Güncelleme Tarihi:
Dünyayı bir oyun sahnesine, insanları da oyunculara benzetir aynı anda Doğu’nun ve Batı’nın şairleri (Shakespeare, Ömer Hayyam mesela)... Oyun yazarının kim olduğu, seyircilerin konumu dolaylı şekilde ima edilir bu benzetmelerde ama her daim dünyada olmak bir iktidar meselesi ile karşı karşıya kalmak demektir. İktidarın asıl sahibi kimdir? Kim adına ve nasıl kullanır bu gücü insan? Şairler, filozoflar, yazarlar hâlâ soruyorlar bu soruyu. Öte yandan her kavram gibi iktidar da şekil değiştiriyor, adeta mutasyona uğruyor. Sahne kalıyor belki ama dekor siliniyor. Roller değişiyor. Geçen günlerde bir sanayici artık dünyanın en değerli arazisinin (sahne), telefon ekranı olduğundan söz etmişti. İktidar da teknoloji ile beraber yüz, söylem ve oyun değişimine uğradı böylece.
Fransız sosyolog Georges Balandier iktidarı alabildiğince antropolojik kökenlere doğru çektikten sonra bugüne, ekran yüzeyine kadar indiriyor. Ona göre bir tabi kılma yöntemi olan iktidar kullanma ‘teatrallik’ vasıtasıyla yapar bunu. Çünkü her zaman ‘iktidarı yürürlüğe koyanların teatral bir dayanağı bulunmaktadır’. Siyaset yapan kişiye ‘siyasi aktör’ denilmesinin sadece eylemle değil onun doğasıyla ilgisi olmalı. Öne çıkmak ve başrol oynamak isteyen aktör, temsil ederken izlendiğini de bilir. ‘İktidarın ve toplumsal edimlerin formlara bürünerek görünür hale gelmesi ve dramlarla yorumlanmasıdır’ Balandier’e göre, geçmişten bugüne gördüklerimiz. İster demokratik rejimlerde olsun ister her tür kapalı rejimlerde görülsün iktidar kendi ürettiği bilgiden çok büyük mitolojilere yaslanır. Kitlenin rızasını içselleştirirken ‘toplumsal optiğin illüzyonlarından’ beslenir.
Elbette kitle ile etkileşime geçen her şey popülizm ağına da takılır. Her devrin kendine özgü popülizmi vardır ancak belki bugünün fotoğrafını şu cümle ile netleştirir Balandier: “Popülizm siyasi bir biçim olduğu kadar siyasi bir araçtır da -hem kayıp referans hem de kullanılan referans halini alan- ve halkla itibarsızlaşmış elitler arasındaki uçurum büyüdükçe yaşanan kimsesizlikten doğar.” Yaşanan salgın ve ekonomik krizler bu yalnızlığın doğasını da saptırırken, iktidar kullanma mitlerini de günceller şüphesiz. Bu sebepten, günümüzün siyasi aktörleri daha ‘uluslararası’ bir sahnede görünürler. Teknoloji ve finans meseleleri onların rollerini de belirler.
‘Siyasetin ortadan kalktığı’ görüşünü ileri süren Georges Balandier, “Toplumun dijitalleşmesine, hızlı ilerleyişi içinde, tabiri caizse zaman dağarcığını kullanarak bir tür e-siyaset gelişi eşlik eder” yorumunda bulunur. Eğer öyleyse, iktidarın da sanallaştığı bir çağın içinde, sanal aktörlerle yuvarlandığımız trajik bir durumdur. Trajedi de oldukça eski bir oyun sayılır. Dahası medya aparatları ile ‘sözcükler ve görüntülerle siyasetin dramlaştırılmasını tasarlayanlar’ gerçeği de yıkarlar. Siyasi figürü yıkan medya araçları ‘kendi zayıflıklarına tutunma niteliğini’ vurgularken, insanın ve onun meselelerinin arada kaynamasını da örtmüş olur. ‘Sahnelenen İktidar’, bir cep telefonu sahnesiyle önümüze gelen oyunun doğasını düşünmek için nitelikli bir düşünme kılavuzu.