Güncelleme Tarihi:
İlhan Berk’in ‘Paul Klee’de Uyanmak’ şiirini okuduğumuz zaman Klee’nin modern sanatın geleceğine ne denli nüfuz ettiğini görürüz. “Uyandım çiçek gibi dayanılmaz güzel kızlar” diye başlasa da Berk’in şiiri asıl mantığını sonraki mısralara saklar, “Bir ağacı bu evleri sarı ters bir kuşu düzeltmek”den söz eder. Bir ağaç muğlak bu evler bir şeyi işaret etse de neyi karşıladığı belirsizdir fakat sarı ters kuş tamamen mantık bozucudur. Zaten, Paul Klee’nin sanatta yaptığı en önemli hamlelerden biri de budur; mantık bozuculuğu.
Paul Klee, 1898-1918 yılları arasında yazdığı ‘Günlükler’inde çocukluğundan başlayarak aşama aşama yaşadıklarını sunar bize. Günlüğü hatırattan ayıran temel sınır, onun biraz geleceğe doğru konuşmasıdır. Fakat P. Klee gibi sanatçılar hiçbir zaman gelecek ebeliğine soyunmazlar. Sessizce yaşarken iz bırakırlar bir salyangoz misali. Onların dünyaya bakış algılarını ve bu algıların sanat köklenişlerini kavrayabilmek için okurun metnin içine özenle dalması gerekir. Mesela, “Hem de ne tavuk! Mikroskoptan bakıldığında, onların ateşli atlara dönüştüğünü sanırdınız ve sizi ezip gerçeklerinden korkardınız”. Bir anlık yaşama esprisi midir bu, yoksa savaşın ruhunu çizmek midir, karar okura kalmış.
Estetik duygunun kendisinde çok erken yaşlarda geliştiğini yazan Klee, küçük fırça darbeleriyle bu uyanışları resmeder. Kırılmış bir lamba için “Histerik şekilde ağlayan anne”, birisi öldüğünde “Gözyaşı dökmeyi yetişkinler arasında bir gelenek sanan” çocuk aklı ayrıntılara bağlanır, ileride bir kartopu etkisi gösterecek, şeylerin psikolojisinden sanata akışını hızlandıracaktır. Babası Alman, annesi İsviçreli olan Klee, Alman ruhu ile İskandinav etkisinin arasında kendisine özgü bir ‘süzülme’ yaşayacak, Latince öğrenmekten müziğe, tiyatro ve operadan şiir denemelerine, keman çalmaktan roman yazarlığına değin deneyişler içinde dalgalanıp ressam kişiliğini arayacaktır. “Erotik enerji” dediği duyuşu her zaman bir dönüştürme faktörü olarak kullanmaya yatkın duran Klee, doğa ile de yakından ilgilenir. “Ruhumu değişik atmosferler yaratan manzaralarla karşılaştırmak bir motif olarak sık sık geri geliyor. Bunun temelinde benim manzaralar karşısındaki edebi-kişisel kavrayışım yatıyor” diye yazması bu sebeptendir.
Münih onun hayatının önemli duraklarından bir şehirdir. Ve kendi kendine çetin soruların eşiğine gelmiştir; “Müzik mi, ressamlık mı, yazarlık ya da şairlik mi?” Tam ne olacaktır onu belirleyen? Yoksa “Ne kötü bir şaka. Böylece işsiz kalıp ortalıkta gezinip” gidecek mi? Seyahatler, aşk arayışları, “yalnızca kendi kişiliğim üzerinde çalışmak istiyorum” kararıyla mayalar onu. Bazen bunalır, ‘sanatsal olarak gerçekleştirdiği her şeyin yok edilmesini istediği bir vasiyetname’ yazar. Bazen de bütünüyle mütevazı bir havaya girip, mizah dergileri için resim yapmak ister. Ruh gelgitlerini, “Demirden bazı sözcükler yonttum. Denizin sahiline vurduğu yerde bir kaya parçası olmak istedim” cümlesini okuyunca görebiliriz.
“Benim huzursuz yaşamım” tabirini kullanırken Klee, beden, iz ve cinsellik kavramına dair dipli yorumlayışlara gider. “Ben insanların alınlarına, ağızlarının kenarlarına sözcükler yazıyorum. Benim insan yüzlerim gerçek olanlardan daha doğrudur.” O halde, Klee’nin gerçek yüzünü görmek için de okunmalı günlükler. Paul Klee’de uyanmanın zevkine varmalı.