniş kitlelere ulaşmayı hedeflemiş ve başarmışlardı. Şimdi bütün kısıtlamaları kaldırarak bu iletişimi daha da geliştirmeye çalışıyorlar. Bence iyi bir şey. Bundan faydalanacak çok kişi olabilir.
3. Yaşanacakların sonunu şimdiden göremiyorum. Dersi daha sonradan anlayıp öğreneceğiz.
DAHA YAVAŞ, DAHA DERİN, DAHA AZ
Ali Kazma
1. Okuyarak, çalışarak, seyrederek, yemek ve egzersiz yaparak. Zaman içinde bir zaman açılmış gibi hissediyorum.
2. Dev bir gemi düşünelim. Dünya için belki de en güzel metafor okyanuslarda amaçsız ve belirsizlik içinde salınan bu dev, gereksiz, dekadant turistik gemiler. Bazılarına göre bu virüs kaynaklı ‘geçici’ durumu, faydacı bir düşünce tarzıyla yeni teknolojileri test etme fırsatına dönüştürmek gerekiyor. Zaten dibine kadar gereksiz, anlamsız, yüzeysel ilişkilenmelerden ve hareketlenmelerden mustarip dünyamıza, yepyeni gereksiz ve anlamsız hareket etme şekilleri eklenmeye çalışılıyor.
Her an harekete, hızlı tüketebileceği yeni bir imge veya fikre muhtaç teknolojik insan tipinin böyle bir krize ‘Daha fazla online olalım, teknolojinin nimetlerini kullanalım, zamanımızı bu şekilde iyi değerlendirelim, dünya normal haline döndüğünde bu yeni öğrendiğimiz ve daha da hızlı ilişkilenme biçimleriyle birlikte harika bir dönüş yapalım’ diye tepki vermesi çok normal. İnsan yakında web’de yayılacak ölümcül bir virüs olasılığını düşünmeden yapamıyor!
Öbür tepki, yani bu geldiğimiz durumun bireysel ve toplumsal nedenlerini düşünmek, bu durumu kendine, yalnızlığına, varlığına verilmiş bir ekstra zaman olarak kabul edip, bunu kendini, hayatın ‘normal’ ve hızlı akışında yapamadığı yeni düşünce ve var olma ritmlerine (daha yavaş) açarak kullanmak daha zor. Yeni insanın ve kurumlarının düşünmek ve uygulamak açısından pek pratiği olmayan ve onları zorlayacak bir durum.
3. Daha yavaş. Daha derin. Daha az.
BİZ ÇOK KÜÇÜĞÜZ, HEM DE ÇOK...
Murat Germen
1. Devamlı dışarıda olmamı gerektiren bir mesleğim olmadığı için çok şanslı hissediyorum. Sağlık çalışanlarına minnet ve saygı duyuyorum, dualarım onlarla. İçinde bulunduğum ortamda hedef göstermeler, çamur atmalar, yüze gülümseyip arkadan iş çevirmeler, dışlamalar, göz ardı etmeler, klikleşmeler, liyakat eksikliği, fazlaca buyurganlık, erk odaklanmaları ve mürit oluşumları, başka alanlardaki iktidar zorbalıklarını eleştirip kendi alanındaki iktidarlaşmaya boyun eğme riyaları olduğundan kendimi zaten bir çeşit karantinaya almıştım. Dolayısıyla, istediğim zaman istediğim yerlere gidip istediğim insanlarla görüşememek dışında değişen çok bir şey yok; bolca iş, düşünce, yazı üretiyorum.
2. Çevrimiçi iletişim ancak gerektiği zaman, acil durumlarda ve başka çare kalmadığı zaman yapılmalı bence. Şahsen pek hoşlanmıyorum, insanları madden ve dolayısıyla manadan uzaklaştırdığını, tembelleştirdiğini düşünüyorum. Şu an birbirimize dokunmak yasak. Sevdiklerime dokunamıyorsam, aynı havayı soluyamıyorsam kendimi çok eksik hissederim.
3. İnsanın bir şeylerden ders çıkardığına yarım asırı aşkındır hiç şahit olmadım. Söyleyebileceğim tek şey: Biz çok küçüğüz, hem de çok...
YAVAŞLAMAK İYİ GELDİ
Nancy Atakan
1. 73 yaşındayım. Hiç dışarı çıkmıyorum. Bomboş bir İstanbul’da gezip görmeyi de arzu ediyorum. Ama yavaşlamak aslında fena gelmedi. Sadece insanlar için değil ‘mother earth’ (toprak ana) için de lazımdı. Eski projeler ve yeni projeler üzerine çalışıyorum.
