Güncelleme Tarihi:
Türkiye’de et
kili olmayan bir felsefeden söz etmek gerekir ise bu, sanırım pragmatizm olsa gerek. Pragmatizm taraftarı olan bir gençlik Türkiye’de hiç olmadı. Bunun, iki nedeni olsa gerek. Birincisi; pragmatist olmanın bizde ahlaki bir dayanağının görülmeyişi... İkincisi ise pragmatizmin, bir biçimde Amerikan felsefesi olarak görülmesi...
Bu anlayışın temsilcisi olan William James’in iki temel kitabı Türkçede: ‘Pragmatizm’ ile ‘Hakikatin Anlamı’. İlkinin eski, yani erken bir çevirisi de vardır. James ‘Hakikatin Anlamı’nda pragmatizmi şöyle konumlandırır: “Bir fikrin ya da inancın doğru olduğunu varsayalım, bunun doğru olması insanın mevcut hayatında ne gibi bir somut fark yaratacaktır? Bu inanç doğru olmasa hangi deneyimler farklı olabilirdi? (...) Doğru fikirler özümseyebildiğimiz, geçerli kılabildiğimiz, tasdik ve teyit edebildiğimiz fikirlerdir.”
Biz, doğruyu şöyle tanımlarız: Bir önermenin, içeriğinin işaret ettiği gerçekliğe uygunluğu.. “Bugün hava güneşlidir” dediğimizde, dışarda kar yağıyor ise önermemiz doğru değildir ve hakikati dile getirmez. James, bunun tam tersine, önermemizin gerçekliğe uygunluğuna değil, gerçekliğin önermemize uygunluğuna dikkat çekiyor. ‘Pragmatizm’de ise şöyle söylemiştir: “Gerçeklik için söylediklerimiz ona bakış açımıza bağlıdır. Onun olması kendine aittir, ama ne olduğu hangisi olduğuna bağlıdır ve hangisi olduğu da bize bağlıdır.”
James’in pragmatizmine, empirizmin babası Berkeley’in, “Varolmak algılanmış olmaktır” tezinin güncellenmiş biçimi diyebiliriz. James de “Algılarımız, varlık anlamına gelir” der. Deneyim, algılamanın maddi halidir. Nitekim James de ‘pragmatizm’ ifadesinden pek hoşlanmaz, felsefesine ‘radikal empirizm’ der. Şöyle düşünür James; sözgelimi ‘Hindistan’daki Kaplanlar’ı görmeden, onlara ilişkin bildiğimiz ne türden bilgidir? Burada bir deneyim söz konusu değil, dolayısıyla Hindistan’daki kaplanlar ifadesi ile Hindistan’daki kaplanların gerçekliği özdeş değildir. Yani bu bilme hakikati dile getiren bir bilme değildir. Bu tür bilmede söz konusu olan, deneyimi, dolayısıyla gerçekliği dile getirme değil, nesneyi, dünyanın sağladığı bir bağlama yerleştirmedir.
James, zor bir filozof. Zorluk James’ten gelmiyor. Zorluk, Türkiye’deki felsefe okurunun, felsefeyi, görüş üzerinden değil, artık kavram analizi üzerinden sevmeye başlamasından geliyor. Biz bir felsefe metnini, eski bir dostla konuşur gibi okuyoruz. Felsefi metinde, filozof, buradaki okurdan çok, gelecekteki olanaklı okurla konuşma halindedir. James ise gelecekteki dosta değil, bugünkü, şuradaki okura seslenmektedir. James’in bir diğer ayırıcı özelliği ise metninin bir kavram analizinden çok, bir fikir, bir görüş analizine dayanıyor olmasıdır. Bu tarz, felsefeyi polemik üzerinden inşa etmenin bir biçimidir. Dolayısıyla William James, polemikçi bir filozof; Stuart Mill denli sakin değildir.
James’in hümanizmi ele alış biçimi dikkat çekicidir. Her iki kitabın, vazgeçilememiş kavramıdır hümanizm. Şöyle ulaşır hümanizm kavramına: “Hakikat, gerçeklik olmadığı, sadece bizim gerçeklik hakkındaki inancımız olduğu için, insani öğeler içerecektir.” Algı, insani deneyimidir. Ve Tanrı kavramını şöyle tanımlar: “O mutlak anlamda her şeyi deneyimleyen bir varlık değil, en geniş fiili bilinç alanını deneyimleyen varlıktır.” James’in pragmatizmi, bir ontoloji değil bir epistemolojidir.
Pragmatizmin özü şurada gizli: “Duyumların bir yararları varsa, o oranda anlamları vardır. Bu yarar da diğer yararlarıyla bağdaşıyorsa, anlam doğru olacaktır.” Sözgelimi Sühreverdi’yi okuyorum, onu okumamdan ortaya çıkan yarar, hayatımın diğer yararlarıyla bağdaşıyor ise Sühreverdi’yi okumamın anlamı doğru olacaktır. Bu netice, pragmatizmin zaferidir.
HAKİKATİN ANLAMI
William James
Çeviren: Ferit Burak Aydara
İş Kültür, 2021
224 sayfa, 20 T