Güncelleme Tarihi:
Özdemir Nutku’nun, ilk bakışta hemen fark edilmese bile, biri akademisyen, diğeri sanatçı olmak üzere iki ayrı kimliği vardı ve hiç şüphe yok ki, dillere destan çalışma disiplini ile çocuksu duyarlığını da bu doğurgan bölünmüşlüğe borçluydu gerçekte. Ama asıl önemlisi, gençliğe özenmeden her daim genç kalmanın sırrını çözümlemişti böylece. Belki de bu nedenle, son nefesine kadar birlikte çalıştığı hemen herkese, öğüt vermek yerine örnek olmayı seçmişti kendine. Diğer taraftan ortaklaşa sorumluluğun gündeme geldiği durumlarda, çevresini bunaltıp, baskıya dönüşmeyen çalışma gücüyle, sonuçta zaman kaybına neden olabilecek her şeyi baştan bertaraf ediyordu hep. Buna göre kimi zaman gereksiz bürokratik işlemler bile, Hoca için vakit kaybından çok, ardında kalan gölgeler gibiydi nerdeyse! Dolayısıyla programladığı şeyleri engelleyecek ne varsa, çevresini rahatsız etmeden daha baştan silindir gibi ezip geçiyordu onu.
Seval Deniz Karahaliloğlu’nun bir dizi halinde gerçekleştirdiği söyleşiler, sınırlı ölçüde olmakla beraber, yine de bu büyük ustayı tanımak isteyenler için önemli bir belge niteliğinde. Özdemir Nutku’yu bir kitaba sığdırmak hiç kolay değil zaten: Yazar, çevirmen, sahne yönetmeni, ozan, müzisyen, araştırmacı ve en önemlisi, bütün bunları çevresiyle paylaşmak için her fırsatı değerlendiren bir eğitmen.
Karahaliloğlu’nun belli konulardan hareketle yaptığı söyleşiler, yalnız bugün değil, yarın da ilgi alanımızda kalmaya aday sorunlardan oluşuyor. Gerçi söyleşinin doğal akışı içinde bu sorunlar daha çok satır aralarında kalıyor elbette, ya da en azından, ‘sanat’ı ciddiye alanlar için bir anlamı var bunların. Örneğin, sekiz yılı bulan uzun ve zahmetli bir çalışmadan sonra tamamladığı ‘Shakespeare Sözlüğü’nü ele alalım: Türkiye’de giderek Shakespeare’den uzaklaştığımız bir dönemde, bu büyük yazarın her bir sözcüğü üzerinde kılı kırk yaran bir titizlikle durmanın önemi, bugün olmasa bile yarın mutlaka anlaşılacaktır. Unutmayalım: Her sezonu yeni bir Shakespeare prodüksiyonu ile taçlandırmayan tiyatro er ya da geç kendine ihanet eder; tıpkı Mozart’tan uzaklaşan operanın sürekli seviye kaybetmesi gibi.
Yine bu kapsamda ‘Zeynep’in Tiyatro Kitabı’, söz konusu söyleşiler arasında en önemli olanlardan biri. Bilmeyen yok: Çocuk oyunlarının son derece önemli olduğu konusunda herkes hemfikir olmasına rağmen bunun gereği bir türlü yerine getirilmez. Oysa bir Shakespeare oyununa gösterilmesi gereken özen çocuk oyunundan esirgenmediği sürece, en az çocuk oyunu kadar Shakespeare de kârlı çıkar bundan. Bu noktada sözü Hoca’ya bırakalım: “Çocuklarla iletişim sağlayabilmek için parlak bir oyuncu ya da fantezisi zengin bir yönetmen olmak yeterli değildir. Burada önemli olan eğitsel açıdan yapılmış ayrıntılı gözlemdir. Çocuk tiyatrosunun gerçek zenginliği çocuğun yüreğindedir ve biz büyüklerin de oraya bakmamız gerekiyor.”
Burada ‘çocuğun yüreğindeki zenginliği yakalama’ya yönelik beklenti, bir ömrü tiyatro kültürüne adamış birinin, geride kalanlara vasiyeti gibidir. Özdemir Nutku’yu yakından tanıma fırsatı bulmuş olan hemen herkes, çocuksu heyecan ve duyarlığını hangi nedenle son ana kadar koruduğunu kolayca fark etmiştir. Şimdi geriye dönüp bakınca daha iyi anlıyoruz: Üreterek var olmanın itici gücü bu bitmek bilmeyen heyecanda yatıyordu.
Son olarak, İzmir’de basılmış olan bu kitabın, her zaman olduğu gibi yine taşra estetiğine yenik düştüğünü söylemek gerekiyor: Editör ve tasarımcının elinden geçmemiş kitapta birbirini tekrarlayan zevksiz fotoğraflar, ne yazık ki bunca iyi niyetli çalışmaya gölge düşürüyor! Gelgelelim, yine de, bir sonraki baskıda bu eksiklerin giderilmesi umuduyla Seval Deniz Karahaliloğlu’nu yürekten kutluyoruz.
ÖZDEMİR HOCA’NIN ANISINA
PROF. DR. ÖZDEMİR NUTKU’YLA SÖYLEŞİLER
Seval Deniz Karahaliloğlu
Pagos Yayınları, 2020
202 sayfa, 48 TL.