Güncelleme Tarihi:
Pera Müzesi, bu kez Arnavutluk sanatına odaklanıyor. Küratörlüğünü Artan Shabani’nin üstlendiği ‘Bir Rüyanın İnşası: Arnavutluk Sanatında Toplumcu Gerçekçilik’ başlıklı sergi, 15 Kasım’a kadar görülebilecek.
Arnavutluk’ta toplumcu gerçekçilik tarzında ortaya konmuş sanat eserlerini ağırlayan sergiyi anlamak için önce Arnavutluk tarihini hatırlamak gerek. ‘Arnavut inadı’ diye galiba boşuna dememişler. Vatandaşlarına atfedilen bu özellik 20. yüzyılda yaşananlar karşısında Arnavutluk’un benimsediği tavrı özetliyor gibi.
Konumu ve dağlık coğrafyası sebebiyle komşu ülkelerden kopuk duran Arnavutluk, Balkan Yarımadası’nın en izole ülkesi. Arnavutluk 20. yüzyılın ilk onyıllarını sürekli mücadele içinde, cephede geçirdi. Balkan Savaşları’ndan sonra 1912’de Osmanlı’dan ayrıldı. 1940’lı yıllara kadar ülkenin bağımsızlığı için mücadele vermiş yerel otoriteler tarafından yönetildi.
Arnavutluk’un yüzyılın ilk yarısı boyunca ortak sınır paylaştığı İtalya’yla sürtüşmeleri sürekli devam etti ve ülke 1939’da İtalya tarafından işgal edildi. Faşizm, resmi ideoloji haline geldi. Tam bu sırada işinden kovulan (daha sonra Arnavutluk’un başına geçecek) Enver Hoca’nın ülkenin başkenti Tiran’da açtığı tütün dükkânı ayrıca önemliydi; bu küçük dükkân kısa süre içinde işgalci güçlere karşı direniş hazırlığındaki komünist militanların buluşma noktası oldu. Faşizmi önce İtalyan çeşnisiyle tadan Arnavutluk, İkinci Dünya Savaşı sırasında bu sefer Almanya’nın etkisi altında kaldı ve Nazizmle tanıştı. İşin özü uzun bir süre boyunca da faşizmin elinden bir türlü kurtulamadı.
Arnavutluk, Sovyetler Birliği’ndeki devletlerden biri olmamasına ve Sovyetler’le hiçbir zaman resmi bir bağlantısı bulunmamasına karşın, Sovyet etkisini güçlü bir şekilde hissetmiş, siyasetini bu yönde şekillendirmiş bir ülke.
Yıllarca faşizmin etkisinde kalan Arnavutluk’ta 1940’larla beraber yeniden bir özgürleşme, bağımsızlığa kavuşma dönemine girildi ve ülke rotasını bu sefer sosyalizme doğru çevirdi. 1941’de kurulan Arnavutluk Komünist Partisi 1944’te Enver Hoca’nın liderliğinde iktidara geldi. Arnavutluk’un ulusal önderi sayılabilecek Enver Hoca, 1985’teki ölümüne kadar ülkeyi yönetti. Bu dönemde Arnavutluk, sosyalizmin en ateşli savunucularından birine dönüştü.
Stalin’in 1953’teki ölümü, Sovyetler Birliği’nde yenilik ve dışarıya açılma rüzgârlarının esmeye başladığı dönüm noktasıdır. Arnavutluk, Balkanların batısındaki bu küçük ve dağlık ülke, kapalılığını muhafaza etmeyi başardı ve özünü korumaya devam etti. Arnavutluk siyasetinde bu dönemde bile herhangi bir gevşemeye yer yoktu. Sovyetler Birliği’ndeki değişimi desteklemediğini resmi olarak açıklayan Arnavutluk, 1968’de Varşova Paktı’ndan ayrıldı. Bu kez Çin Halk Cumhuriyeti’yle temaslarını artırarak komünizm savunuculuğu konusunda rüştünü bir kez daha ispatladı. 1976’da Mao’nun ölümünün ardından Arnavutluk kendini diğer devletlerden daha da soyutladı. Kim bilir, belki de atasözündeki inatçılık stereotipi buradan çıkmıştır.
Arnavutluk’ta 1940’larda başlayan bu kapalılık, 1900’lerin sonlarına kadar sürdü. 1985’te Enver Hoca öldü, 1991’de Berlin Duvarı yıkıldı ve Sovyetler Birliği dağıldı. Aynı yıl Arnavutluk da serbest piyasa ekonomisine ve çok partili düzene geçti.
DEVLETİN TUVALLERE İŞLENEN RÜYASI
Pera Müzesi Süreli Sergiler Yöneticisi Begüm Akkoyunlu’nun da aktardığı üzere bu tarihsel çerçeve, ‘Bir Rüyanın İnşası’ sergisi özelinde epey önemli. Sergilenen eserlerin çoğu, Arnavutluk’u Enver Hoca’nın yönettiği dönemde sanatçılar tarafından güdümlü olarak üretilmiş. Serginin adı da bu döneme işaret ediyor. İktidarın ruh mühendisliğine soyunduğu bu dönemde sanatçılar adeta birer memur gibi çalışarak hem sanata hem de siyasete hizmet etmişler ve devletin rüya inşa etme projesinin araçları haline gelmişler. Sanatçı olarak kazandıkları bazı imtiyazlar olmasına karşın, rejime ve kurallara uymayan sanatçılar da çok ağır cezalar görmüş. Dolayısıyla sergide yer alan eserler, o yıllarda eser üretmesi için desteklenmiş sanatçıların elinden çıkmış ve dönemin ideolojisini çok iyi yansıtıyor.
Sergide işlenen belli başlı temalardan biri, yeni insan olgusu. Arnavutluk, sosyalist ideolojiyle beraber yeni bir insan modeli geliştirmişti. Güçlü, ehil, kendinden emin ve geleceğe umutla bakan bu insan modeli, ideolojinin sonraki nesillere taşınmasının güvencesi olarak görülüyordu. Yeni insan modeliyle vurgulanan bir diğer nokta ise cinsiyet eşitliği. Kadınlar ve erkekler kompozisyonların tümünde, vatanı savunurken de sosyal hayatta da, eşit roller üstlenirken resmedilmişler.
GRAFİK BİR DİL
Sergide dönemin film afişlerinden bir seçki de bulunuyor. Bu dönemde her şey gibi devlet güdümünde olan sinema, ideolojinin daha geniş kitlelere yayılmasını sağlayacak araç görevi üstlendiği için ayrıca önemli. Posterler arasında propaganda amacıyla hazırlanmış örnekler de var. Partinin kuruluş yıldönümü veya kadın kollarının çalışmaları gibi konulara odaklanan bu çalışmalarda daha grafik, dolayısıyla dönemin ideolojisini yansıtmak için sembolik referanslara daha fazla ağırlık veren bir dil kullanılmış. Bu grafik dil sayesinde Arnavutluk’un sosyalizmle yönetildiği dönemi semboller üzerinden okumak mümkün oluyor.
‘Bir Rüyanın İnşası: Arnavutluk Sanatında Toplumcu Gerçekçilik’ başlıklı sergi, 15 Kasım’a kadar Pera Müzesi’nde görülebilir.