Güncelleme Tarihi:
Bazı kitaplar veya bazı yazarlar aklımızda imgelerle birlikte tutunur, hafızamızda da öyle yer ederler. Aslı Tohumcu’yu mesela, neden bilmem ağaca asılı iplere sıkışmış bir yastıktan salıncakla hatırlarım, Murathan Mungan’ı sandıkla.
İlk kez okuduğum Esra Kahya’yı da pembe saten kumaş işli ağır anneanne yorganlarıyla, kış soğuğunda bir camın kenarında sallanan ahşap bir sandalyeyle anımsayacağım, eminim. Sebebini sorsanız, dediğim gibi bilemem...
12 öykünün yer aldığı ‘Benim Rüyalarım Hep Çıkar’ Esra Kahya’nın ‘Kambur’ adındaki romanından sonraki ikinci kitabı. Mevsimleri, havadaki kokuyu, insanın tenine temas eden rüzgârı, gökyüzünün rengini, bir evin küçük odasındaki perdeyi, tanıdık bir sokağı, tanıdık olduğunu zannettiğimiz bir caddedeki yabancılık hissini, çocuk yalnızlığını, çocuk aklını, aklı gitmeyi bu kadar iyi anlatan bir kitapla uzun zamandır karşılaşmamıştım.
Ufacık bir parçayla örnek verirsem daha iyi anlatırım belki bu hissi: “Bulutların terzi artığı birer elyaf gibi toparlanıp başka şehirlerin göklerine doğru telaşsız süzüldüğü bir vakitteydin, Ankara’da bir caddede. Elinde otuzluk telefon kartıyla şehri gezecek kadar parasız olsan da başka çaresi olmayanlar için pek iyi bilinen umut ve bıkkınlık arasında bir güçle İzmir Caddesi’ne doğru attın adımlarını. Güvercinler her yerdeydi. Kanatlarına basmadan, simitlerini ezmeden yürümeliydin, görünmez olmalıydın. Ki sen bunu pek iyi becerirdin.”
‘Benim Rüyalarım Hep Çıkar’ı elime almamla bitirmem bir oldu. Zamanın bilinmedik bir yerine asılı, insanı hep çok sigara içilmiş de havalandırılmamış bir odada, eski çocukluk evini hatırladığı bir andaki o hüzünde bırakan öyküler Esra Kahya’nın yazdıkları. Ancak içlerinde sadece hüzün var desem, yalan söylemiş olurum. Hani o çocukken dinlediğimiz büyülü hikâyeler vardır ya, üzerinden 30 yıl geçer ama siz dün gibi hatırlarsınız, işte onlar gibi akılda kalıcı kimileri.
‘Mercan’ın Saçları’, ‘Ufak Bir Poster Meselesi’, ‘Gerçeğe Rüya Karıştı’, ‘Ölene Kadar Aramızda’ ve ‘Külleri Kaldı’ adlı öyküleri sanırım en çok ciğerime dokunanlar oldu. Yaşlanmaktan korkarız ya en çok, unutmaktan, görmemekten, farkında olmamaktan, bilmemekten. Esra Kahya, yaşlanmakla ilgili kaçtığımız realitenin içine içine giriyor, bizi en canımızı yakacak yerden yakalıyor. “Figen bana sokağı anlatsana” cümlesiyle başlayan bir anne-kız öyküsü olan ‘Gerçeğe Rüya Karıştı’ ve aklından emin olmayan Mûnip Efendi’nin öyküsü ‘Külleri Kaldı’nın bu kadar dokunmasının nedenini de buna bağlıyorum.
Umay Ana’nın göründüğü, kız çocuklarının saçlarının kör makasla kesildiği kalbine iğneler batırılan büyü yazılı bez bebekler, kardeşlerin birbirine olan sevgisi ve nefretini taşıyan kehribar taşları, dualar, beddualar… ‘Benim Rüyalarım Hep Çıkar’, gerçeküstü öğelerinin yanında buz gibi gerçek hisleri de yaşatan öykülerle tanıştırıyor bizi. Kız çocuklarının sessizliğinin ağırlığını da hissettiriyor, hevesin kırılmasının çıt sesini de berraklaştırıyor. Esra Kahya ile benim gibi yeni tanışacaksanız, siz de şanslı hissedeceksiniz.