Güncelleme Tarihi:
5. İstanbul Tasarım Bienali 15 Ekim’de başlıyor ve 2021’in baharına kadar sürmesi planlanıyor. Bu önümüzdeki altı ay boyunca izleyiciyi neler bekliyor? Bienal şehre nasıl yayılıyor, hangi noktalarda karşımıza çıkacak, izleyici bienali nasıl takip edebilir?
Bienal, kendi içinde sürekli değişim dönüşüm geçirerek geniş bir sürece yayılıyor. Salgının beraberinde getirdiği sürekli değişen zorluklar ve düzenlemeler karşısında, mevcut senaryoya direnmek ya da görmezden gelmek yerine ona uyum sağlayan bir program tasarlamayı kararlaştırdık. Bienaller, topluca katılımın olduğu etkinliklerdir. Dünyanın dört bir tarafında yaşayan sanatçıların çalışmaları kıtalar ya da ülkeler arasında seyahat ederek bienallerde sergilenir. Salgın, bizi alıştığımız bu modelin üstüne yeniden düşünmeye yönlendirdi. Kendimize sorular sormaya başladık. “Daha az taşıma ve seyahatle bir bienal gerçekleşebilir mi?”, “Var olan çalışmaları göstermek yerine yeni araştırma konularını ve çalışmaları oluşturabilir miyiz?” Böylece İstanbullularla diyalog içinde kalıp onlara söz söyleme alanları yaratarak, yerel olarak üretilmiş yeni proje ve çalışmalara yer verme şansı bulduk. 40’ın üzerinde yeni projeye yer veriyoruz.
Ziyaretçiler web sitesi üzerinden gıdayla olan ilişkimizi, mikrobiyal yaşam formuyla nasıl yaşadığımızı ve gezegeni bu bağlamda nasıl şekillendirdiğimizi konu alan ‘Eleştirel Yemek Programı’ serisini izleyebilir. Programı takip etmenin en kolay yolu ise https://tasarimbienali.iksv.org/ adresini ziyaret etmek. Ayrıca Pera Müzesi veya Ark Kültür’den de programın kitapçığı alınabilir.
ÇÖZÜMÜN ACİLİYETİ
Pandemi nedeniyle çok zorlu bir süreçten geçiyoruz. Distopik bir dünya düzeni var şu an. Tasarım Bienali’nin düşüncesi, bu yeni düzenden nasıl etkilendi?
Tema, salgın ‘patlak vermeden’ önce belirlendi. Salgınla birlikte temamız, daha acil hale dönüştü. Örneğin salgın, çevreyle ilişkimizde yeni bir çözüm yolu bulmanın ne kadar acil olduğunu gösterdi. Şu anda virüsü anlamaya çalışıyoruz; onun tarımsal-endüstriyel modelle bağlantısı, türlerin birbirine benzemeyen bağışıklık sistemlerine zorla yakınlığı, ‘vahşi’ bölgelerin ormansızlaştırılması konusunda bir fikir birliği var. Bu nedenle, doğa ile nasıl ilişki kurduğumuzu yeniden düşünmek çok önemli. Salgın ayrıca psikolojik sonuçlarını anlamaya başladığımız, genel bir sosyal izolasyon durumuna da yol açtı. Son olarak, doğayla sömürücü bir ilişkinin yanlışlarından küresel endüstriyel modelin kırılganlığına kadar çağdaş toplumun birçok zayıf noktasını da ortaya çıkardı.
SORUMLULUK ALANI OLUŞTURMAK
Bienal ‘Empati’ kavramını nasıl yorumluyor? ‘Birden fazlası için tasarım’, ‘Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için’ sözünü mü işaret ediyor?
‘Birden fazlası için tasarım’ tanımlamasıyla sadece anlık kullanıcısını değil, aynı zamanda herhangi bir tasarım sürecinin doğasında bulunan birçok bileşeni ve karmaşık karışıklıkları da dikkate alan bir tür uygulamayı savunmak istiyorum. Birden çok gövde, boyut ve perspektif için tasarım fikrini yakalamayı arzu ediyorum. Amacım, bir sorumluluk alanı oluşturmak ve insandan daha fazlasına yönelik bir bağlılık kültürü beslemek. 5. İstanbul Tasarım Bienali, empatiye dayalı tasarıma yeni bir rol tanımlamayı amaçlayan fikirleri ve projeleri bir araya getiriyor. Tasarımcılar, bizi birbirimize ve aynı zamanda çevremizdeki dünyayla, diğer türlerle, mikroorganizmalarla, toprakla, suyla ve hatta evrenle birleştirmek amacıyla hassas, diplomatik, bazen tedavi edici işlevler benimser.
ZİYARETÇİLERİN BAĞIRSAKLARINDA YAŞAYACAK
Bienal çeşitli sorulara cevaplar arıyor. Nasıl bir araştırmaya girildi, nasıl bir süreçten geçildi?
Odaklandığımız sorular, algılama alanı ve bakış açılarını ortaya çıkarır. Tasarımın biz ve çevremizdeki dünya arasında nasıl bir bağ kurduğunu, tasarımın dünyayı algılamak için nasıl bir araç olduğunu merak ediyordum. Kendime “Bu algı hangi perspektifleri ortaya çıkarır?”, “Bizi normalde bağlantı kurmadığımız unsurlara, maddelere ve canlı varlıklara bağlayabilir mi? Böyle bir bağlantı içimizdeki empatiyi açığa çıkarır mı?” gibi sorular sormaya başladım. Örneğin, ‘Empati Oturumları’ kapsamında Pera Müzesi’nde, sizi dünyanın derinliklerinde yaşamın çekişmeli kökenlerini deneyimlemek için bir yolculuğa çıkaran Calum Bowden’ın bir filmini gösteriyoruz. Hikâye, aşırı sıcaklık ve basınçta, güneş ışığı olmadan gelişen canlılar ekseninde gelişiyor. Beşiktaş İskelesi’nde kurulacak ‘Yeni Kent Ritüelleri’nden biri de ‘Point Cloud’ adı verilen Soft Baroque’un oturma düzeni. ‘Yeni Yurttaşlık Ritüelleri’ ise Orkan Telhan ve ‘elii’ tarafından tasarlandı. İstanbul bostanlarının geçmişini mikroorganizmalar açısından anlatan bir platform oluşturdular. Yeni bir ‘oral kültür’ geliştiren bu enstalasyonda bir fermantasyon kiti dağıtılacak. Mikrobiyal kültür, fermente gıdalarla (boza, yoğurt) ziyaretçilerin bağırsaklarında yaşamaya devam edecek. Ziyaretçiler bu kültürün koruyucuları veya taşıyıcıları olacaklar.
‘Eleştirel Yemek Programı’, odağına yemeği alıyor ve dünyanın büyük sorunlarından ‘gıda’yı işaret ediyor. Nasıl bir video serisi bekliyor bizi?
‘Gıda’, en evrensel ve aynı zamanda en acil konu olmasına rağmen yeterince dikkat çekmiyor. Bu yüzden bienaldeki tartışmanın merkezine ‘gıda’yı koyduk. Toprağın kullanımına ilişkin IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) raporu, diyet ve gıda üretiminde köklü değişiklikler olmadıkça küresel ortalama sıcaklığı insan yaşamı için güvenli seviyelerde tutmanın imkânsız olduğunu göstermekte. Bu nedenle toprak, tohumlar ve hava ile ilişkimizi sıfırlamamız çok önemli. Gıda üretimi ve tüketimi için, bu unsurlar ve kapsadıkları ekosistemlerle bir arada yaşamamıza imkân veren çözümler geliştirmemiz gerekiyor.