Güncelleme Tarihi:
Yazar Mehmet Coral yeni kitabı ‘Yeniköy’ün Çınarları’nda İstanbul’un eski ve zarif sahiplerini anlatarak başlıyor öykü kurmacalarına. Her öyküde mekânlar ve insanlar o kadar detaylı ve gerçek anlatılmış ki acaba bu kitap bir otobiyografi mi diye düşündürüyor okuyana. Ve tabii derin bir özlem de cabası, keşke o tarihlerde ben de yaşasaydım, bu hikâyelerde anlatılan insanları yakından tanısaydım hatta onlardan biri olsaydım dedirtiyor okuyucuya. Kitaba da adını veren ilk hikâyede yer alan sokakları, anlatılan köşk ve mahalle yaşamı bugün birçoğumuzun hafta sonları akın ettiği bir sahil kenarı olmaktan çıkarıyor Yeniköy’ü. İstanbul’u İstanbul yapan detaylar, bir arada yaşamanın verdiği kültürel zenginlik, insanların birbirlerinin inançlarına duyduğu saygı “Cami, kilise, havra veya herhangi inanca ait bir tapınak sonunda insanın kendi özüne döndüğü yerlerdir, kendi öz ben’leridir. Bizler Tanrı’nın alt ben’iyiz. Ondan korkar, medet umar, ona şükrederken, aslında kendimizle konuşuruz” cümlelerinde gizli Coral’ın.
Hikâyelerin kahramanları geçmişi öyle güzel anlatıyor ki, yazar “Hayat ne garip değil mi?... Sanki her şey yaşanırken değil de anılarda daha güzel” demekten alamıyor kendini.
Kitaptaki öykülerden bir olan ‘Ateşle Yıkanırdı Çanakkale Semaları’ Çanakkale Savaşı’nın ne zorluklarla kazanıldığını bir kez daha belleklerimize işliyor. Gazi pilot Cemal Durusoy’un anıları savaşın gökkubbede de nasıl canhıraş geçtiğini anlatıyor. Zaman zaman bir film karesi gibi gözümüzde canlanan uçaklara dair verilen ayrıntılarla, sanki o uçağın içinde okuyan biri varmış gibi hissettiren öyküsü Çanakkale Zaferi’nin kahramanlarının sonsuzluğunu gözler önüne seriyor. Savaş gerçeği birey üzerinden anlatılınca savaşmanın acısı çok açık idrak ediliyor. Zaferlerin ne büyük fedakârlıklarla kazanıldığı aslında ayrıntıda gizli. Bunu savaşan bir ülkenin değil de ülkesi için savaşan bir kişinin gözünden okumak ayrı bir bilinç katıyor tarih algımıza.
Yazarın eskiye dair anlattığı detaylar öylesine gerçekçi ki yeşilin, çiçeğin, meyvenin ve hatta denizin kokusunu içinize çekebilecekmiş hissine kapılmamak elde değil.
Zeus’un Hera’yı aldatmasının önüne geçmek için Zeus’a sunulan cennet meyvesi badarcıklar bir aşk hikâyesinde hayat bulmuş kendine. Şimdiki Alaçatı’yla eskinin Alaçatı’sı arasındaki değişim cennet meyvesinin tadından anlatılmış.
Öykülerde kâh İzmir’e, Kordon’a, Karşıyaka’ya, kâh Ege sahillerine gidiyoruz. Eski İstanbul da cabası... Yazarın sinematografik anlatımı öykülere ayrı bir tat katmış. Her hikâyede mutlaka yaşama dair sorgulanan bir gerçek var. Hayat, aşk, inanç, akış, dostluk, zaman sorgulamaları hikâyelere ustalıkla yedirilmiş.
Hiçlik, Alfa ve Omega’nın özelinde hayat bulmuş öykülerde. Hayat sorgulamasına başladığımız, içe dönmek için çırpındığımız, görünmeyen bir virüsten kaçmak için evlerimize kapandığımız şu karantina günlerinde; 13 öyküde anlatılan hiçlik sorgusu, gelecek ve bugün hesaplaşması geçmişten bugüne kaybettiğimiz naifliği, dostluğu, mahalleli olma güvenini ve savaş gerçeğini yüzümüze çarpıyor. Yazar kendi geçmiş ve gelecek sorgulamasını ise şu cümlelerle yapıyor: “Hayatını öngörülemeyen bir geleceği düşünerek geçirenler bana hep tuhaf gelmiştir. Peki böyle geçmişi düşünerek yaşamak bana ne sağladı ki! Hep aynı düşünce kalıbının içinde kaldım: Ne olmadığını bilmek ne olduğunu bilmekten daha kolaydır. Bu da beni hep hiçbir şey olamadığım, olmak da istemediğim izleğine sürükledi. Gölgesi olmayan bir gölge olmaktı isteğim. Yaşamın içinde olan, ancak öteki hiçliğe karşı sonsuz bir özlem duyan tanımsız bir hiçlik. Ta ki gerçek hiçleşme maddi varlığımı yok edene kadar.”
YENİKÖY’ÜN ÇINARLARI
BİR YURTSEVDA POETİKASI
Mehmet Coral
Doğan Kitap, 2020
144 sayfa, 23 TL.