Güncelleme Tarihi:
Sadece yaş haddinden değil, gerek bu vakte kadar yaptıklarıyla gerekse bugün yapmaya devam ettikleriyle, kaleme aldığı yazıları ve kitaplaşmış verimleriyle Türk edebiyatının ‘yaşayan’ en önemli eleştirmenlerinden, hatta başı çeken ismi Doğan Hızlan.
Ne yalan söyleyeyim, hakkında bir şey söylenebilecek ‘şahsen’ en zor olan isimlerin başında geliyor. Öyle ya onun için Cemal Süreya’dan Füsun Akatlı’ya, Memet Seyda’dan Yaşar Kemal’e kimler neler söylemiş. Cemal Süreya’nın ‘99 Yüz’de kendisini layık gördüğü ‘lord’ unvanı o günden bugüne merkez valisinden barona, Rönesans adamından kültür-sanatın cumhurbaşkanlığına kadar ilerlemiş. Haliyle tekrarın tekrarına düşmemek için, Doğan Hızlan’ın art arda üç farklı yayınevinden yayımlanan yeni dört kitabından söz etmeden önce, Cemal Süreya’nın cümlelerine sığınmakta fayda var.
“Ne olursa olsun, Doğan Hızlan sadece kendi kuşağını değil, bütün bir edebiyat sanat patrimuanını savunmak, ileri sürmek, göz önüne sermek işlevini cesaretle üstlendi. Böyle geniş bakış ve devinim alanı da ona demokrat bir yapı kazandırdı.
Edebiyatımızın hem anası, hem babası oldu. (...) Editör ve eleştirmen olarak hiçbir zaman büyük yanlışa düşmez. (...) Ud çalar. Klasik Türk müziğinin ustasıdır. Ama Klasik Batı müziği hastasıdır da. Bu onun eleştirmen olarak en iyi açıklayıcısıdır. Sadece kuşaklararası değil, sanatlararası dost.”
Muhakkak daha evvel bir şair, yazar dostu, bir edebiyat ustası onun için bu ifadeyi kullanmıştır ama tekrar etmekte bir beis yok; okuruna ‘hata yaptırmayan’ bir kılavuzdur Doğan Hızlan. Yıllardır Hürriyet gazetesinde kaleme aldığı günlük kültür-sanat yazılarında da, haftalık kitap yazılarında da, kimi zaman dergilerde veya özel yayınlarda kaleme aldığı ‘oylumlu’ yazılarında da...
Gündemi kültür - sanat
Günlük köşesinde, nadiren de olsa, okuruna tek bir sitemde bulunur Doğan Hızlan. Kimi zaman okurların kendisine gönderdiği e-postalarda veya bir kitabevinde, kırtasiyecide okurlarıyla karşılaştıklarında “Memlekette bunca şey oluyor, siz hâlâ edebiyattan, müzikten, resimden söz ediyorsunuz” dediklerini belirtir ve bunun izahını, tam da böyle zamanlarda, birilerinin inadına kültür - sanattan bahsetmesi gerektiğini belirterek yapar Hızlan. Gündemin geçiciliği ve sürekli değişken hali kadar vasatın yaygınlığı içinde, ısrarla nitelikli olandan söz eder.
Eksik Parça Yayınları tarafından yayımlanan ‘Yaşamdan İzler’ ve ‘Edebiyat Hayatın Neresinde’, Hızlan’ın 2010-2016 yılları arasında kaleme aldığı yazılardan bilhassa ‘edebiyat’ odaklı seçkiyi ortaya koyuyor. ‘Yazının Seyir Defteri I-II’ altbaşlığıyla yayımlanan kitaplarında Doğan Hızlan, tam da Cemal Süreya’nın dediği gibi edebiyatın hem annesi hem babası gibi davranır. Hiçbir türü, edebiyat olayını diğerinden üstün veya düşük görmeden, herkesin hakkını teslim ederek kaleme alıyor yazılarını Hızlan. Bu yazıların daha sonra bir anımsatma metni, bir çağrışım başlangıcı, hatta gelecek günlerde değerlendirecekler için birer ‘belge’ olacağının bilinciyle yaklaşıyor.
