Güncelleme Tarihi:
Meşhur hikâyedir... 1940’lı yılların başı... Mustafa Kandıralı henüz 14-15 yaşlarında cebinde az bir parayla evden kaçar. İzmit-Kandıra’dan yürüyerek İstanbul’a doğru yola çıkar. Hayali ilk kez 9 yaşındayken dinleyip hayran kaldığı Şükrü Tunar gibi klarnet sanatçısı olmaktır. Akşama doğru Gebze’ye varır ve geceyi burada bir otelde geçirir. Ertesi gün İstanbul’dadır; Karaköy’de ‘müzisyenler kahvesi’ olarak bilinen Olimpiyat Kıraathanesi’ne girer ve hayatı değişir: “Selahattin Pınar, Saadettin Kaynak, Necati Tokyay, Hakkı Derman... Hepsiyle bu kahvede tanıştım. Karaköy’e vardığımda bir Yahudi beni tanıdı. O Yahudi ve adamları 1940’ların başında Kandıra’da yol yapıyordu. Adam beni oradan hatırladı. Oteli varmış müzisyenler kahvesine yakın. Onun otelinde 2 sene bedava kaldım. Allah ondan razı olsun, beni korudu kolladı. İstanbul’da yetiştim, piştim. İlk müzik derslerini Kandıra’da berber Rahmi’den aldım. Bugüne kadar 120 plağım çıktı. Devlet beni her yere gönderdi.”
Gerçek soyadı Kadıoğlu olan Mustafa Kandıralı, 1930’da Kandıra’da doğar. İlkokulu bitirir ama ekonomik nedenlerle ortaokula devam edemez. Amatör olarak klarnet çalan babası bir uğraş edinmesi için onu Kandıra Halkevi’ne yazdırır. Seçme hakkı bırakılmadığından eline ud verilir. Radyoda Şükrü Tunar’ın klarnet taksimini dinledikten sonra bu enstrümana sempati duymaya başlar ve gizli gizli babasının klarnetiyle çalışır. Bir süre sonra Halkevi’nin kendisine yetmediğini idrak eder ve ailesine haber vermeden o uzun İstanbul yürüyüşüne başlar. Kadıköy’deki Olimpiyat Kıraathanesi’nde tanıştığı müzisyenler sayesinde iş bulur ve ilk olarak 1945 yılında Tepebaşı Kibar Gazinosu’nda 4 lira yevmiyeyle çalışmaya başlar. Biriktirdiği parayla Akopos Alyanak’tan ders alır, tekniğini ve repertuvarını geliştirir.
ZEKİ MÜREN’İN EKİBİNDE YER ALDI
Artık önü açıktır Kandıralı’nın... 1953 yılında Müm Çakır Gazinosu’nda Esma Engin’e eşlik eder. Müzisyenler arasında tanınmaya başlayınca 1956’da Salacak’ta Üsküdar Gazinosu’nda dönemin efsanelerinden Perihan Altındağ Sözeri’nin ekibine katılır. 1957’de Taksim Maksim Gazinosu’nda Mediha Demirkıran’la, yine aynı yıl Taksim Belediye Gazinosu’nda Behiye Aksoy’la birlikte çalışır. Hamiyet Yüceses, Mefharet Yıldırım, Mustafa Çağlar ve Münir Nurettin Selçuk gibi üstatlarla tanışır.
1957’den itibaren radyo günleri başlar... Kısa sürede radyoda hafta sonu, bayram ve yılbaşı programlarının vazgeçilmezi olur. İstanbul Radyosu’nda çalıştığı yıllarda klasik Türk müziği ve oyun havalarının yanı sıra 1964 yılında Küçük Orkestra’da şef Orhan Borar ile Batı müziği tarzında çalışmalar yapar. Şükrü Tunar ölünce 1962 yılından itibaren Zeki Müren’in kadrosuna katılır ve zaman içinde Safiye Ayla’dan Müzeyyen Senar’a dönemin hemen hemen bütün büyük şarkıcılarına eşlik eder.
LOUIS ARMSTRONG’LA AYNI SAHNEDE
EN BÜYÜK PİŞMANLIĞI
Mustafa Kandıralı, söyleşilerinde hayattaki en büyük pişmanlıklarından birinin ‘devlet sanatçısı’ unvanını reddetmesi olduğunu belirtmişti. Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde Kandıralı devlet sanatçısı unvanıyla onurlandırılmak istenmiş, ancak Kandıralı “Ben halkın sanatçısıyım” diyerek kabul etmemişti. Kandıralı daha sonra “Ukalalık ettim” sözleriyle pişmanlığını dile getirmişti.
DÜNYA ÇAPINDA BİR USTA
Hüsnü Şenlendirici: Klarnet enstrümanının büyük efsanesi Mustafa Kandıralı üstadı kaybettik. Yakınlarının ve tüm klarnetçilerin başı sağ olsun.
Serkan Çağrı: Çocukluğum, gençliğim onun büyülü nefesiyle hayat buldu. Uluslararası Klarnet Festivali’nde kendisine “Ustaya Saygı” gecesi düzenleyerek son kez sahneye çıkmasına vesile olmuştuk. O gece yaşadıklarım gözümün önünden hiç gitmiyor ve yıllarca da gitmeyecek. Çocuk gibi heyecanlı ve mutluydu. Sahneye çıktığında salondaki tüm nefesler kesildi ve sadece onun güzel nefesinin anlattıklarına kulak verdik. Sözün, mütevazılığın, beyefendiliğin diğer adı Mustafa Kandıralı idi. Onun güzel nefesi sonsuza dek kalplerimizden çıkmayacak. Son nefesini de Yaradan’a ulaşmak için üfledi.
Ata Demirer: Dünya çapında bir ustaydı. Mekanı cennet olsun.