Güncelleme Tarihi:
Eğer kurgu olmasaydı ne ölümün ne de hayatın bir anlamı olurdu. Kurgu, hayatın ve ölümün yeknesaklığını ortadan kaldırır ve onları yerli yerine oturtur. Anlamını, bağlamını bulmayan hiçbir şey yerini de bulamaz hayatta. Yazar anlatarak anlamı yazma yöntemiyle de anlamın ötesini yaratır. Tek katmana sıkışan hayat ve anlam böylelikle ölümün eteğinden adeta ölümsüzlük isteğinin kıyısına çekilir. Edebiyatımızın gelmiş geçmiş en usta kurgucularından Ferit Edgü’nün de tam yaptığı budur. Sonsuz bir kurma ve kurmaca üstadı olarak öyküyü nasıl işleteceğini ve bu yolla yaşamayı nerelere kadar götürebileceğini gösterir bize. 21. yüzyılda kitap artık bir hacim meselesi değil, bir yaratıcı yöntem işidir. Olmayandan olanı çıkarmak, kitabı malzemeden değil yöntemden çatmak bir üslup konusudur.
Orhan Duru çetin bir yazar. Yarattığı metinler edebiyatımızın çoktan temel taşları. Gençliğinde, Urfa’dan arkadaşları Ferit Edgü ve Yüksel Aslan’a yazdığı mektuplar, onun bir yazı adamı olarak hangi arayışlar içinde döndüğünü baştan gösterir bize. İlkgençlik çağından gelen bu dostluk, şimdi onun ölümü sonrasında, adeta ona yazılmış bir mektup olarak çıkar karşımıza. ‘Ölmeden Önce | Öldükten Sonra’ nitelemesi aslında bir bölümlemeyi değil sürekliliği işaretler. Ferit Edgü, böylelikle biyografiye değil esere ve ona ruh veren espriye odaklanır. ‘Yaşamın ta içinde’ dostlarıyla ölüm sonrası ilişkilerin sürdürülebilmesi ancak böyle mümkün olur. Girişle beraber üç bölüm boyunca Edgü bize bir emanet bırakır. Bir yazarın bir yazar eliyle ‘durulaşması’dır bu. Okur ya da edebiyat ortamı kendisine göre bir pay çıkaracaktır bu durulaştırmadan. Ancak, Edgü’nün metinde kendisini geri çekerken yöntemine can vermesi asıl değerli taraf sayılmalı.
Yazarların ‘yazamadıkları’ her zaman vardır. Yayın bu yazılamayanları bir evrak-ı metruke olmaktan çıkarıp yeniden kurguladıkça onlar da yazılmış olurlar. ‘Orhan Duru’nun Dedikleri’ bir aforizmalar geçidi, bir notlayışlar, iliştirmeler gibi gözükse de, yazıya kuluçka olacak maddeler diye de düşünülebilir. Adeta bir ansiklopedistin taslakları gibidir bu yazılar. Orhan Duru’yu işaret ettiği kadar hayatı, insanı, edebiyatımızı da gösterir. Mesela şu bölüm ne kadar da çarpıcıdır: “Tarihçiler, toplumbilimciler, iktisatçılar, dilbilimciler, budunbilimciler (bütün bunlar Orhan Duru’nun ilgi alanındadır), çok şey söylediler Türkiye için. Ama en doğrusunu Sakallı Celal söyledi: Doğuya doğru yol alan bir gemide batıya doğru yürüyüp geminin de batıya yol aldığını sanan zavallı Türk entelektüeli...”
Eski yazıyı bilen, Evliya Çelebi ve Mercimek Ahmed meraklısı, mitoloji ve arkeoloji sevdalısı Orhan Duru, yer yer kendisini de çimdikler. “Gazetecilik bir bitki biti gibidir. Yeteneğini kemirir, yer, haberin olmaz.” Sonuçta “Tek mutluluğum sözcüklerle oyun oldu” diyen bir yazarın, Ferit Edgü tarafından yazıya çağrılması ‘Orhan Duru. Ölmeden Önce | Öldükten Sonra’. Sözcüklere de böyle böyle bir şey yapamaz.