Kendisiyle yapılan, en ‘farklı soruları’ sorma iddiasındaki söyleşilerde bile muhakkak dile getirilen ve tekrar tekrar dillendirilen ‘sadece sevdiği, beğendiği kitabı/yazarı/müzisyeni yazma’ meselesinde aslında ne kadar ‘haklı’ bir tutum içinde olduğunu ortaya koyan yazılar bunlar. Gözden kaçmamalı, Hızlan, ‘beğendiğini’ yazarken ‘garantici’ davranmaz. İyi olanın gönendirilmesi gerektiğine olan inancından yapar bunu. Eleştiri ve eleştirmenin başat işlevinin sanatçı ve okur/izleyici/dinleyici arasında bağ kurmak olduğunu her fırsatta dile getiren Hızlan, çok zaman iyi niyetli ‘tezgâhtar’ gibidir. Kalabalık rafta kaybolmaması için, iyi olanları işaret eder. Yılmadan. Üstelik 60 yıldan fazladır süregelen ‘edebiyatçı’ kimliğiyle...
Okumak, yine Yeniden Okumak
Dikkatli okurlar hatırlayacaktır. Doğan Hızlan çok zaman yazılarını önemli bir temenni ile noktalar. O yazıyı, bahsi geçen yazar(lar) ve eser(ler)in yeniden okunması için kaleme aldığını, eğer tek bir okurda bile bunu sağlayabilirse amacına ulaşacağı inancını dile getirir. İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlanan ‘Yeniden Okumak’ adlı uzun deneme-eleştiri toplamı kitabında bu mottoyla hareket ediyor Hızlan.
YKY etiketi taşıyan ‘Şiirin Coğrafyası’ adlı şiir-şair yazıları da benzer bir fikirden besleniyor. ‘Yeniden Okumak’ta sırasıyla Abdülbâki Gölpınarlı, Mehmet Âkif Ersoy, Hasan Âli Yücel, Cemil Meriç, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Yaşar Nabi Nayır, Vedat Günyol, Kemal Tahir, Mehmet Kaplan, Rıfat Ilgaz, Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Fethi Naci, Bedrettin Cömert, Yüksel Pazarkaya gibi farklı dönem ve türlerde eserler ortaya koymuş yazarlar üzerine yazdığı kadar mektup türü, çocuk edebiyatı, Köy Enstitüleri, Türk şiiri konularında da uzun uzadıya okuruna ‘iyi’ olanı ‘yine ve yeniden’ okuması telkininde bulunuyor Doğan Hızlan.
‘Şiirin Coğrafyası’ adlı kitabını ise sırasıyla Ülkü Tamer, Nâzım Hikmet, Mahmut Temizyürek, Ahmet Oktay, Ahmet Telli, Hilmi Yavuz, Tevfik Fikret, Yahya Kemal Beyatlı, Refik Durbaş, Şükrü Erbaş, Egemen Berköz, Orhan Veli ve Ataol Behramoğlu gibi şairlerin ya tek bir şiiri üzerine, ya şiirindeki bir unsur üzerine, ya bütün bir kitabı üzerine ya da o şairin ‘düzyazılardaki’ şair kimliği üzerine şekillendirmiş Doğan Hızlan. Kitaptaki şair olmayan tek isim ise, hem Hızlan’ın öncüllerinden hem de Türk edebiyatının ‘kurucu eleştirmen’lerinden Nurullah Ataç.
Doğan Hızlan’ın daha önce yayımlanan kitaplarına baktığımız zaman, kimi şairler üzerine birkaç kere hatta kimilerine birçok kere yazdığını saptayabiliriz. Hızlan belki ezbere bildiği kitapları, şiirleri yine yeniden okuyarak yeni bakış açıları getiriyor, yeni fikir uçları filizlendirmeye çabalıyor bütün kitaplarında. Hatta açıkça birçoğunun devamının gelmesi gereken yazılar olduğunu belirtiyor. Nasıl bir devamdan söz ediyor peki? Üç ayaklı bir devam bu. Önce kendine bir not düşüyor Hızlan, başka yazılarda o şiire, konuya geri döneceğini salık veriyor. Sonra okurlara o eserleri, yazarları yeniden okumaları gerektiğini söylüyor. Üçüncü aşamasında ise başka eleştirmen, akademisyen veya araştırmacılara bir anımsatmada bulunuyor. Her yeni okumada yeni unsurların ortaya çıktığını dile getiriyor.
