Güncelleme Tarihi:
İnsan beyninin sınırları ve hatta sırları üzerine çalışan, sinir sisteminin bireyin yaşamını nasıl etkilediğini araştıran, son günlerinde ise yaşlılığa ve hastalığa dair düşünüp kalem oynatan Oliver Sacks, içindeki çocuğa ve oyun merakına rağmen soğukkanlılığını koruyarak kitaplar yazdı; beyin sinir sistemine ilişkin bilgisini ve bulgularını hikâyeleştirerek anlattı. Sacks’ın merakı ve ilgisi, yalnızca uzmanlık alanıyla sınırlı değildi elbette. Gerek yaşarken gerek ölümünden sonra yayımlanan kitaplarında, hayatta ve bilimin pek çok alanında metinler kaleme aldığını gördü okurlar. Bu meraklarını, uzmanlaştığı nörolojiye bir şekilde bağlayan yazar, ölümünü izleyen yıllarda okurla buluşan ‘Her Şey Yerli Yerinde’de, hem hastalarıyla ilişkisiyle hem de kimyaya, bahçelere, yüzmeye ve uzaya dair merakıyla karşımıza çıkıyor.
Bir nörolojik vaka
Sacks, ‘Her Şey Yerli Yerinde’de bilime, doğaya, insanlara, diğer canlılara ve dünya dışına duyduğu ilgiyi büyük bir iyimserlikle anlatıyor bize. Mesela erkek kardeşleriyle yüzmeyi nasıl öğrendiğini ve sevdiğini, ileriki yıllarda yaptığı seyahatlerdeki anılarıyla birleştirirken kendisini bir nörolojik vaka hâline getiriyor.
Küçük yaşlardan beri müze gezen Sacks, buralarda doğanın ve tarihin sabitlendiğine tanık oluyor, düşünmenin sınırlarını ve sınırsızlığını keşfediyor. Bir başka metninde ise aşkı hatırlayıp düşünüyor; bu büyük olayın kimyasal ve biyolojik nedenlerini sorguluyor. Ardından, “kimyanın şairi dediği Humphry Davy’le buluşturuyor bizi.
Raflar ve kitaplarla örülü koridorlar ve katlardan oluşan kütüphaneleri, karşılaştırdığı beyinle benzerliklerini ve farklılıklarını ortaya koyuyor. 'Her Şey Yerli Yerinde’yi okurken Sacks’ın yaşamından parçaları, hatıralarını ve kişisel dönüm noktalarını görmekle kalmıyoruz, aynı zamanda karşılaştığı hastalara ve hastalıklara da denk geliyoruz. 1950’lerden ölümüne dek hastalarıyla içten ilişkiler kuran ve onlardan hiçbir şeyi gizlemeyen bir doktor ve entelektüel çıkıyor karşımıza. Kimi zaman çözümsüz gibi görünen rahatsızlıkların, aslında basit tedavileri olduğunu keşfediyor kimi zaman da rüyalardan ve küçük emarelerden hareketle migrenin baskılanması için bir yol (ya da rota) çizdiğini anlatıyor. Daha sonra ise hiçlik ve nöroloji arasında kurduğu bağlantıyı getiriyor gündeme: “Kısa veya uzun veya kalıcı yok oluşların yaşandığı, fizyolojik, patolojik, yaygın veya sıra dışı sayısız durum vardır. Özellikle beynin sağ yarısındaki inmeler, tümörler ve hasarlar vücudun sol yarısının kısmen veya tamamen yok olmasına yol açar -agnozi, anozognozi, ihmal veya Neglect Sendromu olarak bilinen bir durumdur bu. Bütün bunlar hiçlik deneyimleridir veya daha doğrusu, bir şey olma deneyiminden mahrum kalmaktır.”
Hastayla bilgece ilişki kurma yolları
Sacks’ın hem bir doktor hem de bir bilge olarak karşımıza çıktığı Her Şey Yerli Yerinde; hastalıkların, tedavilerin ve yaşamın kesiştiği bir metinler bütünü: Yazar, gündelik yaşam ile nörolojiyi buluşturuyor, tanıları ve alışkanlıkları sorguluyor, hastalıkların yol açtığı karanlık tablonun iyimserlikle atbaşı gittiğini anlatıyor. Dolayısıyla hem mesleki bir yolculukla hem de bir yaşam seyahatiyle yüzleştiriyor bizi yazar. Yalnızca bunlar değil elbette; hekimliğin incelikleri de karşımıza çıkıyor kitapta: “Daha kendi tıp eğitimimden önce, ikisi de hekim olan anne babamdan doktorlukla ilgili temel bir hakikati öğrendim: Hekim olmak tanı ve tedavi dağıtmaktan çok daha fazlasıdır, bir hastanın hayatındaki en mahrem kararlardan birini de içerir. Bu, en az tıbbi muhakeme ve bilgi kadar, insani zarafet ve muhakeme gücü de gerektirir. Ortada hastanın hayatını değiştirebilecek ya da tehdit edecek ciddi bir hastalık varsa hastaya neyi, ne zaman söylemelidir? Nasıl söylemelidir? Söylemeli midir? Her durum karmaşıktır ama genellikle hastalar, ne kadar acı olursa olsun gerçeği bilmek isterler. Fakat gerçeğin kendilerine, ümit vererek değilse bile en azından geri kalan hayatlarının da onurlu ve tatmin edici şekilde yaşanabileceğini hissettirecek biçimde, incelikle söylenmesini isterler.”
Sacks, gençlik-yaşlılık ayrımını beyin-düşünme-karar verme gücü, hastalık-sağlık, hastane-hasta ve doktor-hasta bağlamında anlatırken çocukluğuna ve yaşlılığına geliyor. Küçükken okuduğu kitapları ve yaşı ilerlediğinde okuyamadığı satırlar için büyüteç kullanışını esprili bir dille sunuyor okura.
‘Her Şey Yerli Yerinde’de; hayatı dolu dolu yaşamaya çalışan, işini en iyi biçimde yapmaya uğraşan ve hastalarına hep iyimserlikle yaklaşan bir bilgeyle ve hekimle yüzleşiyoruz. Bu anlamda kitap, ölümsüz bir yazar-hekimle ve ölümlü bir insanla buluşturuyor bizi.