Güncelleme Tarihi:
Osmanlı tarihi, gerek araştırmacılar gerekse de popüler kültür açısından son zamanlarda oldukça ilgi uyandırıcı... Bunların arasında akademisyen Güner Doğan’ın İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘Venediklü ile Dahi Sulh Oluna/17. ve 18. Yüzyıllarda Osmanlı-Venedik İlişkileri’ adlı kitabı, niteliği yüksek bir araştırma olarak öne çıkıyor. Doğan, neredeyse ezel ebed ilişki içerisinde olmuş iki devletin savaş-barış dönemleri, karşılıklı görüşmeler, ticari anlaşmalar gibi mümkün olabilecek tüm süreçlerini kapsayan 17. ve 18. yüzyıllardaki ilişkilerini aktarıyor.
Yazar, incelediği dönemi de belgelerin yönlendirmesi neticesinde seçtiğini belirtiyor; zira bu yüzyıllar, iki devletin süregelen ilişkileri içinde Osmanlı Devleti’nin en fazla sıkıntı çektiği dönem olarak görülüyor. Bu dönemde söz konusu devletler arasında iki savaş, iki barış ve iki sınır görüşmesi var. İncelenen iki anlaşma ise okul yıllarımızda hepimizin aklına “Osmanlı’nın toprak kaybettiği ilk anlaşma” olarak kazınan Karlofça Antlaşması ile “toprak kaybının devam ettiği” Pasarofça Antlaşması... Çalışmada dikkat çeken bir başka nokta da, yazarın özellikle İtalyan arşiv belgelerinin kendisini ‘zorunlu’ olarak sınır kavramı üzerinde düşünmeye itmiş olduğunu belirtmesi. Gerek araştırmanın kendisi gerekse de ek bölümünde yer alan görsel malzeme, bu ‘düşünme’nin hakkının verilmiş olduğunu gösteriyor.
Kitap öncelikle Osmanlı-Venedik ilişkilerinin genel çerçevesini çizerken bu çerçevede önemli olan ana karakterleri ortaya koyuyor. Bu ana karakterler üzerinden de her iki devletin diplomat açıklamalarının birincil ağızdan aktarılmasını sağlıyor. Devamında, 1683 Viyana Kuşatması ile başlayan ve 1684 yılında Venedik’in de dahil olduğu kutsal birliğe karşı Osmanlı’nın gerçekleştirdiği mücadele neticesinde başlayan barış girişimlerini aktarıyor. İki ülke arasında önemli bir yer tutan sınır müzakerelerine geniş biçimde yer verilirken, aynı zamanda Venedik tarafından görevlendirilen elçinin izlenimleri de aktarılarak karşılaştırmalı bir anlatım yolu tercih ediliyor.
Kitapta okurun en çok dikkatini çekeceğini düşündüğüm noktalardan biri, birincil ağızdan aktarılan ifadeler ile tarafların birbirlerine yönelik bakış açısının yansıtıldığı noktalar... Zira barış ve sınır belirleme görüşmelerine katılan görevlilerin aktardıkları, özellikle Osmanlı Devleti’nin Venedik ile bir uzlaşma yolu aramadığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu çerçevede düşününce, Viyana Sarayı’nın tüm süreçlere bir şekilde ‘müdahil’ olarak bir nevi ‘arabuluculuk’ yapıyor olması da daha anlaşılır hale geliyor. Çünkü Osmanlı için esas ‘kendisine denk düşman’ Viyana Sarayı... Yine birincil ağızdan aktarılan ifadeler ile görüşmelere katılan Osmanlı diplomatlarının son derece başarılı olduklarını ve diğer ülkelerin temsilcileriyle her noktada ayrıntılı ve sıkı bir mücadele verdiklerini de anlıyoruz.
Bir tarih araştırmasının en dikkat çekici yanı sanırım arşiv belgelerini okuyucu ile paylaşmasıdır. Her kitapta eleştirilecek noktalar bulunabilirse de, bu kitap için yapılan arşiv çalışmasına söylenecek söz olduğunu düşünmüyorum. Bu anlamda Güner Doğan, benzer çalışmalar yapmak isteyen araştırmacılar için de oldukça detaylı bir bibliyografya sağlıyor. Kitabın sonundaki görsel malzeme de okur için oldukça keyifli...