Ruhunu ortaya koyan müzisyenlerin orkestrası

“Yaşa, çal ve hayal kur” felsefesiyle oda müziği konusunda fark yaratan, Berlin merkezli Mahler Chamber Orchestra, ‘İstanbul’dan Berlin’e Avrupa’nın Sesleri’ turnesiyle yola çıkıyor. 20 ülkeden 55 üyesiyle gezgin bir topluluk olan orkestra, klasik müziğe getirdiği yenilikçi anlayışı ve heyecan verici programıyla 13 Aralık Cuma günü 20.30’da İş Kuleleri Salonu’nda dinleyicisiyle buluşacak. Etkinlikte Alman piyanist Holger Groschopp, üflemeli çalgılar sınıfında ikon olarak kabul edilen Berlin Filarmoni Orkestrası’nın solo koristi Stefan Dohr ve timpanist Matthias Kelemen yer alacak. Haydn’dan Ligeti ve Martinu’ya uzanan bir repertuarla seçkin müzisyenlerin sahne alacağı gecede orkestranın şefliği üstlenecek François-Xavier Roth ile konuştuk.

Orkestra şefliği konusunda etkileyici bir kariyeriniz var. Mahler Oda Orkestrası’nın hayatınızdaki önemi ve sanatınıza etkisi nedir, size nasıl bir ilham kaynağı oluyor?
Mahler Oda Orkestrası ile birkaç yıldır birlikte çalışıyorum ve onlarla birlikte çalmak benim için büyük bir zevk. Müziği icra ederken ruhunu ve kararlılığını ortaya koyan ünlü müzisyenlerin yer aldığı eşsiz bir oda orkestrası. Onlarla beraber konserler vermekten ve birlikte projeler üretmekten mutluyum. Kendilerine fazlasıyla minnettarım çünkü muhteşem insanlardan oluşan çok özel bir orkestra.

Siz aynı zamanda müziğin ve bestecilerin nereye ait olduklarına, köklerine inen bir araştırmacısınız. Dinleyicilere eski dönemlerin müzik çalgılarını deneyimleme şansı tanıyorsunuz. Bu çalgılar sahnedeki performanslarınız sırasında nasıl bir etki yaratıyor?
Eski zamandan kalan çalgılarla performans sergilemek çok özel bir şey. Bestecilerin geçmişte duydukları seslerin köklerine uzanıyoruz. O dönemlere ait çalışmalarını besteliyoruz. Kesinlikle şaşırtıcı ve bir müzisyen için çok değerli. Sadece nasıl ses verdiğini anlamaya çalışmıyorsunuz, aynı zamanda çalgılar sayesinde geçmişle gerçekten bir bağ kurabilmeyi deneyimliyorsunuz. Üzerine birçok bestenin yapıldığı, yakından inceleme fırsatı bulduğum bu geçmiş dönemlere ait müzik aletlerine kendi deneyimlerimi de katıyorum.

BESTECİLER TOPLUMUN AYNASIDIR
20’nci ve 21’inci yüzyılda beste yapmanın sosyal yönden belli başlı farklılıkları sizce nelerdir?
Besteciler toplumun aynasıdır. Müzik tarihine baktığımızda bunu her dönem için söyleyebiliriz. 20 ve 21’inci yüzyılda; savaştan önce, savaştan sonra yapılan belli başlı türde müzik ve besteler için de geçerli. Fakat şimdi geçen yüzyıl ile içinde bulunduğumuz yüzyıl arasındaki farkı tarif etmem gerekirse; toplumların tüm hassasiyetlerini ve güçlü yönlerini ele alabiliyor, onları harmanlayarak bestelere dönüştürebiliyorsunuz.

İstanbul izleyicisini nasıl bir konser deneyimi bekliyor?
Franz Joseph Haydn’dan (1732-1809) başlayıp György Sándor Ligeti (1923-2006) ve Bohuslav Martinu’nun (1890-1959) izinden devam ettiğimiz program İstanbul’da gerçekleştirilecek. Geçen zaman içinde bestecilerin sanat ve müzik üretimlerini nasıl geliştirdiklerinin bir çeşit panoramasına tanıklık edeceğiz. Böylece iki yüzyıl arasında, birbirlerini tanımayan ve farklı dönemlerde yaşayan bu bestecilerle bir diyalog kurmamıza imkân tanıyacak. Örneğin Haydn, Martinu ile hiç tanışmadı ama ikisinin de kendi kültürlerinde ve müziğe yaklaşımlarında ortak noktalar var, bu nedenle Mahler Oda Orkestrası ile İstanbul’da gerçekleştireceğimiz performans bir açıdan geçmişte yaşamış bu üç değerli besteciyle yapılacak bir ekip çalışması niteliğinde olacak.
Mahler Chamber Orchestra, 13 Aralık Cuma saat 20.30’da İş Kuleleri Salonu’nda.