Güncelleme Tarihi:
Kitaplarını Zahar Prilepin adı altında yayımlayan Yevgeni Nikolayeviç Prilepin, 1975 yılında Ryazan (Rusya) yakınlarında doğdu. Çeçenya’daki harekâtta Rus Özel Kuvvetleri’ndeydi, dönüşünde güvenlik görevlisi olarak çalıştı, işçilik ve gazetecilik yaptı. Yazmaya dil ve felsefe eğitimi alırken karar verdi ve yazılarında 17’nci yüzyılda Rusya’yı sömürgecilere karşı savunan Kuzma Minin Zaharyev Suhorukiy’den esinlenerek Zahar Prilepin ismini kullandı. Ulusalcı-Bolşevik görüşleri savunan hareketin önde gelen aktivistlerinden olan ve eserleri Rus klasikleriyle karşılaştırılan Prilepin, çok sayıda dile çevrildi ve pek çok ödüle değer buundu.
DÖNÜŞ YOK
2006’da Rusya’da yayımlanan ‘Rusya’da Bir Başkaldırı’ büyük bir sansasyon yaratmış, Tolstoy’un torunları tarafından verilen prestijli Yasnaya Polyana Ödülü’nü kazanmış ve Rus Booker ve Ulusal En Çok Satanlar Ödülü için kısa listeye alınmıştı. Türkçeye ilk çevirisi 2014’te yapılan roman, içerdiği tezlerle tartışmalıydı ama eserin bir başyapıt olduğundan kimsenin şüphesi yoktu; en azından Rusya’da...
Anlatılan, 22 yaşındaki Saşa Tishin’in -ya da büyükannesinin deyişiyle Sankya’nın- hikâyesi. Moskova’da, Ulusal Bolşevik Partisi’nin bir eylemi sırasında tanışıyoruz Saşa ile. Saşa’nın da dahil olduğu ‘soyuznikler’; yozlaşmış hükümeti yıkmak, Batı tarzı kapitalizmi yok etmek ve Rus ruhuna yakışan bir ülke inşa etmek istiyorlar. Bolşevik ismi farklı şeyler çağrıştırmasın, geçmişle bağları sadece devrim idealinde. Ne var ki sokak vandalizmine dönüşen gösterilerin ötesinde bir planları, sistematize edilmiş bir teorileri yok. Moskova’daki gösteri de her yerin yakılıp yıkıldığı bir sokak savaşına dönüşüyor. Polise yakalanmak istemeyen Saşa, önce annesinin yaşadığı küçük, kasvetli kasabaya döner, ardından daha güvenli bir yer seçer; büyükanne ve büyükbabasının köy evi. Artık ölmekte olan köyü ve ölmekte olan son aile fertlerini görmek Saşa’yı düşüncelere boğacaktır. Yapılması gereken eylemleri sürdürmektir. Bu fikriyattan hareketle Moskova’ya döner. Parti de eylem çıtasını yükseltmiştir. İşkence gören Saşa, mücadelenin ölümle sonuçlanacağının farkındadır ama bu, onu daha radikal eylemlere sürükleyecektir. Bundan böyle eylemlerinin doğruluğunu sorgulamaz, deneyimlerden ders çıkarmaz, yaptıklarından pişmanlık duymaz; artık silaha silahla karşılık vermenin zamanı gelmiştir
‘BABALAR VE OĞULLAR’
Askerlik görevini genç yaşta Çeçenya’da yapmış ve 30’dan fazla kez tutuklanmış bir Ulusal Bolşevik Partisi aktivisti olan Zahar Prilepin, Saşa tipini ve arkadaşlarını yaratırken elbette kişisel deneyiminden yararlanmıştır. Ancak basit bir hayat hikâyesi değil anlattıkları, tersine Rusya gerçeğine ve çağlar arasında sıkışmış gençlerin bilincinin en karanlık çatlaklarına nüfuz etmeyi başarmış. Gençlerin arayışları ve idealleri Saşa’nın giriştiği tartışmalarla somutlanıyor ki bu bölümle de aynı zamanda yüzyıllar boyunca Rus edebiyatına -mesela Çernişevski’nin ‘Nasıl Yapmalı’sına ya da Turgenyev’in ‘Babalar ve Oğullar’ına- damgasını vuran diyalogları sürdürüyor.
İyi bir eğitim görmemiş, genç yaşta askere/savaşa yollanmış, bir aydın olan babasını alkol sorunu nedeniyle kaybetmiş, ölümden korkusu ve gelecek beklentisi olmayan, kendisini -babası gibi- alkole boğan bir gençtir Saşa. Turgenyev’in nihilist kahramanı Bazarov’un çağdaş bir yansımasıdır. Prilepin, bu karakteri oğulluk edecek babalar arayan bir neslin metaforuna dönüştürüyor.
Saşa’nın hayat karşısındaki duruşu ile modern hayatın gerçekleri arasındaki tutarsızlık da Rus edebiyatının -Lermontov’dan tutun da Dostoyevski’ye, hatta Şolohov’a kadar- pek çok önemli yazarının roman kahramanlarında gördüğümüz bir özellik. Saşa da onlar gibi kendi yerini bulmaya çalışıyor ve Rus kimliğinin ruhunun en karakteristik özelliklerini, tarihsel bir molada kişisel olarak somutlaştırıyor; manevi arayış, aşk, özgürlük, benlik saygısı, kendi kaderini tayin hakkı gibi... Prilepin, Saşa’yı günümüz Rus gençliğinin, Putin gibi bir diktatörün kral, politikacıların yozlaşmış hırsızlar olduğu -sanki- distopik bir dünyada büyüyen kayıp bir neslin bir temsilcisi olarak canlandırmış. O, sözlerin ve fikirlerin ülkesini dönüştürebileceğine inanan devrimci bir Rus figürü olarak Rus edebiyatının gerçek bir mirasçısı. Kuşkusuz Zahar Prilepin de öyle. Nitekim “son 150 yılın tüm büyük Rus yazarlarının yoğun bir şekilde politik olduğunu” söyleyen ve “Devlet hakkında yazılmadan Ruslar hakkında yazılamaz” diyen Prilepin, Turgenyev, Gorki veya Dostoyevski’nin politik olduğu anlamda politik bir yazar.
Tıpkı Dostoyevski gibi Prilepin’in siyasi görüşleri de çekici gelmeyebilir. Hatta ‘Rus ruhu’ arayışının savrulacağı milliyetçi fikirlere tamamiyle karşıt olabilirsiniz. Ne var ki fikirleri, çatışmalı diyaloglarla, barındırdığı sorunları da ortaya koyacak şekilde aktarmış Prilepin. Bir yazar olarak araya girmiyor ve dikte etmiyor. Çatışmalılık hali, kahramanın ruh halini ortaya koyma işlevini görmesi açısından da önemli.
‘Rusya’da Bir Başkaldırı’ bir düşünce romanı, bir eylem romanı ve büyük bir kalp kırıklığının romanı. Saşa, politik inançları ve yıkıcı eğilimleri nedeniyle bir anti-kahraman olarak görülebilir ancak içindeki derin boşluğu anlamlandırmaya çalıştığı yadsınamaz. İşte bu çabadır, hikâyeye bir tragedya havası katan ve romana en iyi siyasi romanlar arasında bir yer açan...
RUSYA’DA BİR BAŞKALDIRI
Zahar Prilepin
Çeviren: Varol Tümer
Monokl, 2020
304 sayfa, 35 TL.