Güncelleme Tarihi:
Feride Çetin hayatımıza ‘İki Genç Kız’ filmindeki Behiye karakteriyle girdi. Öfkeli, bir o kadar da kırılgan, asi ama aynı zamanda tedirgin Behiye’yi o kadar güzel giymişti ki üzerine, unutulması güç bir kadın karakter hediye etti izleyicisine. Ardından edebiyat alanında da ismini gördük. Şimdi ise Doğan Kitap’tan yayınlanan ‘Annemiz Aşktır’ adlı kitabıyla tekrar karşımızda.
Yazıya bir itiraf ile başlamak gerekirse kitabın deneme türünde olması, elime ilk aldığımda biraz önyargıyla yaklaşmama sebep oldu. “Neyin denemesi bu” diye sormadan edemedim. Ancak sayfaları çevirdikçe anladım ki yaşadığı dünyayı çözmekle derdi olan, yazdıkça çoğalan ve çoğaltan bir seyyahın –Çetin, oyuncu ve yazardan önce seyyah unvanını hakkediyor– bir yere ulaşmak için değil süzülmek isteğiyle kaleme aldığı yazılardı bunlar. Biraz iç dökmek, biraz bağışlamak, biraz bağışlanmak, biraz da kendini keşfetme yolculuğunu başkalarına açarken onlara da ilham olmak belki. Bir bakıma yalnız değilsin derken bir tarafıyla da kendinin de yalnız olmadığını kendine ispatlamak.
‘Annemiz Aşktır’, ismini her şeyi annesine anlatırmış gibi anlatmayı kendine düstur edinmiş Çetin’in Balkanlar’dan göç eden aile hikâyesinden, tam bir ‘Erkek Fatma’ dedirten çocukluğuna, sanatla kurduğu ilişkiden kadınlığını keşfine, dışarıyla olan ilişkisinden kendini yeniden ve yeniden yaratma sürecinde ona güç veren yazarlara pek çok şeye dokunuyor. Bir yanıyla kendi yarasını kendi kendine iyi eden bir insanın büyüme ve öğrenme hikâyesine tanıklık ettiğiniz bir anlatıya dönüşüyor. Kitabın en güçlü yanı ise kesinlikle Çetin’in gözükara dürüstlüğü. Çağrışımlarla, düşlerle, anılarla, hayal kırıklarıyla, öfkelerle, en çok da sevgilerle büyüyen kitabı tanımlayacak üç kelime, Çetin’in çocukluğunda mahalle arkadaşlarıyla kurduğu çeteden bahsederken kullandıkları ile aynı: Saf, umut dolu, cesur.
Yazarından bağımsız gözle baktığımızda aslında bir kadın portresi sunan kitap, bir kadın olarak bu dünyada ve ülkede yaşamanın neleri beraberinde getirdiğine dair de çok şey söylüyor. Korkusuzca kendini okurunun önüne seren Çetin, kitaba başlarken neden böyle bir kitap yazdığını anlatıyor. Kendi hikâyesine yön veren serüvenlerden beslenen ve aynı zamanda içindeki umudu yeşerten yaşam öyküleri içeren kitabı, insan kalmaya direnmenin de kişisel manifestosu adeta. Çocukluğundan beri insanların sinirine dokunmak gibi bir huyu olduğunu açıkça dile getirmekten çekinmeyen Çetin doğru ve yanlışın, iyi ve kötünün çetrefilli yollarında gezinirken okurunu da bu gezintide kendine yoldaş ediniyor.
Uzaktan bakınca ‘farklı’ olduğunu hissettiğiniz insanlar olur. İçinde yaşadıkları dünyanın insanı gibi durmayan bu insanların her birinin nevi şahsına münhasır özellikleri vardır. Bu farklılık onları kimileri için huysuz, kimileri için itici, kimileri için yabancı, kimileri için tehlikeli yapmaya yeter. Bunun ne menem bir şey olduğunu en iyi anlayacaklar ise aynı dertten mustarip diğer farklılardır. Hem içinde bulundukları yere dahil edilmeme hem de zaten bunu tercih etmeme arasında gidip geldikleri için belki birbirlerinin halinden en iyi onlar anlar. Hayat da umulmadık anlarda belki bir okul bahçesinde, belki bir deniz kıyısında, belki de ıssız bir çölün orta yerinde bu insanları buluşturur hep. “Annemiz Aşktır, en çok da bu insanlar için” diye bir ayrım yapmakta beis olmasa gerek. Son olarak kitaptan alıntıyla ve belki de Çetin’in yüreğinden kopan bir dua ile bitirelim: “Bulutlu tepelerin masalcılarının düşlerine toz değmesin”. Amin.