Güncelleme Tarihi:
Bu dünyadan göçüp gittiğinde işinsanı değil de fotoğrafçı kimliğiyle anılmak isteyen Şakir Eczacıbaşı, “Fotoğrafçı olmasaydım sanıyorum yazar olup romanlar, öyküler yazmak isterdim” diyordu. Şakir Eczacıbaşı’nın fotoğraflarında yakaladığı kompozisyonun izleyiciye çok katmanlı hikâyeler anlatması bu nedenle bir tesadüf olmasa gerek. Zira onun fotoğrafları çekildiği zamanın izlerini taşır. Sokakta oynayan çocukların arkasındaki duvarda görünen belli belirsiz “1 Mayıs’a Katıl” yazısı; çember çeviren, balon peşinde koşan, kuzuları seven, lastik ayakkabılarıyla göğe bakan çocuklar; bir sis perdesinin içinde ilerleyen bir yük gemisi; mezarlıklar, reklam panoları, trafik ışıkları, balıkçı halleri, tezgâhlar, at arabaları içinde bulundukları dönemin sosyoekonomik durumunu, sevme biçimini, moda anlayışını, kültürünü, doğasını, sokaklarını, insanını işaret eden fotoğraflar bunlar.
İçtenliklerini kaybetmemiş insanları fotoğraflamak en büyük arzusudur Eczacıbaşı’nın. Bu nedenle yurtdışında yakaladığı anların anlattığı hikâyeleri kusursuz bulsa da memleketinden insan manzaraları onu her zaman derinden etkiler. Anadolu insanını, geleneklerini göreneklerini, yaşama biçimini içselleştirir; yerelden evrensele doğru evrilen bir dil yaratmaya çalışır. İç dünyasına, bilinçaltına döner ve bir kurmacaya doğru evrilir...
“Fotoğraf süregelen bir olayın ‘an’ıdır aslında. Bu ‘an’ı kim bilir daha ne olaylar izleyecektir. Elbette böyle bir çağda hiçbir şey umduğumuz, beklediğimiz gibi olmuyor, her gün yeni sürprizlerle, inanılmaz olaylarla iç içe gelişiyor yaşamımız. İşte bütün bunlar fotoğraflarıma da yansıyor. Sürekli devinim, akan biçimler, uçuşan renkler, nesnelerin geride bıraktığı izler, birbirine karışmış lekeler. Gerçeklikten çok, bir düş dünyasını andıran bu şeyler insan belleğinin yakaladığı belirsizliklerin görünümü değil mi?” diyen Şakir Eczacıbaşı, 60’lı yıllardan başlayarak Türkiye’yi kamerasıyla birlikte köy köy, kasaba kasaba gezmişti. İşte ‘Seçilmiş Anlar’ sergisi, Eczacıbaşı’nın seneler içinde oluşan muazzam fotoğraf arşivini izleyiciye ‘çokluk ve çeşitlilik’ hedefiyle sunuyor. Her biri altı ile sekiz fotoğrafı kapsayan 35 serinin oluşturduğu sergi; ‘sokaktaki insanlar’, ‘çarşı pazar’, ‘çocuklar’, ‘kapılar’, ‘pencereler’, ‘fırıldaklar’, ‘binalar’, ‘balıkçılar’, ‘İstanbul ve deniz’, ‘gemiler’, ‘taşıtlar’, ‘evcil hayvanlar’ gibi temaları yansıtıyor. Şakir Eczacıbaşı’nın çektiği sanatçı portreleri ise sergi mekânında birbiriyle diyalog halinde; sergiyi izleyenler Aliye Berger ve Melih Cevdet Anday’ın sohbetine kulak kabartabilir. Serginin Şakir Eczacıbaşı’nın hayata bakışındaki anların çeşitliliğini, renkliliğini, sıradan anlara sıradışı bir duygu yükleyen görüntülerini aktardığını vurgulayan küratör Bülent Erkmen, “Şakir Eczacıbaşı, yapmak istediklerine, ilgilerine, ilgilendiklerine, hayata ve fotoğrafa iştahla, coşkuyla yaklaşırdı. Baktığı, gördüğü her şeyin, her anın fotoğrafını çekti. 50, 100, 150 fotoğraf onun, sesine de benzeyen gürül gürül fotoğraf dünyasını anlatmaya yetmez. Sergi, 300’ü aşkın fotoğrafla, Eczacıbaşı’nın yerinde duramayan, kıpır kıpır kamerasının arkasındaki çok yönlü tutkuyu bu kapsamlı seçkiyle anlatmayı hedefliyor.”
Şakir Eczacıbaşı fotoğrafta, duyarlılığın renklerle yansıtılması anlaşıyını benimsemişti; bu bağlamda onun çalışmaları, ışık ve renkten kaynaklanan görsel izlenimleri yansıtmayı hedefleyen empresyonist akımın içinde ele alınabilir.
John Berger, ‘Görme Biçimleri’nde bir fotoğrafa herkesin aynı şekilde bakıp bakmadığı sorusunun cevabını arar. Ona göre fotoğrafın izleyiciye gösterdiği ‘an’ bir sahne yaratır. Sahnede karakter, mekânla olan ilişkisi ve olaylar zinciri vardır. İzleyicinin geçmişinden o ana kadar getirdiği kodlar, hatıralar, yaşanmışlıklar, gözyaşları, kahkahalar ve şarkılar fotoğraf sanatçısının yarattığı sahnede bir bir açığa çıkar. John Berger’in “Geçmiş, içinde yaşanacak bir şey değildir, eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip çıkardığımız bir sonuçlar kuyusudur” sözünde de vurguladığı gibi izleyici, Şakir Eczacıbaşı’nın fotoğraflarıyla baş başa kaldığında bir kapının göz deliğinden hiç bilmediği bir hayatı gözler gibi hisseder; onlarla ama onlardan biri değil... Geçmişiyle baş başa kalan izleyici hayatından parçalar bulur. Bir bayram sabahı, bir mezarlık ziyareti, bir tren yolculuğu, bir iş görüşmesi, bir veda, bir kayıp, bir yürüyüş, bir balığın son çırpınışı, bir balonun çocuğun bileğinden kopup gidişi Şakir Eczacıbaşı’nın cebindeki hikâyelerinin giriş cümlesidir. İzleyicinin yorumuna açık birer zaman makinesi niteliğinde... Son olarak, Şakir Eczacıbaşı’nın amansız hastalıkla boğuştuğu günlerde hazırlamaya başladığı ve “Benden kalan son eser bu olacak” sözleriyle tanımladığı ‘Seçilmiş Anlar’ kitabının sergiyle birlikte yayımlandığını da hatırlatalım...
Şakir Eczacıbaşı’nın ‘Seçilmiş Anlar’ başlıklı fotoğraf sergisi 31 Mart’a kadar İstanbul Modern’de görülebilir.