Güncelleme Tarihi:
Sokrates için Girit’e sürgüne gönderilmek, Atina’da ölmenin alternatifiyken kalmayı seçer ve öldürülür. Politika felsefesinin 20’nci yüzyıldaki en önemli filozoflarından Leo Strauss, Sokrates’in Girit’e felsefeyi sokmak uğruna yaşamını korumaktan ziyade, Atina’da felsefeyi korumak için yaşamını feda ederek yaptığı tercihin en yüksek seviyeden bir politik eylem olduğunu vurgular ve ekler: “Onun seçimi, kendi tikel durumunun basit, tümel ve değiştirilmez bir kural altına sokulmasına dayanıyor değildi.”
Siz olsanız ne yapardınız? Aslında düşününce yaşadığımız modern çağda bizim böyle büyük sorunlarımız yok. Böyle seçimler yapmak zorunda da kalmıyoruz. Ama bizim de yaşadığımız çağda kendimize göre gündelik soru(n)larımız var. Bunların cevapları için de arkadaşlar, tanıdıklar, hatta sosyal medya ile birlikte hiç tanımadıklarımızdan yardım aldığımız oluyor. Ya tarihin önde gelen siyasal düşünürlerinin irfanlarından gündelik hayatımızda yararlansak nasıl olur?
Mesela Platon’un yaşadığı çağ göz önüne alındığında Facebook bağımlılığı sorununu ele almamış olabilir ama yıkıcı tutkulardan azade ve rasyonel bir insan olmamızda devletin oynayacağı rol üzerine söylediği çok şey var. John Stuart Mill hayatında hiç Twitter mesajı görmemiş olabilir ama sosyal medyada istediğinizi söyleme hakkınızın elden geldiğince az sınırlanmasını savunurdu.
Filozof, yazar ve ressam Gareth Southwell’in yayımladığı ‘Marx Bu İşe Ne Derdi?’ kitabı ‘politik düşüncenin babalarının’ kendi zamanlarında yaptıkları açıklamalarla ile modern yaşamdaki sorularımıza verecekleri muhtemel cevapları içeriyor. Southwell, ‘Özgürlük’, ‘Eşitlik’, ‘Güç ve Otorite’, ‘Haklar’ ve ‘Adalet’ başlıklı beş bölümden oluşan kitapta 40 gündelik sorunumuzu Marx, Platon, Mill, Hegel ve Aristoteles gibi pek çoklarının çeşitli duruşlarından ve perspektiflerden masaya yatırıyor. “Bisiklet kaskı takmam cidden şart mı?”, “Kara bahtım kem talihim devleti ilgilendirir mi?”, “Bebeğe hangimiz bakacak?”, “Hayır kurumuna bağış yapmalı mıyım?”, “Evlensem mi?” gibi sorulara düşünürlerin nasıl yaklaşacaklarını gayet sade bir dille, kısa ve öz bir şekilde okuyucusuna ulaştırıyor. Southwell konu seçimi ve kendi illüstrasyonlarını kullandığı kitabıyla karmaşık fikirlere erişmek için harcanacak çabayı en aza indirgiyor.
Felsefi eserler ya zor okunur ya da çok soyuttur. Ve çoğu zaman da ikisidir. ‘Marx Bu İşe Ne Derdi?’ ise kesinlikle sıkıcı bir kitap değil. Mesela “Robotun teki işimi elimden aldı! Ne yapabilirim?” sorusunu Marx’a sorabilseydiniz size tam da şu cevabı verecekti: “Makinelerin uzmanlaşmış emeğin isyanını bastırmak için kapitalistler tarafından kullanılan silahlar olduğu söylenilebilir.” Southwell bu ve bunun gibi bir dizi düşünceyi irdeledikten sonra çıkarımını şöyle yapıyor: “Kapitalist çarkı işleten teknoloji, Frankenstein’ın canavarı gibi bir gün bizzat başkaldırabilir. Marx bir robot devriminden yana olur muydu, şüpheliyim.”
‘Marx Bu İşe Ne Derdi?’yi okurken kendi fikirlerinizle birlikte bazı düşünürlere hak verecek, bazılarının karşısında duracaksınız. Felsefenin de olayı budur zaten. Siyaset teorisi üzerine hızlandırılmış bir kurs niteliğindeki bu kitaptaki yazılar altyapısı olmayanlar için iyi bir başlangıç, felsefi kitapların sıkıcılığından dert yananlar için de eğlenceli bir okuma olacaktır.
Yazıya Strauss’la başladık, onun politika felsefesiyle ilgili düşüncesiyle bitirelim: “Politika felsefesinin konusu, özgürlük gibi insanlığın büyük hedefleridir; öyle hedefler ki, tüm insanları zavallı kendiliklerinin ötesine yükseltmeye muktedirdir. Politika felsefesi, felsefenin politik yaşama, felsefi-olmayan yaşama, insani yaşama en yakın olan dalıdır.”