2. Birkaç yıl evvel küratör Susann Wintsch’ın düzenlediği Türkiyeli çağdaş sanat sergisinin adı, ‘Devam Etme Devam’ gibi. Onun gözlemlediği, burada ne olursa olsun sanatçılar devam ediyorlar. Her şartta çalışmayı öğrendik. Sanatçının kullandığı malzeme o kadar önemli değil. Söylediği önemli. Online çalışmak lazımsa online çalışırız. Birbirimizi özlüyoruz. Duymak ve görmek isteriz. Başka çaremiz de yok. İyi ki internet var.
3. 2014’te nesnelerin dolaşımı üzerine ironik bir seri yaptım. Bir film de yaptım bu konuda. Bu virüs kapitalizmin motorunu anında durdurdu. Belki geçici olarak durdu ama değerlendirme ve başka model hayal etmeye fırsat verdi. Her şeyin birbirine ne kadar bağlı olduğunu gördük. Değişim gerektiğini de gördük. Zaten biliyorduk ama...
SANATA HER ZAMANKİNDEN DAHA FAZLA İHTİYAÇ OLACAK
Mustafa Horasan
1. Aslında sanatçıların hayatları yarı karantinaydı. Yani sevdiklerime sarılamamak, görememek dışında çok da bir şey değişmedi.
2. Yeni dünya düzeni bir şekilde kuruluyor. Her sebep bunun hızlanmasına yol açıyor gibi. Yani insansız bir dünyaya doğru ilerliyoruz. Karşı karşıya kalmadan üretebileceğimiz bir dünya. Tabii ki benim için çok yapay. Sanat bu defa daha önemli bir faktör, ruhlarımızı doyuma ulaştıracak eşsiz bir enstrüman. Vazgeçilmez bir ihtiyaç olduğu anlaşılacak.
3. Hepimizin umutlu olması ve daha dirençli durması gerek. Çünkü yarın, bugünden daha fazla ihtiyaç duyulacak şey yine sanat ve kültür olacak.
DİSTOPYAYA HOŞ GELDİNİZ, İŞBİRLİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİZ!
:mentalKLINIK
1. Hızla duvara çarpmış zaman algısının değişimini izlerken, micro-klima’mızda arttırılmış bir iç mekân gerçekliği yaşıyoruz.
2. ‘Online gösteri odaları’ bize peep show’ları hatırlatıyor. Uzun zamandır eğlence kategorisinde ve event kültüründe değerlendirilen sanat, bu dönemde bize ‘online sanat pornosu’ sunuyor. Online gösterimlerde, kamera teknik, renk ve vizör imkânları seviyesinde eserlere fiziki mekânda imkansız olan bir mesafede, neredeyse piksel seviyesinde inceleyebilirken, sanatçıların özel mekân ve tekniklerini umarsızca izleyebildiğimiz prodüksiyonlarla sanatın sahte de olsa yaşatmaya çalıştığı post-aura’sını da kaybediyoruz. Benjamin’in belirttiği ilk ‘aura’ kaybında sebep çoğaltmak iken bu kez eksiltmek, beş duyumuzun aktif olarak ancak bir ya da ikisini kullanarak sanat eseriyle ilişki kurmamız bekleniyor. Uzun zamandır sanat marketinin figüran olarak kullandığı sanatçıya geçici ve sahte bir başrol verildi bu aralar: ‘Artist is present’ yerine ‘artist is online’...
3. Bir olayın içinde yaşarken aynı zamanda gözlemlemek pek kolay olmuyor. Ama normal olmayan bir düzende, askıya alınmış bir zamandayız ve insanlar ‘normal’e dönmek istiyor. Hangi normale diye sormak istiyoruz. Artık bir düşman da var, görünmüyor ama devletler savaşı başlattı, korkudan herkes en az devlet kadar yasakçı. Şu anda adım attığımız dünya özel verilerin gönüllü olarak paylaşıldığı, AI destekli bio&neuro-kontrol mekanizmalarının işlediği, puanlama sistemli, nano-kontrol düzeni. Distopyaya hoşgeldiniz, işbirliğiniz için teşekkür ederiz!
TEMBELLİK EDEBİLİYOR OLMAKTAN MEMNUNUM
Kemal Seyhan
1. Herhangi bir somut hedef gözetmeksizin çalışıyorum. Uygun alet edevatın olması halinde birkaç saniyede yapılabilecek bir iş için saatler harcamaktan sıkılmıyorum. Sık sık Kurt Schwitters ve onun ‘MerzBau‘sunu, özellikle de içe doğru büyüme kavramını düşünüyorum. Çalışma tempomda görünür bir değişiklik olmamasına karşın, nihayet tembellik edebildiğimi düşünüyorum ve bu durumdan memnunum.
