Güncelleme Tarihi:
Amy Timberlake ev arkadaşı olmak zorunda kalan iki zıt karakterin dostluğa giden yollarını komik, hüzünlü, neşeli, bol tavuklu ve taşlı bir dolu çılgınlıkla döşüyor. Buna Caldecott ödüllü Jon Klassen’in toprak tonlu, nostaljik çizimleri de eklenince kalpleri ısıtan, klasikleşmeye aday bir arkadaşlık öyküsü çıkıyor ortaya.
Kendini işine adamış, diplomalı ve gazetede keşif yazıları çıkan ‘mühim bir taşbilimci’ olan Porsuk, Lula Teyze’nin evinde karşılıksız yaşıyor. Günün birinde elinde bavuluyla kapıyı çalan Kokarca’yı pazarlamacı sanması çok normal. Porsuk’un misafiri olamaz, arkadaşı zaten yok. Güvenli ve konforlu sınırlarının dışına o kadar nadir çıkıyor ki, rutinleri onun her şeyi.
Kokarca’nın Lula Teyze tarafından kendisine ev arkadaşı olması için gönderildiğini öğrenince başından aşağı kaynar sular dökülmesine şaşmamalı. Porsuk ne kadar ciddiyse Kokarca da bir o kadar neşeli, cıvıl cıvıl bir karakter. Porsuk koca eve zor sığarken Kokarca’nın bavulundakiler öykü kitabı, tavuk düdüğü ve pijamadan ibaret. Porsuk yalnızlığa taparken Kokarca yörenin bütün tavuklarını eve davet edip masallar anlatacak kadar dost canlısı. Poruk sessiz sedasız taşları, Kokarca’ysa durmadan gıdaklayan tavukları seviyor.
Ama arkadaşlıklarının önündeki en büyük engel yine de bunlar değil. Porsuk’un konfor alanından çıkmaya gösterdiği direnç, önyargıları ve biraz da kabalığı. Hele Postacı Gelincik karşısında tavuklara ve Kokarca’ya karşı takındığı tavırlar her şeyin üstüne tuz biber ekiyor. Oysa bir bilse ki hayat çok kısa, keşke tavuklar hep gıdaklasa!
KOKARCA Ä°LE PORSUKÂ
Amy Timberlake
Resimleyen: Jon Klassen
Çeviren: Cenk Pamay
Domingo Yayınları, 2022
124 sayfa.
MÄ°NÄ°K BÄ°R TOHUMDAN YEÅžEREN SEVGÄ°...
Gilles Abier, zorbalığı ve bencilliği yaşam biçimi haline getirmiş bir çocuğun dönüşüm hikâyesini okuru duygudan duyguya sürükleyerek anlatıyor. Öyle ki, 10 yaşındaki İgor’un yaptıklarını önceleri dişlerinizi sıkarak okurken sonunda tatlı bir gülümseme eşliğinde gözlerinizin dolmasına engel olamıyorsunuz. Üstelik tek solukta okutan sürükleyiciliğini her an koruyarak.
İgor’u tarif etmek için bencil, zorba, kırıcı, açgözlü, empati kelimesinin varlığından bile habersiz demek abartılı olmaz. Zaten her biri diğerini besleyen özellikler. En yakın arkadaşının haftalarca para biriktirerek aldığı formayı şantajla gasp ederken kılı bile kıpırdamıyor örneğin. Kendisinden hoşlanan Lili’ye tiksintiyle bakıyor, her gün kırdığı kardeşinin gözyaşları kalbini bir gıdım bile titretmiyor, istediği alınmadığında marketin ortasında bağırıp çağırıyor, kendini yerlere atıyor...
İgor’un insanlarla ilgili önemsediği tek şey, getirdikleri doğumgünü hediyeleri. Dedesinin onuncu doğum gününe sızıp tüm hediyelere el koymasının İgor için ne anlama geldiğini varın siz düşünün. Dedesi hediyeleri yüklediği arabasıyla uzaklaşırken İgor elinde kavruk bir tohumla öylece kalakalıyor. Hediyelerini geri almasının tek yoluysa bu küçücük, gizemli tohumun meyve vermesini sağlamak. Peki, bir tohumun filizlenip meyve vermesi için toprak, su ve güneş yeterli midir?
Gilles Abier minicik bir tohum aracılığıyla bir çocuğun kalbinde empatiyi, dostluğu, sabretmeyi, nezaketi ve sevgiyi yeşertiyor. Ama akıldan değil kalpten gelen sevgiyi.
HEDÄ°YE TOHUMÂ
Gilles Abier
Çeviren: Elif Aksu Kaya
Uyurgezer Kitap, 2022
64 sayfa.