Güncelleme Tarihi:
Yayınevi yönetmenliği yaptığım dönemde Nobel yarışına girerdik. Kitap ajanslarının kapısını aşındırırdık. Çünkü onlar da bu ödülü lehlerine doğrusu iyi kullanırlardı. En son yarışma Can Yayınevi ile Simavi Yayınları arasında geçmişti, Toni Morrison’ın yayın haklarını almıştık.
Orhan Pamuk, Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanınca Stockholm’e (İsveç) gittim. İlk defa bir Türk yazarı Nobel alıyordu. Daha önce Yaşar Kemal’in adı geçmişti.
Nobel ödülü garip bir ödüldür. İki yıl üst üste adınız çıkar, Batı’nın birçok gazetesinde adınız geçer ama başkasına verilir. Nobel’in bu serüvenini kız kısmetine benzetirim. Evinde oturan, eli bir erkek eline değmemiş bir kızın adı çıkınca, bir türlü kısmet çıkmaz. Nobel ödülünde de adınız dillendi mi, alamıyorsunuz.
Yaşadığım bir ödül öyküsünü tekrar anlatmalıyım.
Bana ünlü şair Adonis’in Nobel’i kazandığı haberi gelmişti. O sırada yakın dostu Özdemir İnce, Adonis’e Mersin’i gezdirdiğini, ödül için konuşma gerekirse, Haber Ajansı muhabirine iletmemi söylemişti. Adonis’in kitaplarını yüklenip CNN Türk’e giderken ödülü kazananın J. M. Coetze olduğu haberi gelmişti.
Nobel ödülü kazanan birçok yazar, ödülü aldıktan sonra tanınır, oysa Orhan Pamuk’un kitapları birçok yabancı dile, Nobel’i kazanmadan çevrilmişti.
Orhan Pamuk’un ödülü alması üzerine Türk büyükelçiliği de davet vermişti. Gazetelerin sanat yazarlarından çok yöneticileri, genel yayın yönetmenleri gelmişti törene. Pamuk’la aynı otelde kalıyorduk, birçok yabancı, otele onunla görüşmeye gelmişti. Nobel kazanan; bazı yerlerde, okullarda konuşmalar yapıyor, büyük bir Volvo arabayla ziyaretlere gidiyordu. Bazı arkadaşlar, Volvo’nun içinde yazarın yanında fotoğraf çekiniyorlardı. Sanırım bu belge bir ispat aracıydı. Nobel konuşmasını dinledim, hoş bir konuşmaydı.
Kazananlar adına verilen davette soprano Renée Fleming aryalar söylemişti. Ben de akraba kotasından ailesiyle birlikte o konsere davet edildim.
Nobel’e gelenler dönüşte aynı uçakta buluştuk. Uçakta az yazar görünce -hatırladıklarım arasında Hasan Cemal, Derya Sazak vardı- onlara bir latifede bulundum: “Orhan Pamuk benimle bir mesaj gönderdi, ‘Beni Türk edebiyat eleştirmenlerine teslim edin’ dedi.” Türkiye’ye dönünce Hasan Bülent Kahraman, Sabancı Üniversitesi’nde bir sempozyum yapmıştı, o sempozyumda ben de konuşmuştum.
İsveç’e gidince uçaktan otele gelir gelmez ilk olarak sevgili kuşakdaşım Demir’i (Özlü) aradım. Hasret giderdim. Demir’in orası hakkında yazdıkları, benim için bir kentin edebi sertifikasıdır. Birçok gece genel ödül yemeklerine katılmadım, Demir’li baş başa yemek yedim. Tadı damağımda bezelye çorbaları içip güzel etler yedim. Eski günleri konuştuk, güldük, elbette Nobel üzerine de düşüncelerimizi birbirimize ilettik.
İsveç’teki arkadaşlarımdan biri de Feridun Andaç’tı. Andaç ünlü fotoğrafçı Lütfi Özkök’ün fotoğraflı yazarlar kitabını yayımlamıştı. Özkök de İsveç’te yaşıyordu, evinde duvarlarda birçok fotoğraf vardı, dünyanın bütün ünlü kişilerinin fotoğrafını çekmişti. Öyle sessiz bir mahallede oturuyordu ki herkes çalıştığı için, adres soracak kimse yoktu...
Özkök’ün fotoğraflarından oluşan bir sergi 20 Aralık’ta İstanbul Modern’de açılacak.
Dilerim bir başka sefer de bir başka edebiyatçının ödülü için İsveç’e giderim.