Güncelleme Tarihi:
Kapitalizmin doğuşundan beri, büyüme, gelişme, refah, zenginlik gibi kavramlar gündemden hiç düşmüyor. Hatta kapitalist ekonominin temel kitaplarından birinin adının ‘Ulusların Zenginliği’ olması da sebepsiz değil. Özellikle iki kutuplu dünyanın çökmesinden beri ise zenginliğe ve büyümeye dayalı ideallerin çözüldüğünü görüyoruz. Her şeye rağmen idealize etmenin pek çok şeyi örttüğü de bir vakıa. Gel gör ki artık güneş balçıkla sıvanmıyor. Başta demokrasi kavramı olmak üzere hemen her başlık lime lime dökülüyor dünyada. Son pandemi kriziyle birlikte de hepten bir tanımlama sıkıntısı çekiliyor. Bir şeyler olup giderken onun nasıl ve neyle izah edilmesi gerektiğinde ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Kapitalizm çağının idealize ettiği refah da artık tartışmaların iyice merkezine oturmuş gözüküyor.
Eğer ‘refah müşterek bir vizyon’sa, günümüz dünyası ‘teknoloji, ekonomi ve sosyal arzular’ yönünden ‘refahın herhangi bir anlamlı biçimiyle aynı hizada’ durmuyor. Üstelik ‘herhangi bir ütopyacı idealin gerisinden’ bakıldığında görülmüyor bu olumsuz manzara. Ekonomik işleyişlerin belli standartlara kavuştuğu hemen her ülkede açığa çıkıyor üstelik. Bütçeler daralıyor. İşsizlik artıyor. Sosyal güvence yokluğuna bağlı umutsuzluk da yükseliyor. Tim Jackson, bu gerçeklikten yola çıkarak, ‘iyi yaşama arzusu ile sonlu bir gezegenin kısıtlarını uzlaştırmaya’ girişiyor. ‘Birkaç 10 yıl içinde nüfusu 9 milyarı aşması beklenen nüfus ve sınırlı kaynak ve zenginlikle dünyanın neye benzeyeceği’ büyük bir soru onun için. Ve ‘böyle bir dünyaya uygun bir refah vizyonu’ var mı önemli bir soru.
Uzunca zamandır ‘refaha ulaşmanın geleneksel formülü iktisadi büyümeyi sağlamak’ olarak ifade ediliyordu. Jackson ise buna meydan okuma olarak formüle ediyor kitabını. Teknolojinin de etkisiyle iyice birbirine bağlanan ve küresel ekonomik sınırların sinir uçları ile hassaslaşması düşünüldüğünde ‘iktisadi büyümenin zengin ülkeler için hâlâ meşru bir amaç olup olmadığı’ sorgulanmalıdır, diyor. Hatta, ‘Büyüme olmadan refah mümkün mü?’ sorusunu öne çıkarıyor. Küresel ölçekte yakın zamanda yaşanan bankacılık krizi, tüketici güveninin sarsılması, borç sarmalı, ekolojik bozulmalar gibi pek çok göstergeye vurgu yapıyor Jackson ve artık ‘refah’ kavramının yeniden tanımlanmasını öneriyor.
‘Tüketim artış varsayımlarına dayanmayan, ayakları yere basan bir refah kavramı inşa etmekten’ dem vuruyor Tim Jackson. Ona göre ayrıca ‘refah gelirle ilgili değildir’. Çünkü aynı zamanda ekonomik büyüme her şartta refah artışını da getirmemektedir. Çizelgeler, veriler, rakamlar, teorik argümanlarla temellendiriyor fikrini Jackson. Ekoloji de önemli bir konusu yazarın. Kazanılan refahın hangi tabii koşulda hayat bulacağı ve kaynakları sınırlı tabiattan nasıl yararlanılacağı da birbirine sıkıca bağlı. ‘Ekolojik limitler’ aşılmamalı ve ‘verimlilik artışının ölçek artışından hızlı olması sağlanmalıdır’.
İki büyük dünya savaşı gibi kanlı ve çetin bir geçmişe sahip olmak yanında, ileri teknoloji sayesinde trilyon dolarlarca ekonomik güce sahip bir sayılı zenginler topluluğunun dünyanın ve insanlığın yok olması pahasına böylesi yeni önerilere yakın duracağını düşünmek mümkün mü? Yine de bilgi ve bilimin önermekten ve uyarmaktan başka da seçeneği yok. ‘Büyümesiz Refah’ bu bakımdan ters bir paradigma.