Güncelleme Tarihi:
‘Ölü Anne’ kuramı Kahire doğumlu Fransız psikanalist André Green’in 1980 yılında yazdığı aynı adlı makalesi ile birlikte literatüre girdi. Green geleneksel psikanalizin ‘ölü baba’ kuramına önem verdiğini, ‘ölü anne’ye dair fazla bir şey söylemediğini ileri sürdü. Yaşamın ilk yıllarında yaşanan en önemli nesnenin yani annenin kaybının kişinin ruhsallığını nasıl belirlediği üzerinde duran teori ile Green, hastanın annenin fiziksel ölümüne değil duygusal olarak yokluğuna tepki verdiğinden ve buna göre savunma mekanizmaları geliştirdiğinden bahsetti. Ünlü senarist Nilgün Öneş ilk romanı ‘Ağlamak Yok!’ta ise ‘ölü anne sendromu’nun tam tersine annesinin ölümünü kabullenmeyen sekiz yaşındaki Elif’in, onun gittiğine inanmayı tercih ederek, böylesi büyük bir acıyı reddetmesini anlatıyor. Öneş, Elif’in savunma mekanizmasının üzerine inşa ettiği romanıyla, binlerce sayfa bilimsel makale ile anlatılacak durumu Elif’in kendine söylediği iki cümleyle özetliyor: “Ağlamak Yok! Eğer ağlarsan annen sahiden gitmiş olacak.”
‘Hatırla Sevgili’, ‘Bu Kalp Seni Unutur mu?’, ‘İkinci Bahar’ gibi Türk seyircisinin zihnine kazınmış onlarca dizide senaristlik yaptı Nilgün Öneş. Koronavirüsle mücadele ettiğimiz şu günlerde ilk romanı ‘Ağlamak Yok!’la okuyucuların karşısında. Türkiye’de en çok sevilen dizilerin senaristi bu sefer yazmış olduğu romanında anlatıcı olarak sekiz yaşındaki Elif’i seçmiş. Haylaz, şirin, neşeli ve hassas bu çocuğun anlatımı ile Öneş, okuyucusunu ülkenin özlenen o eski zamanlarına götürüyor. ‘80 darbesi’ öncesine. Roman, Elif’in kenarları lacivert biyeli, içi erik dolu kırmızı emaye kapla komşularına buz almaya gitmesiyle açılıyor. Âdettendir Anadolu’da. Boş tabak gönderilmez komşuya. Erikler, peşine takılan hindiden kaçarken yola saçılıyor. Kitapta, Öneş’in küçük anlatıcısının ilk tehlikeyi atlatışındaki komik hava, ilerleyen sayfalarda sürekli çatışma yaşadığı annesiyle olan ilişkiyle yerini gerginliğe bırakıyor. Elif annesine hayranlık duyarken onu kıskanıyor. Annesine duyduğu öfke ise ona olan sevgisini güçlendiriyor. Elif annesinin bir hastalık sonucu hayatını kaybetmesini kabullenemiyor, onun alıp başını gittiğini düşünmeyi tercih ediyor. “Kendini tutma, ağlamak istiyorsan ağla. Bu iyi gelir, dedi. Neden ağlamam gerektiğini sordum. ‘İnsan sevdiği birini kaybedince ağlar, bu normaldir’ dedi. ‘Ama onunla ileride buluşacağımızı söyledin?’ dedim.” Evde in cin top oynarken gözleri dolan Elif gözyaşlarını geri yollayarak, “Ağlamak yok!” diye bağırıyor.
Yas günlerini geride bırakan Elif, annesini gittiği yerden getirmek için çalışmalara başlıyor. O günlerde Elif’in hayatındaki güçlü erkeklerin arasına dokuz yaşındaki Hasan da katılıyor. Hasan sürekli yaptığı ‘planlar’a Elif’i, Elif sınırsız hayallerine Hasan’ı dahil ediyor. Yazar, Elif’in en yakındakinden en uzağındakine birbirini tamamlayan karakterler yaratıyor. Anadolu’nun şirin bir kasabasından İstanbul’un Adalar’ına, Moda’ya ve İstiklal Caddesi’nin şimdilerde yerinden edilen tarihi İnci Pastanesi’ne uzanan sıcacık bir hikâye anlatıyor. ‘Ağlamak Yok!’ sade dili ve yaşattığı gerçeklik duygusuyla sizi çocukluğunuza götürecek keyifli bir okuma vaat ediyor. Ağlayıp ağlamamak size kalmış.