2. Bu sırada, sanat dünyasının, dijital ortamdaki varlığını her zamankinden daha güçlü hissettirme arzusunu anlamakla birlikte, içinden geçtiğimiz dönemde sanatçıların ve sanat kurumlarının çevrimiçi olma konusundaki tutkusunu tam olarak kavrayamadığımı söylemeliyim. Bu kadar harekete, etkinliğe gerçekten gerek var mı? Bunların şu yaşadığımız dönemin bize sunduğu aktif tembellik etme imkânını unutturacağını düşünüyorum.
3. Her şeyden önce kesinkes öğrendiğimiz, dünyaya başka türlü bakma mecburiyetinde olduğumuz. Kişisel olarak dünyanın ‘bambaşka bir yer olacağı’ kanısında değilim. Eski dünya ne kadar normal değilse, önümüzdeki dönemde yaşayacağımız dünya da o denli farklı olacak. Kendimizi kategoriler dışında görmemiz gerekiyor.
ODAKLANMAK İÇİN ÖNCE DAĞILMAK GEREKİR
Cansu Çakar
1. İzmir’de annemleyim. Annemin yaşından dolayı aşırı temkinliyiz. Kendime başından beri yürüyüş hakkı bile vermediğim, sadece mümkünse 6 günde bir alışverişe çıktığım bir dönemdeyim. Odaklanmak için ilk önce dağılmanın gerektiğini biliyorum ve dağılmanın da en alâsının sokaklar olduğunu düşünüyorum. Özledim çok sokakları.
2. Ciddi bir sanal deneyim, sanal eğitim girdabına girdiğimizi düşünüyorum. Geleneksel sanatlardan yetişme bir insan olarak ayak uydurmak, uydurabilmek, uydurmamak bir yana, göz göre göre materyalin değişimine tanık oluyorum. Bu tanık olmanın önemini kavrayıp ‘Ne yapabilirim?’i soruyorum kendime. Yani işlerimin fotoğraflarından hoşlanmadığım için web sitesi bile yapmayan biri olarak acil ayak uydurmam gereken yerlerin farkına varsam da bu değişimin hızı konusunda üzerimde bir sorumluluk hissediyorum. Hiç kuşkusuz sanal sergiler ve sunumlarla bazı medyumlar artık sergilenmeyecek duruma gelecektir.
3. Daha çıkarabileceğim bir ders bulamadım açıkçası bu dönemden. Sosyalist eşit haklar diye bir ömür kafa patlatan insanların pratikte kendi bireyselliklerine gömüldükleri, teoride uçtuklarını düşünüyorum. Sanatın kendi varoluşu ve teoriyle içselleştiği yerleri sorgulayan bir dönemdeydik birkaç ay önce. Şimdi böyle giderse pratikte var olmayan bizi ele geçiriyor gibi.
İLGİLENDİĞİM ŞEY, KAMUSAL ALANI YENİDEN KURMA İHTİMALİMİZ
Sibel Horada
1. Günlerim ev, okul ve atölye düzenlerimi yavaş yavaş kurmak, kendi ritmimi yakalamaya yaklaşmak ve bahçeyle ilgilenmekle geçiyor. İki aylığına gittiğim Fransa’daki residency programının üçüncü haftasında, ani bir kararla Türkiye’ye gelişimin ertesi günü sınırın kapanması özellikle sarsıcı oldu. Bunu, çeneme ve karnıma saplanan ağrılardan anladım. Koronavirüs haberlerinin her detayını takip etmemeye, telefonuma düşen tüm WhatsApp yazışmalarını okumamaya karar vermek işe yaradı.
2. Ortaçağdan kalan savunma yöntemlerine muhtaç olduğumuz günlerde, bize nefes aldıran panzehirin ‘neo-liberal’ alışkanlıklarımız içinden çıkacağı çok aşikâr. Tabii ki bu, her şeyi online hale getireceğimiz anlamına gelmiyor. Uzun süredir Instagram’a neredeyse hiç girmedim. Ancak Fransa’daki arkadaşlara yönelik sunumu, Zoom’dan yapmak benim için önemliydi. Konuşmayı hazırlarken, geçmiş işlerimi düşündükçe aklıma gelen dostlarımı da davet etmeye karar verdim. Böylece kendimi geçmiş üretimimi ilişkiler üzerinden yeniden okurken de buldum. Bu yaşadığımız belirsiz durumun bizi uzaklaştırmasındansa, yakınlaştırma ihtimali üzerine hayaller kurdum. Bu hislerimi de topyekûn bir online furyası içerisine koyarak bunun bir çeşit inkâr mekanizması olup olmadığı sorusuyla şu ilgilenmiyorum. İlgilendiğim şey, kamusal alanı yeniden kurma ihtimalimiz.
