Güncelleme Tarihi:
Meraklıları onu uzaktan da olsa zaten ‘yakından’ takip ediyordu. Hong Kong’dan Buenos Aires’e, Los Angeles’tan Reykjavík’e sayısız şehirde on binlerce kişiye müthiş bir görsel/işitsel deneyim yaşatan Sónar’ın nihayet soluğu İstanbul’da alacağı geçen sene açıklandığında içimizde benzersiz bir hezeyan oluşmuştu bile. Aylardır sürdürdüğümüz geri sayım nihayet sona eriyor. Sónar İstanbul’un başlamasına sayılı gün kala festival sahnesini Oz Büyücüsü misali arşa taşıyacak olan kimi isimlerin özellikle altını çizerek işinizi biraz olsun kolaylaştıralım istedik. Sónar’ın İstanbul’daki en büyük kozu kuşkusuz Berlinli ekip Moderat. Önümüzdeki haftaki sayımızda grup üyeleriyle onlar buraya doğru yola çıkmadan önce yaptığımız kısa görüşmeyi okuyacaksınız. Ama gelin şimdi diğer isimlere odaklanalım!
Róisín Murphy
Bu güzeller güzeli İrlandalı kabına sığmaz hanımefendiyi Moloko günlerinden beri öyle seviyoruz ki... Roşin diye telaffuz etmemiz gereken oldukça zor ön ismiyle hızla kalbimize kazıdığımız Murphy, ‘Overpowered’ albümüyle bilerek ya da bilmeyerek elektronik müzikte bir devrim yaratmış, üzerine de sevgili eşi Sebastiano Properzi’nin ışığında İtalyan klasiklerini yorumladığı ‘Mi Senti’ adlı EP’siyle aklımızı başımızdan almıştı. Programında ‘Ancora Ancora Ancora’, ‘Pensiero stupendo’ ya da ‘Ancora tu’ olur mu bilinmez. Ama Mina ya da Patty Pravo’nun kulaklarını bir elektronik müzik etkinliğinde çınlatabilecek olma ihtimalinin tadından yenmez. Her şey bir yana, ‘Take Her Up to Monto’ albümü sonrası süregelen turnesi kapsamında onu yeniden İstanbul’da izleyebilecek olmak gerçekten çok güzel.
HVBO
Her ne kadar önce Avusturyalı hemşerilerini etkilemiş olsalar da Oliver Koletzki’nin onları Berlin camiasına tanıtmasıyla hayatları sonsuza dek değişen HVOB’un techno, elektro-pop ve house bazlı üretimi bugün tüm dünyada tanınıyor hatta ilgiyle takip ediliyor. Rakiplerini bir ters tekmeyle geride bırakıp Amadeus ödülünü kucaklayan ikilinin ürettiği çalışmalar hem Kuzey hem de Güney yarıkürede geniş kitleleri hop oturtup hop kaldırıyor. Ona göre!
Kode9
Kimliğinde Scott Goodman yazdığına bakmayın. Tanıştığınızda “İsminiz?” diye soracak olursanız alacağınız yanıt “Kode9” olacak. Dubstep dünyasının en gizemli karakterlerinden biri olarak kısa zamanda bu müziğin sızdığı tüm çatlaklardan türün hayranlarının kanına nüfuz eden Kode9’ı hiç değilse Prince’in ‘Sign o’ the Times’ını hamur gibi yoğurarak dubstep âlemine kazandırmasıyla da tanıyor olabilirsiniz. 90’ların jungle ritimlerinin gaza getirdiği bir ergenin günün birinde Grime denince akla gelen ilk isimlerden birine dönüşüyor olması alıştığımız peri masallarından daha farklı bir olay örgüsünün var olduğunu açıkça göstermiyor mu? Şüphesiz Sónar İstanbul’un en gürültülü ve en enerjik performanslarından birine tanıklık edeceğiz. Hakikaten çok heyecanlı!
Vilette
Sónar’da ev sahipliği yapacak olan isimleri de ıskalamamak gerek. Senelerdir dans pistlerimizi aydınlatan çok sayıda müzisyen ve DJ’e de el sallayacağız kuşkusuz. Sine Büyüka’nın tek başına temsil ettiği Villette, programın güçlü yerli isimlerinden... Her ne kadar Londra’da yaşıyor ve üretimini orada sürdürüyor olsa da İstanbul’a da sık sık uğradığını yakın takipçileri zaten biliyor olmalı. ‘Crossed Wires’ adlı EP’sine internet okyanusunda denk gelmiş olabilirsiniz. Eğer hâlâ dinlemediyseniz performansından önce mutlaka göz atın deriz.
Yodashe
O Yunan kökenli bir Londralı... Piyanosunun başına geçtiğinde hiç ummadığınız bir performans sergiliyor. Çok boyutlu müziğinde sınır tanımıyor. Ama en önemli ilham kaynağının ‘mimari’ olduğunu söylemekten de geri durmuyor. Müziğine dikkatlice kulak verecek olursanız içinde acapella’dan pop’a, klasik notalardan okyanusötesi seslere kadar uzanan farklı boyutlardan sürüklenerek gelmiş bir atmosfer taşıdığını rahatlıkla fark edebilirsiniz. ‘Deneysel’ kavramı sizi korkutmuyorsa hatta tam aksine merak duygunuzu kamçılıyorsa Yodashe ile kesinlikle tanışın deriz.
Helena Hauff
Dünyanın neresinde olursanız olun, yeraltındaki elektronik seslerin peşine düşüp yola koyulacak olursanız soluğu Almanya’da almamanız mümkün değil. Konuğumuz Berlin’den değil ama en az onun kadar köklü bir müzik tarihine sahip olan Hamburg’dan. Her ne kadar techno ve electronica çizgisinde ilerliyor olsa da Hauff’un ortaya koyduğu müziği öne çıkaran, analog ruhundan asla vazgeçmemesi. Onun setlerinden süzülen vuruşların en önemli özelliği ise cesur bir doğaçlamanın ürünü olmaları. Eğer kasetler günün birinde yeniden popüler olursa bunun en önemli nedenlerinden birinin Helena olacağını aklınızda tutun.