Ayrıcalıklı bir eleştirmen
Ferit Edgü: Her kuşağın böyle bir şansı olmaz: aralarından birinin, eleştiride yoğunlaşması ve bunu yaşamı boyunca sürdürmesi... Doğan Hızlan, bu anlamda şanslı bir kuşağın eleştirmeni oldu. Kuşkusuz, ilgi alanını, 1950 Kuşağı’nın verimi ile sınırlandırmadı. Ama çalışmalarını, yakından tanıdığı kuşağının yazarları, şairleri üzerine odaklandırdı. Onları yakından tanıması, günü gününe izlemesi, eğer deyiş yerindeyse nabızlarını tutması, Hızlan’a edebiyat tarihinde pek karşılaşılmayan bir ayrıcalık kazandırır.
Tam bir Rönesans insanı
Demir Özlü: Doğan Hızlan ilk gençlik yıllarından bu yana kendisini eleştirmen olarak yetiştirdi. Elden hiç bırakmadığı hoşgörülü tutumuyla tam bir Rönesans insanıdır. Sanırım en çok gereksinme duyduğumuz şey de bu hoşgörüdür. Sanat dünyamız dağınıktır, sahipsizdir. Edebiyatçılar da, en çok onlar hızla klikleşmeye, başka yazarlarlardaki erdemlere göz kapatmaya, o değerler karşısında susmaya eğilimlidirler. Bu olumsuz bir davranış biçimidir. Kötü bir ahlâktır. Doğan Hızlan yazılarında, denemelerinde, araştırmalarında sürekli olarak bu olumsuzluların çok üzerinde kalıyor. Onun temel amacı Türkiye’nin kültürel yükselmesidir. Okumayan toplumların gelişmeyeceğini biliyor. Bu amaç için de çalışacak kültür birikimine sahiptir.
Ona epey borçluşuz
Selim İleri: Sevgili dostum Doğan Hızlan’ın yazılarını 1960’lardan beri hep dikkatle ve tat alarak okudum. O yıllardan bir Necatigil, Ece Ayhan, Sevim Burak değerlendirişlerini unutamam. Edebiyatımızın son koruyucularından biri olduğuna inandığım Hızlan, o gün bugün emeği ile şiirimizin, romanımızın, genelde sanatımızın ve kültürümüzün değerlerini okura yansıtıyor, inceliklerle örülü yorumlarıyla okura yetkin bir kılavuz oluyor. Ona epey borçlu olduğumuzu düşünüyorum.
Bilginin ve duygunun dengeli sentezi
Ataol Behramoğlu: Doğan Hızlan yaşamında da zevklerinde de yazar ve eleştirmen kimliğiyle de bir ölçü adamıdır. Bu ölçüler, dürüstlük, sadelik, titizlik, hakkaniyet, nezaket ve belki hepsinden önce de çalışkanlıktır. Aşırılıktan, gösterişten hoşlanmaz. Fakat bulunduğu her yerde dikkatlerin odağındadır. Müzik ve şiir sevgisi başta olmak üzere gerçek bir sanat sever, bir sanat tutkunudur. Bu tutku, bilginin ve duygunun çok dengeli bir sentezidir. Doğan Hızlan kitapları, inceleme, derleme alanında yapıtları ve yalın anlatımıyla sanat ve kültür olgularına değindiği haber verici, uyarıcı, destekleyici, aydınlatıcı köşe yazılarıyla çağdaş edebiyatımızın hiç kuşkusuz en özgün ve seçkin bir yazarıdır.
“Seviştirmen”
Enver Ercan: Cemal Süreya bir şiirinde “Buluşturman” demişti Doğan Hızlan için. “Aslında ‘Seviştirmen’ sıfatını Doğan abi için deseydin daha iyi olurdu” demiştim. Gülümsemişti. Doğan Hızlan kendisi de söyler ya, sevdiği kitaplar üzerine yazar her zaman. İyi ki de öyle yapar, küçük dokunuşlarla öyle ayrıntılar yakalar ki, hem sizi kitapla buluşturur, hem de seviştirir. Çünkü o kitabı okumak istersiniz, bir sevgi bağı kurulmuştur aranızda. Nurullah Ataç geleneğinin son ustası, son İstanbul efendisi...