3. Neyin hayati, neyin fuzuli olduğunu yaşayarak öğreniyoruz. İklim krizinin sadece kuşlar, kaplumbağalar ve mercanlarla ilgili bir şey olmadığını, yaşayış biçimimizi destekleyen kapitalist mekanizmaların ne kadar şişkin ve kırılgan olduğunu, şehirlerin ne kadar sıkışık olduğunu görüyoruz. Bunları bilmekle yaşamış olmak arasında bir fark var, bu yüzden dünya toplumu olarak bu krizden kaçınılmaz olarak dönüşerek çıkacağımızı düşünüyorum.
KARAMSARLIĞA SEVK EDİYOR DOĞRUSU
Serkan Özkaya
1. Sanatçı olarak ben alışkın olsam da bu duruma (atölyede günü geçirme ve bu esnada para kazanmama), içimde zerre kadar ‘Schadenfreude’ yok. Ailemin geri kalanına mukayyet olmaya çalışıyorum.
2. Önümüze gelen örnekler insanı karamsarlığa sevk ediyor doğrusu. Neredeyse yüzyıllardır oluşturageldiğimiz sanat kuramı; orijinalden, tecrübeden, auradan dem vuran, sonrasında bunun dahi eleştirisini yapan ama hâlâ gerçeklikle bir bağı olan sanatsal etkileşimin neredeyse unutulup, eserlerin web sitesinden satışa sunulan ürünlere dönüşüvermesi, insanı son derece düş kırıklığına uğratacak bir gelişme.
3. ...
DİYALOĞUN DIŞINDA KALMAK İSTEMİYORUZ
Berkay Tuncay
1. Karantina günlerim evden çalışma (e-mail’ler, Zoom toplantıları, Skype’lar, WhatsApp aramaları), temizlik, yemek yapma ve sürekli kendimi dezenfekte etmek ile geçiyor.
2. Tüm dünya izolasyonda, bu yüzden çevrimiçi olma durumumuz her zamankinden daha göz önünde. Hayat her zaman kendine akacağı kanalı buluyor. Global bağlanırlık çağında, sanat ortamının da dünya gündemine paralel olarak bu izolasyondan bir çıkış bulabilmek için daha çok online etkinlik yapmasını doğal karşılıyorum. Aynı refleksle, mart ayında açıldığı gün koronavirüs pandemisi yüzünden kapanmak durumda kalan sergim, çevrimiçi hale getirildi, galeri için tasarladığımız ‘Okuma/Performans Gecesi’ni de YouTube yayını olarak gerçekleştirdik. Şu ana kadar izleyicilerden olumlu geri dönüşler aldık. Evlerimizde de olsak, hiçbirimiz diyaloğun dışında kalmak istemiyoruz sanırım. Tıpkı şu anda senin bu konular üzerine yazmak istemen ve benim senin sorularına mail üzerinden cevap veriyor olmam gibi.
3. Daha minimal bir yaşam tarzı, daha az tüketim.
BİLİM KARŞITLIĞINDAN VAZGEÇMEMİZ GEREKİYOR
Yağız Özgen
1. Sanırım hepimiz gibi ben de yaşama koşullarını iyileştirmeye çabalıyorum. Odaklanabildiğim ölçüde çalışmalarıma ağırlık veriyorum, internete sarılmamaya çalışıyorum.
2. Bu süreçte, çevrimiçi ortamlardaki aktivitelerin artmış olması doğal. Öte yandan, bu etkinliklerin artması, paylaşılan enformasyon çeşitliliğinin de arttığı anlamına gelmiyor. Aksine, benim gözlemlediğim kadarıyla dolaşıma giren enformasyon artmasına karşın enformasyon çeşitliliği azaldı. Paylaşılan enformasyonların birçoğu birbirleriyle az çok benzer nitelikte.
3. Bugünkü deneyimimize dayanarak, şu postmodern bilim karşıtlığından en kısa zamanda vazgeçmemiz gerektiğini, bilimsel etkinliğin doğasını olduğu gibi kavramaya çalışmamız gerektiğini düşünüyorum.