Güncelleme Tarihi:
İstanbul merkezli Osmanlı tarihi ve hayatını görsellik üzerinden okumanın hem özgün hem de şaşırtıcı tarafları olmalı. Mary Roberts, ‘İstanbul Karşılaşmaları/Osmanlılar, Oryantalistler ve 19. Yüzyıl Görsel Kültürü’ adlı çalışmasında ‘odak noktasını Avrupa’dan İstanbul’a kaydırarak ve Osmanlı İmparatorluğu’nun çoğul kimlikli (kozmopolit) başkentinde ortaya çıkan kültürlerarası sanatsal etkileşimi inceleyerek, sanat tarihi içindeki Avrupa Oryantalizmi algısını yeniden biçimlendirmeyi amaçlamaktadır’. Bu adım daha çok kurgusal oryantalist çerçevenin dışında barışık, anlamaya ve anlamlandırmaya yönelik bir yeniden okuma denemesidir. Özü ve ereği bakımından Osmanlı iradesinin ‘diplomasinin stratejik önem’ kazandığı bir dönemde sanatı görsel kültür içinde müzakere malzemesi olarak kullanmaya başlaması gibi ilginç ve akıllıca bir sebebe dayanır.
Osmanlı zihniyet dünyasındaki değişim
19. yüzyıl İstanbul’u artık sadece sanat üretiminin ve onun patronaj sistemiyle kültürel çerçeveye oturtulduğu dominant mekân değil, düşünce ve sanat yapıtlarının da değiş tokuş edildiği bir yerdir. Burada önemli olan, nesneler ve örneklemelerden hareketle oryantalistler ile Osmanlı kültürel gündemi arasında bir kesişmenin yaşanıp yaşanmadığını tespit etmektir. ‘Sultanların, saray mensuplarının ve Osmanlı seçkinlerinin koruması altında özendirilen görsel sanatlar’ diplomatik olduğu kadar Osmanlı zihniyet dünyasındaki değişim arzusu ve yönünün de karşılıklarıdır. Poz veren bir Sultan Aziz portresi şahsi kilitlenmesinden sökülür, toplumsallaşır sonra da kendisine politik, hatta poetik bir zemin edinir.
Mary Roberts ‘İstanbul Karşılaşmaları’nda, ‘Levant Şirketinden Bay Green’in 1806’da İngiliz baskı ustası John Young’a gelerek 28 Osmanlı Sultanı’nın portresini istemesi’nden başlayarak Osman Hamdi ve Şeker Ahmet Paşa’ya değin, Osmanlı iktidar elitlerinin görsel macerasını tarihsel koşullar içinde yorumlayarak sunuyor. Şükrü Hanioğlu’nun altını çizdiği ‘diplomasi sanatı ve stratejik ittifaklarla imparatorluğun geleceğini korumakta önemli araçlara dönüştüğü dönemde’ sanatın ustalıkla devreye girmesi çarpıcıdır. Osmanlı görsel kültürünün işlev kazanması bakımından da özgün bir adım.
Ben özellikle Sultan Abdülaziz’in kırmızı kalemle dokunuşlarındaki enerji ve şiirsellik karşısında hayrete düştüm. Tek başlarına kaldıklarında bile modern sanat dokunuşlarını müjdeleyen bu hamleler, komplekssiz sanat algısının dışa vurumudur. Ressam Chebowski’nin çizimlerine yaptığı dokunuşlar, Osmanlı patronaj sisteminin süreğidir bir yandan. Savaş Meydanı kompozisyonlarının ilk eskizlerindeki bu taslaklar ancak hattatın sahip olabileceği bir bileğin marifeti sayılmalı.
‘Uzman olmaktan çok bir dünya insanı’ sayılan Osman Hamdi Bey’de başka bir çehreye bürünen bu hamleler bir yana, 19. yüzyıl boyunca Avrupa ve İstanbul arasında kurulan ‘kültürler ötesi ağlar’ iki tarafı da yenilik ve yaratıcılık bakımından etkilemiş. Resimler, kaynakça, notlar ve çizimlere görsel çağa gecikmemiş bir Osmanlı refleksi olarak da bakmak mümkün.