Güncelleme Tarihi:
Bubi, sanat dünyasının aykırı hatta ‘kötü çocuğu’ olmaktan haz duyan bir sanatçı. Gizlemediği gibi övünüyor. Bu aykırılık sadece verdiği cevaplarda ya da fotoğraf çekimindeki pozlarında değil; özellikle üretim sürecinde gizli...
Yeni serginizde altı farklı tekniğin yanı sıra heykellerinizi de sergileyeceksiniz. Fakat sanat yaşamınız boyunca 20’den fazla teknik kullandığınızı, bunların her birinin farklı bir dönem olarak nitelendirilebileceğini görüyoruz. ‘5 Dönem’ başlıklı serginiz (2010) için bana “Dış dünyanın mikrobik havasına karşın atölyem beni sterilleştiriyor” demiştiniz. Bu kadar farklı teknik, dönem atölyenizin korunaklı ortamından çıkmak istememeniz sayesinde mi ortaya çıktı?
Evet. Atölyemde kendimi daima güvende hissediyorum. Dış dünyanın çağrılarına karşı bir devekuşu gibi başımı atölyeme gömüp kendimi korumaya alıyorum galiba... Dönemlerimi sadece teknik farklılıklarıyla açıklamam zor. Üretim aşamasında kendimi bırakmayı da öğrendim. Peşin hükümlerle, yani ne yapacağımı bilerek işe başlamam. İçine girdiğim anın beni bilmediğim yerlere götürmesine izin veririm. Risk almayı, bilmediğim sokaklara sapmayı, tanımadığım kimliklerle tanışmayı severim. Bu anlık tanışmalar, tesadüfler beni farklıya yönlendirir. İşte bu farklı işler zamanla dönemlere dönüşür.
“Kendimi bırakmayı öğrendim” ne anlama geliyor?
Yapıtın kendi kendini oluşturmasına izin vermekten söz ediyorum. Bildiklerimi, tecrübelerimi bir tarafa bırakarak o an karşıma çıkan farklıyı denemeye çalışıyorum. Kendinizi bırakmanız da bazen yetersiz kalır. Yeniyi, farklıyı görmenizi engelleyen kimliğinize de karşı çıkmanız gerekir. Genelde bilgilerimiz, tecrübelerimiz bize sürekli yol göstererek bizi sıradanlaştırır; bizi evcilleşmeye, iyi çocuk olmaya zorlar. Sizinle yaptığım söyleşide “Sanat üretimi, kimi zaman sanatçısı için bir intihar denemesi olmalıdır” sözünü de benzer nedenlerle kullanmıştım.
Üretim, sizin kontrol etmediğiniz bir süreç mi yani?
Az önce söylediğim gibi üretim süreci, sanıldığı kadar benim kontrolümde değil. Bir başlangıç var sadece. Daha sonra olanlar bir kontrol veya bir denetim altında gelişmez. Sanat üretimi sekse benzer. Yani ansızın konsantre olur ve ne yaptığını bilmeden cinselliğini yaşarsın. Yüksek doyumlara ulaşırsan da ne yaptığını vebaşından neler geçtiğini hatırlamazsın!
Bu altı dönemi seçmenizin nedeni ne? Yedi dönem olsun istemişsiniz ama galeri alanı buna izin vermemiş sanırım...
İş Sanat Kibele Galerisi büyük bir galeri. Bu serginin küratörü Hakan Çarmıklı ile birlikte başta daha fazla dönemi sergilemeyi planlamıştık. Ancak yaptığımız seçimlerin bu altı dönemi bile tam yansıttığını söyleyemem. Bu dönemler içinden daha çarpıcı ve ayrıksı olanları seçtik.
Heykelleriniz için ayrı bir paragraf açmalı. Siz de zaten bir dönem olarak değerlendirmemiş, 6+1 gibi düşünmüşsünüz. Heykelin sizin için ‘dönemsiz’ bir teknik olduğu anlamına mı geliyor bu?
Heykelleri de rölyefler gibi farklı teknik, mantık ve malzemelerle birçok dönemimin içinde üretiyorum. İçleri dolgulu yamalardan kafeslerde kullandığım karton rulolara, tutkala batırılmış bez, kâğıt, ip gibi malzemelerden metal atıklarına farklı malzemelerle yaptığım heykeller var. Bu teknik ve malzemelerin dışında ‘Çift İmzalı’ başlığı altında yaptığım heykeller, örneğin ‘Hayat Ağaçlarım’ var.
Neden ‘Çift İmzalı’ başlığını uygun gördünüz?
‘Çift İmzalı’ derken doğal nesne artıklarıyla yaptığım işlerden söz ediyorum. Doğada bulduğum ağaç, taş, dal parçaları gibi doğal nesnelerden yaptığım işler... Üstlerinde bez, ip, boya ve kimi zaman da altın-gümüş varak kullanıyorum.
Yanılmıyorsam her yapıtın çift imzası olduğuna inanıyordunuz...
Evet, her izleyen izlediği bir yapıtı kafasında yorumlarken yapıtı yeniden üretir. Yapıtının ölümsüzlüğü de işte bu yanlış anlamalar ve hakkında üretilen dedikodulardan kaynaklanır.
Atölyeniz, Nahit Kabakçı’nın tarif ettiği gibi ‘çöp ev’ mi hâlâ? Hâlâ atık malzemelerin önemi sizin için devam ediyor; eskicilerdeki tanımadığınız insanların fotoğrafları ilginizi çekiyor mu?
Evet, adres değişikliğine rağmen rahmetli Nahit Kabakçı’nın tarifine hâlâ uyuyor atölyem. Şimdi “Başka türlü de olabilir mi acaba?” diye düşündürttünüz beni. Eskicilerden topladığım ve tanımadığım insanların fotoğraflarıyla senelerdir çalışıyorum. Onlarla çok sayıda yamalı, dikişli işler ve özellikle ikonalar yaptım.
İlgimi çeken bir sözünüz var; “Ben acemiyim ve acemi kalmak için gemilerimi hep yaktım. Ustalaşmaya, öğrenmeye karşı hep direndim. Bir hayvanın evcilleşmeye direnmesi gibi...” demişsiniz. Sizin için ‘profesyonel’ kelimesi neden korkunç? Amatörlük, özgürlüğe eş mi?
Evet. Evcilleşmeye, sürüye katılmaya direndim. Eğitilmeye, yola gelmeye karşı bir direniş bu. Her şeyin tek tip olmaya yönetildiği dünyada, hiç olmazsa bu alanda mümkün mertebe sürüye katılmamaya çalıştım. Oyun oynar gibi aklıma eseni, dış dünyada yapamadıklarımı yaptım. Özgürce yaşadığım, dilediğimi yapabildiğim, yaptığımı sandığım tek yer burası.
Bu nedenle mi sanat eğitimi almadınız?
Evet, sanat eğitimi almadım. Bir yerden bilgilerle bu alanı kirletmeyi hiç istemedim. Direndim de ne oldu? Değişen fazla bir şey yok aslında. Dünya küçük bir köye dönerken iletişim araçlarının direkt ve dolaylı bir bilgi bombardımanı altında beynimiz sürekli yeniden biçimleniyor. Vitrinlerden reklam panolarına, ambalaj kağıtlarından filmlere her şey bizi farkında olmadan aynılaştırıyor.
‘Bubi 6 Dönem’ sergisi, 3 Mart’a kadar İş Sanat Kibele Galerisi’nde ziyaret edilebilir.