Güncelleme Tarihi:
Açıklanamayan, mantık çizgisine çekilemeyen doğaları dolayısıyla rüyaların başka mecralara aktarılabilmesi neredeyse imkânsız. Bu sergide yer alan videolar ‘Roja’ ve ‘Sarah’da rüyalarınızı uyarladınız. Bu nasıl bir tecrübeydi?
Yıllar boyunca rüyalarımın büyük bir kısmını hatırlayabildim ve birçoğunu da sonrasında yazdım. İlginç bir şekilde neredeyse bu rüyaların hepsinde ya annem ya da bir anne figürü var. Bunun üzerine çok düşündüm ve şöyle bir sonuca vardım: Hâlâ İran’da yaşayan ve yıllar önce ayrıldığım annem, ülkemle aramdaki en gerçek bağ ve bana ABD’de yokluğunu çektiğim duygusal ve psikolojik bir güvenlik alanı sağlıyor.
‘Roja’ da, ‘Sarah’ da doğrudan gördüğüm rüyalardan uyarlandı. ‘Roja’, Batı’nın gerçekliğiyle, ABD’deki yaşamımla ve Amerikalılarla çatışma içinde hissettiğim bir rüyaya dayanıyor. Bu rüyada annemi Ortadoğu’da bir çölden bana doğru koşarken görmüştüm.
Tabii ki Batı ve Doğu’ya ait birbirinin tam zıddı bu coğrafi yapılar, iki tarafa karşı hissettiğim mesafeyi, memleket özlemini ve yabancı bir mekândaki yerimden edilmişlik duygumu temsil ediyordu. Uzakta küçük bir figür olarak beliren anneme doğru koştukça suratı da bir canavarınkine dönüşüyordu. Sonrasında birden dönüp beni göğsümden iterek havaya doğru fırlattı. İlk başta yaşadığım şok, sonrasında bir rahatlamaya dönüştü, ancak göğe yükselince gerçek anlamda özgür hissedebildim.
İşlerinizde şimdiye kadar hep toplumsal cinsiyet, din, ülke ya da Doğu-Batı sınırlarını sorguladınız. Rüya hali, bu sınırlara yaklaşımı nasıl etkiliyor?
Yalnızca rüyalarda gerçek anlamda çıplak olabildiğimizi, korkularımızla, endişelerimizle, umutlarımızla, rüyalarımızda yüzleşebildiğimizi, farklı anlatı, kültür ve uzamları bir araya getirebildiğimizi düşünüyorum. Kendimden yola çıkarak söylersem, Amerikan kültürünün ideolojik modeli ve hayat tarzı ile toplumun din ve geleneğe sıkı sıkıya bağlı olduğu İran kültürü arasındaki bir konumdayım. Bu konumun yol açtığı çelişki de rüyalarımda sık sık karşıma çıkıyor. Kendimi, sürekli aralarında köprü kurulması imkânsız, iki zıt kültür tarafından bir yana çekilirken, çelişki yaşarken buluyorum. Ancak rüya anında bu iki deneyimi ve anlatıyı birleştirebiliyor, iyi ve kötü yanlarıyla iki dünyaya nasıl baktığımı görebiliyorum.
Bu, üç buçuk yıl sonra İstanbul’da açtığınız ilk sergi. Bu süreçte hem Türkiye hem de bölgede büyük hareketler yaşandı. Ortadoğu’da son dönemdeki gelişmeler işlerinizi nasıl etkiliyor? Türkiye’ye yaptığınız ziyaretler, her seferinde değerlendirmelerinizi değiştirmenize yol açıyor mu?
Derin bir kişisel bağ hissettiğim Türkiye’deki durumu yakından takip ettim. Bu yakınlığımın bir sebebi Türkiye’nin İran’a komşu olması, ülkeme gidemediğim için ailemle burada buluşabilmem. Ama tabii inanılmaz derecede zengin kültürü ve güzelliği de bu bağda pay sahibi. Arap Baharı, sonrasında Türkiye’deki gelişmeler, yakın zamanda da Trump’ın başkan seçilmesinden sonra ABD’de yaşananlardan bu yana dünyanın her noktasında karanlık bir dönem yaşıyoruz. Bu da belirgin bir biçimde kültürümüzü ve küresel krizin ortaya çıkış süreciyle yakından ilgilenen benim gibi sanatçıları etkiliyor.