Güncelleme Tarihi:
Biz tarihin bu kadar kötü zamanına nasıl geldik serzenişini her duyduğumda aklıma İkinci Dünya Savaşı’na denk gelmediğimiz gelir. Nahoş anıları konuşmamanın seçildiği bir evde büyüdüm. Holokost görmüş ailelerde bu konunun açılmamasını da anlıyorum. Holokost’la çocukluk anılarımı bağlama nedenim, üç haftadır bir bırakarak bir sarılarak okuduğum Chantal Akerman’ın kitabı. Kırmızı Kedi Yayınevi’nden, Aksel Bora’nın çevirisiyle çıkan ‘Annem Gülüyor’, annesinin son zamanlarında yanında olan Chantal Akerman’ın, gücü her bir kelimesinin gerçekliği ve sadeliğinde saklı özkurmacası.
Hepimiz yaşlanırken aklına takılan benzer şeyler var aslında. Hangimiz, kendimiz yaşlanırken annemizin, babamızın yaşlandığının farkında değil ki? Ölüm, görmezden gelmeye çalışarak yaşadığımız bir kavram, başka türlü var olmamız mümkün değil. Ancak Akerman, ‘Annem Gülüyor’da tüm o aklımızdan kovaladığımız, görmezden geldiklerimizi üzerimize savuruyor. Ben kitabı epey zor okudum, anlatının kendisinden değil, konunun ağırlığından. Durup durup kitabı kapatıp yeniden elime aldım.
Chantal Akerman belgesellerinde sık sık konu ettiği annesini ve ev içi yaşantıyı bu kez yazarak kendini sağaltmayı seçmiş. Yazıya sığınmış. “Yazdıklarımın hepsini yeni baştan okudum ve hiç mi hiç hoşuma gitmedi. Ama ne yaparsın, yazdım bir kere. O kadar” diyor kitabın başlarında bize. Anakronik bir yapıda, bir günlüğe benzer bir anlatı olsa da değil, tarihleri yok ve bir ileri, bir geri gidiyoruz; hem Akerman’ın Paris, Brüksel, New York arasındaki özel hayatında hem de annesinden, babasından, kız kardeşinden, yeğeninden bahsettiği anılarında. Geceleri annesinin sesini dinlerken şöyle diyor: “Şimdi yaşlandım, altmışıma basacağım. Ve hâlâ aynıyım. Çocuğum yok. Yaşlı bir çocuk, çocuk yapmaz. Daha sonra beni hayata ne bağlayacak?” Hayata bağlanmak için bir çocuk yapmak zorunda oluşumuz ancak bu kadar keskin ve net bir şekilde anlatılabilirdi. Akerman annesinin ölümünü izlerken, kendi hayatının sonunun fragmanlarını izletiyor bize. Kendisini annesinin ölümüne hazırlamaya çalışırken, yazıyla iyileşmeye çabalıyor. İnsan kendini annesinin ölümüne hazırlayabilir mi? Hiç sanmıyorum.
BİR TÜR VEDA MEKTUBU
Holokost’u konuşmamayı tercih ediyor annesi; kalan bütün kötü anılar, ölen büyüklerle birlikte biraz daha toprağa gömülmüş Akerman’ların evinde. Holokost’ta yaşananlar hiç konuşulmamış neredeyse, annesinin kendisiyle iletişim kurmaya çalışmasını, kendisinin durmadan kaçışını, her günün zorluğunu okurken, annesinin sesini, gülüşünü de tanıyorsunuz. Kitap boyunca Akerman’ın belgesellerinden, filmlerinden, arşivinden görseller de anlatıyı perçinliyor. Kitabın çevirisinde, dipnotlarla biraz daha fazla bilgi verilebilse, takibinin daha kolay olacağını eklemeliyim.
Chantal Akerman 65 yaşındayken annesinin ölümünün arkasından intihar etmişti. Kendisinin de bir veda mektubu sayılabilecek ‘Annem Gülüyor’, okuması zor ama bağrınıza da bir taş koyup giden, aklınızdan zor çıkacak bir kitap. Akerman’ın yaşamına son verdiğini biliyor olmak şu cümleleri okurken iyice etkiliyor insanı: “Bir gün intihar etmeyi bile istedim ama gülümseyerek, sanki yaptığım şey önemsiz bir jestmiş gibi özellikle gülümsemeyi unutmayarak. Ama içimden anneme bunu yapamam diyordum. Daha sonra. O öldükten sonra.”