Güncelleme Tarihi:
Jacques Le Goff’un, ‘Ortaçağda Entelektüeller’ (Çev. Mehmet Ali Kılıçbay) kitabının, talihsiz denilebilecek bir adı vardır. Bir yandan, yaygın biçimde ‘karanlık çağ’ olarak görülen ‘ortaçağ’ kavramı ile ödünsüz bir biçimde ‘aydınlanmaya, düşünmeye, evrensel bilgiye’ delalet eden ‘entelektüel’ kavramı, sanki bir paradoks biçiminde iç içe geçirilmiş gibidir. Kuşkusuz Goff’un düşünsel uzamı bakımından değil ama bizim zamanımız düşünsel atmosferi bakımından. Benim yetiştiğim dönemde ortaçağ, yaygın bir biçimde ‘karanlık çağ’ olarak görülürdü. Bu ‘görü’ye kuşkuyla bakış, dile getirilir bir biçimde bizim kuşakta ortaya çıktı. Batı ortaçağının göbeğine gelen İslam dünyasının 11, 12. yüzyıllarda yaşadığı bilimsel, felsefi sanatsal yükselişini açıklamıyor, dahası üstünü örtüyordu bu kavram. Bu eleştirel yaklaşıma düşünsel destek daha sonra Umberto Eco ‘çevirisiyle’ geldi. Eco, Batı ortaçağının da ileri sürüldüğü gibi, güzellik duygusundan uzak, karanlık bir çağ olmadığını dile getiriyordu.
Ama gerçekliğin farklılığını, ortaçağın gerçeklikteki tarihinin ‘karanlık çağ’ anlatısına uymadığını ileri
süren Goff’tu.
Goff, yaklaşımının ayırıcı tezlerini dile getirdiği ‘Tarihi Dönemlere Ayırmak Şart mı?’ kitabında, ortaçağın ‘karanlık çağ’ haline gelişini şöyle betimler: “Rönesans adı verilen dönemde kültürel seçkinler tarafından ortaçağa karşı hissedilen ve ifade edilen, 14. yüzyıldan itibaren başlayıp, 15., özellikle 16. yüzyılda giderek yaygınlaşan düşmanlık, hatta aşağılama daha sonra 18. yüzyılda, Aydınlanma adı verilen devrin âlimleri tarafından devralınmış ve daha da ağırlaştırılmıştı. İşi, ortaçağı ‘Karanlık Çağ’ olarak nitelemeye vardırmışlardı. Ortaçağın bu şekilde mahkûm edilmesi, öncelikle Rönesans insanlarının ortaçağ düşüncesinin görmezden geldiği ve karşı çıktığı ileri sürülen klasik antikçağa ve onun büyük üstatlarına geri dönme gereksinimine dayandırılmıştı.” Oysa Goff’a göre, ortaçağ ile Rönesans arasında yapılan ayrımı haklı çıkaracak temel değişimler söz konusu değildir. “Ortaçağ Rönesans’tan çok daha ‘Latin’ bir dönemdir. Ortaçağda okuma ve yazma antikçağa göre daha yaygındır.” Goff’a göre, ortaçağ, 18. yüzyılın ortasına kadar devam eder ve o bu dönemi ‘uzun ortaçağ’ olarak adlandırır. Ona göre, 10 ile 13. yüzyıl arası, ‘ortaçağın kalbi’ni oluşturur. Sözgelimi ‘Amerika’nın keşfine yol açan ‘açık deniz gemiciliği’ ortaçağda örgütlenmiştir.
‘Ortaçağda Entelektüeller’ adının çağrıştırdığı bir diğer talihsizlik de ‘entelektüeller’ derken, öncesinde ve sonrasında mevcut olan bir özne durumunun, bu çağdaki halinin irdelendiği yanılsamasını içeriyor oluşudur. Oysa Goff, entelektüeller derken, ortaçağda ortaya çıkan bir düşünsel özneden söz etmektedir. Goff’a göre, antikçağda söz konusu olan ‘filozof’tur, Rönesans’ta ise ‘hümanist’; entelektüel değil. Goff’a göre, “bilgin, doktrin sahibi, okumuş adam, düşünür gibi birçok adın arasında entelektüel, sınırları iyice belirlenmiş olan bir ortamı işaret etmektedir: Okul hocalarının ortamı.” Ona göre, bu ortam 12. yüzyılda kent okullarında gelişmiştir.
‘Tarihi Dönemlere Ayırmak Şart mı?’ Goff’un ana tezlerini anlamak bakımından önemli ise ‘Ortaçağda Entelektüeller’, onun, ortaçağın neliğiyle ilgili ana keşfini dile getirir.
HAFTANIN ÖNERİSİ
1. Everest Yayınları’ndan Oğuz Baykara çevirileri: 1- Reading Zindanı Baladı, Oscar Wilde, 2- Kuzgun, Edgar Allan Poe, 3- Yaşlı Denizci, Samuel Taylor Coleridge. Bu üç yapıtı büyük kılan öğenin ulusal alegori dışında yer aldığını belirtmek gerekir.
2. Dünyayla Söyleşen Şair Ataol Behramoğlu – Yaşamı ve Şiiri, Figen Yılmaz, Tekin Yayınları: Her biyografinin, ilgili olduğu şairin kendi oluşum dönemini yeniden tartışmaya açması beklenir. Figen Yılmaz, umarım biyografi yazarlığında karar kılar.
ORTAÇAĞDA ENTELEKTÜELLER
Jacques Le Goff
Çev.: Mehmet Ali Kılıçbay
İş Bankası Kültür Yayınları, 2017
308 sayfa, 24 TL.