Güncelleme Tarihi:
Sanatın temel özelliklerinden biri olan ve Antik Yunan’da bir tür ‘ruh dönüşümü’, ‘arınma’ anlamına gelen ‘Katarsis’i serginizde nasıl ve hangi yönüyle ele aldınız?
Sanatım benim arınma noktam, ruhsal olarak dönüşüm ve gelişim alanım. Ürettiğim işlerde de bilinçaltımın, ruhumun ve hayatımın sansürsüz somut dışavurumu görülüyor. Tüm bu sanatsal ve ruhsal süreçler benim katarsisim; ruhumun, iç sesimin, bilinçaltımın ve kendi gelişimimin yansıması. ’Katarsis’ benim kendi dünyamla, iç benliğimle ve yaşamımla yüzleşmemi sağlarken, izleyicinin benimle karşılaşması, tanımasını ve kendi dünyasına ait kalıntılar bulmasını sağlıyor.
‘Katarsis’ sergisinde salgın döneminde yaptığınız heykeller ve son iki yıl içinde yaptığınız grafik ve resimler yer alıyor. Özellikle heykelleriniz salgının getirdiği ruh halinin dışavurumu mu?
Ürettiğim 3 boyutlu işler COVID-19 salgını süreciyle başladı. Kırtasiyede çocuklar için ayrılan bölümde bir kil paketini satın almam, bu işlerin yolunu açtı. İlk olarak ürettiğim iş, bir vajinadan çıkan ve izleyiciye doğru bakan bir göz. Farklı seramik killeri ve organlar denedim ve ’Gözyaşının Lezzeti’ isimli işim oluştu. Bu heykelcikleri zihnimde kafeslere yerleştirdim. Bu kafesleri temsilen plastik kasalar topladım, onları temizleyip boyadım. Böylelikle salgında ürettiğim ilk seri ortaya çıktı. Salgın dönemini yaratıcı bir sürece dönüştürdüm.
Bedri Baykam, sizin sanatınızı anlatırken “İnsan vücudunu ve organlarını, taşıdığı ruh ve acılarla beraber, en şaşırtıcı ve yoğun haliyle sunuyor” diyor; katılıyor musunuz?
Hocam Bedri Baykam’ın bu cümlesi tam anlamıyla benim kalbimden çıkan işlerimi tanımlıyor. Kendi hissettiklerimi somutlaştırırken farklı teknikler ve malzemeler kullanmayı seviyorum. Sergimde 2018’de yaptığım gravürler, desenler, yağlıboya ve akrilik tuvaller de yer alıyor. Tüm bunlar 3 boyutlu ve sesli işlerimin yolunu açtı ve kendi içlerinde birbirlerinin gelişimini besledi.
Üretim süreciniz sancılı mı, yoksa belli bir iç yoğunluğu elde ettikten sonra sizden bir parça gibi kendiliğinden mi ortaya çıkıyor işler?
Tuzla’daki atölyemi kapatmak durumunda kaldım. Evimde kendime oluşturabildiğim bir metrelik küçük bir alanda; yerde veya masamda çalışıyorum. Üretimim değil ama hissettiğim duygular sancılı; parmak ucumdan saç telime, kaburga kemiklerime kadar yoğun yaşıyorum. Bazen uyurken birden aklıma bir cümle veya kompozisyon geliyor. Uyanıp çalışmaya devam ediyorum.
Sergide 13 ay birlikte yaşayıp iyileştirdiğiniz bir karga, plastik kutuların içinde kalpler, dramatik sesler, insan vücudunun dokularını lif lif açan gravürler bulunuyor. Tüm bunların sizdeki karşılığı nedir?
Lise mezuniyetime yakın, yatılı kaldığım Avni Akyol Güzel Sanatlar Lisesi’nin bahçesinde yaralı bir şekilde bulduğum, herkesin ölecek gözüyle baktığı kargayı iyileştirip özgürlüğüne kavuşturdum. İyileşme sürecinde aramızda bir bağ oluştu. İlginçtir ki o gökyüzüne kavuştuktan sonra başka kargalar gelip omzuma konmaya başladı. Sırtımda bir karga dövmesi var. Yakın çevrem bana ‘Kargalı kız’ der...
Plastik kutuların içindeki kalpler benim dünyama, dünyaya, insana bakışımı temsil ediyor. Bu dünyada tüm kalbimle, kötülüklerden arınmış halde var olmak istiyorum. İki yaşımdan beri kullandığım nebülizatöre kendi kalbimi bağlayıp ‘Onu Yaşatmak İçin’ isimli işimi ürettim. Astım ataklarım, kalbimin derinliklerinde hissettiğim mutluluk ve hüzün, işlerimi oluşturmamda bana önayak oluyor.
İşlerinizle nasıl duygular uyandırmak istiyorsunuz?
Bedri Baykam’ın sergi için yazdığı yazıdaki “Çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dilemiyoruz” cümlesini hatırladım. Tüm çalışmalarım benden parçalar içeriyor. İzleyici anlatılan hikâyeyi görüp kendine ait parçalar buluyor. ‘Arabesk Odası’nda ağlayanlar, fenalık geçirenler oldu. Bunlar insanın kendi yaşanmışlık ve duygularıyla karşılaşma durumu... Aynaya bakıp kendimizle karşılaşmak gibi... Bu karşılaşmaya izleyici de dahil! Bu bağlamda rahatsızlık, tedirginlik, duygusal yoğunluk, korku gibi hislerin uyanmasını normal buluyorum.
YAŞINA GÖRE ÇOK OLGUN BİR SANATÇI