Güncelleme Tarihi:
Uzun zamandır bu kadar sürükleyici bir etnografi çalışması okumadığımı söylemeliyim. Kitapta detaylıca anlatıyorsunuz ama henüz okumayanlar için sormak istiyorum; kimdir Dukhalar? Nerede, nasıl yaşarlar?
Teşekkür ederim. Dukhalar Moğolistan’ın kuzeyinde tayga ormanlarında yaşayan ve rengeyiği yetiştirip avlanarak geçinen göçer bir halk. Toplam nüfusları 500 kişi civarında. Taygada yaşayan aileler dört mevsim boyunca alacı adını verdikleri çadırlarında mevsimsel değişikliklere göre göçüyorlar. Aynı zamanda karınlarını geleneksel olarak avlanarak doyuruyorlar. Şu an bir geçiş dönemindeler ve gitgide daha çok aile köye taşınıyor. Göçer yaşamı hâlâ sürdürenlerin sayısı 180 civarında.
Dukha topluluğunda tipik bir gün nasıl geçiyor?
Mevsimine göre oldukça değişiyor çünkü diğer birçok göçer halk gibi Dukhalar da mevsimsel değişikliklere göre yer değiştiriyor ve her mevsimin kendine has özellikleri var. Ancak genel olarak tipik bir gün, sabah kalkıp sobayı yakarak ve sütlü çay hazırlayarak başlıyor. Rengeyikleri mevsimine göre otlağa götürülüyor, hava koşulları yaz ayları dışında hep soğuk olduğu için düzenli olarak ormandan odun kesilmesi gerekiyor. Yemek yapmak, çadırın içini düzenlemek her gün yapılan işler arasında. Yine mevsim eğer uygunsa erkekler ava gidiyor. Hayvanları otlağa götürüp getirmek, eğer gerekiyorsa bağlamak, ilkbahar aylarında yavru rengeyikleriyle ilgilenmek rutin işler arasında. Ayrıca aileler gün içinde sık sık birbirini ziyaret ediyor, yani sosyalleşmek için bir sürü vakit de var.
Dukhalar evcilleştirmeden ne anlıyorlar; hayvan, doğa ve insan arasında nasıl bir ilişki var onların kültürüne göre?
Rengeyiklerinin tam olarak evcil olup olmadığı hâlâ sorgulanıyor çünkü evcilleştirme genellikle sözkonusu hayvanı kendi habitatından soyutlayarak yapılırken, rengeyikleri kendi yaşam alanlarında kalmış ve hâlâ doğadaki yaban rengeyikleriyle zaman zaman çiftleştikleri için genetik olarak büyük bir değişime uğramamışlar. Dolayısıyla insanların mı rengeyiklerini yoksa rengeyiklerinin mi insanları evcilleştirdiği benzer çalışmalarda sık sık sorgulanıyor. Dukhaların belki hayvancılık yapan diğer toplumlar gibi rengeyikleriyle oldukça yakın bir ilişkisi var, özellikle de rengeyikleri tüketmek ya da satmak amacıyla yetiştirilmediği için bu ilişki daha da sıkı çünkü bir rengeyiğinin ömrünün ortalama 18 yıl olduğunu düşünürsek, insanlar tanıdıkları hayvanlarla uzun yıllarını geçiriyor. Dolayısıyla evcil rengeyiklerine ailenin bir bireyi gibi isim konuyor, her birinin karakterlerini insanlar biliyor ve aralarındaki ilişki sahiplikten çok karşılıklı güvene dayalı.
Dukhalar doğanın tek hakim olduğu bir coğrafyada insan, otorite ve yönetim gibi olgularla nasıl bağlar kurmuşlar?
Genel anlamda baktığımızda eşitlikçi bir toplumsal düzene sahipler diyebiliriz. Aslında bu avcılıkla geçinen toplumlarda sıklıkla rastlanan bir özellik. Dukhalar rengeyiklerini binek hayvan olarak kullanıyorlar ve asıl geçimlerini avlanarak sürdürüyorlar. Bu nedenle mal varlığı ile zenginleşen liderler yok. Av ise “yer iyesi” denen doğa ruhlarından birer armağan olarak görüldüğü için avcılar da toplumda baskın bir konuma gelemiyor. Zaten av eti mutlaka herkes arasında paylaştırılıyor, bu bir kural. Dolayısıyla Dukhalar arasında otorite sahibi bir lider yok. Her aile kendi kararlarını kendi veriyor. Benzer şekilde kadınlar ve erkekler arasındaki ilişkiler de oldukça eşitlikçi. Kadınlar toplumun her alanında söz sahibi. Ancak bir lider olmamasına rağmen yaşlılara deneyimleri nedeniyle saygı duyuluyor ve verdikleri tavsiyeler dinleniyor. Göçer toplumların çoğunda olduğu gibi Dukhalarda da kişilerin bağımsızlığı çok önem verilen bir konu. Dolayısıyla hiç kimse bir diğerine ne yapacağını söylemiyor.