Güncelleme Tarihi:
Bizlerin kuşağı için okul zili, yaz aylarının bahçe oyunlarına, dolayısıyla mahalle arkadaşlarımızın bir bölümüne de veda demekti. Ama pek çoğuyla yine okulda buluşurduk zaten. Çünkü herkes mahallesindeki okula giderdi. Ne servis aracı, ne de trafik! İstanbul’dan söz ediyorum; dış semtlerden falan değil, Caddebostan’dan... Eh, geçmişe mazi! Şimdi servis araçlarında saatlerini geçiren çocuklarımız için okul zili çaldı. Keyifli, başarılı bir yıl olsun hepsine... diyorum ama herkes gibi kaygılıyım da. Mars’a yerleşmenin hayal olmaktan çıktığı bugünlerde, çocuklarımız için bilimsel esaslara dayalı bir eğitim şansını yitirmediğimize güvenmek istiyorum.
Güvenli bir okul dönemi başlasın; gelsin dersler, ödevler, yeni bilgiler, arkadaşlıklar ve tabii... kitaplar! Ders için kitap okumak zorunluluk, kaçışı yok. Pek çok okulda çocukların seveceği romanlar ve öykü kitapları seçilmeye çalışıldı ya da şimdilerde harıl harıl seçiliyor. Bu ‘zorunlu okumalar’ çocukların keyfini kaçırıyor belki ama bazı kitaplar da illaki ortak okunmalı, üstünde birlikte kafa yorulmalı, tartışılmalı... Bir kitaptan yola çıkarak özgür düşünmeye, eğlenerek paylaşmaya ve kitaptan yansıyan duygu ve düşünceleri özgürce ifadeye olanak yok mu? Olmalı. Bunu başaran okullar var...
Okullar diyoruz da, biz yetişkinler nerede duruyoruz? Kitaplar ve okuma alışkanlığı geliştirme meselesinde bizlerin yanılgıları da gani. Aşağıda sıralayacağım yargılardan kurtulmaya çalışmamız, çocuklarımızın kitapla muhabbetine kesinlikle iyi gelecektir.
Çocuk edebiyatı, çocuk kitapları güzel mesajlar vermeli, eğitip öğretmeli. Kesinlikle yanlış! Edebiyat –has edebiyat– hiçbir biçimde öğretmekle, eğitmekle ilgili olmaz; zaten o zaman edebiyat olmaz. Bazı çocuk kitapları mesaj vermek amacıyla yazılır, doğru; ama onlara edebiyat demeyiz. Has çocuk edebiyatının derdi, eğitmek değildir. Okurken okurken, çocuğun yüreğine sızan iyilik, şefkat, arkadaşlık duyguları, onu bizler de, o da fark etmeden biçimler ve karşımıza güçlü bir birey olarak çıkmasını sağlar. Nasıl derseniz, vesile yaratıp çocuklarla birlikte bol bol kitap okuyun, göreceksiniz derim.
Ülkemizde de sevilen, Amerikalı güçlü şair Sylvia Plath’ın ‘Kiraz Hanım’ın Mutfağı’ adlı çocuk kitabını keyifle okuyabiliriz mesela. İlknur Özdemir’in güzel Türkçesiyle, siyah-beyaz desenleriyle (David Roberts) dikkat çeken bu kitapta, 3 öykü var. Şiir biçimindeki ‘Yatak Kitabı’ değişik yatakları tarif ediyor. ‘Hiç Önemi Yok Elbisesi’ndeyse, hardal sarısı elbiseyi denemeyen kalmıyor! 3. öykü, kitaba adını veren öykü. Kiraz Hanım’ın mutfağındaki elektrikli aletler bambaşka işler yapmaya heves ediyor. Mesela buzdolabı, “sütü ve tereyağını soğuk tutmak yerine, mükemmel bir erikli pasta pişirmenin hayalini kuruyor”.
Böyle buzdolabı mı olur! Çocuklar gerçekçi kitaplar okumalı. Fantazya, büyü, cin, peri onları yanlış etkiler; hatta, uçmaya kalkışıp kendilerini balkondan aşağıya bırakabilirler. Çok sıkıcı ve tamamen yanlış bir yargı! Kendini balkondan atmaya kalkışan bir çocuğun nedeni okuduğu kitap değil, onunla yapıcı ilgilenmeyen ailesi olabilir. Kitaplar, hayal gücümüzü harekete geçirir ama canımıza kastetmez; çocuklarla birlikte kitap okuyarak, bunu sınayabiliriz.
Büyük küçük hepimizin illaki bir kitabını okumuş olduğumuz, yazar, karikatürcü Behiç Ak’ın son çocuk romanı bize bu konuda pek çok düşünce vaat ediyor: ‘Bulutlara Şiir Yazan Çocuk’ masalların hülyalı dünyasına da, sert gerçeklere de kapıp götürüyor okurunu, şiirlerin büyüsü de cabası.
Aklı fikri cinlikte olan küçük okurlar için bir kraliçe sayılan Amerikalı yazar Francesca Simon’ı, çocukların çok eğlenerek okuduğu ‘Felaket Henry’ dizisinden tanımayan kalmadı. Bahar Siber’in akıcı Türkçesinden okuduğumuz ‘Tepetaklak Ailesi’, ‘normal’ saydığımız hemen her şeyi eğip bükerek, bambaşka bakış açılarının mümkün olduğunu düşündürüyor. Tepetaklak televizyon seyredip, rahatsız sandığımız poziyonlarda kitap okuyan yeni kuşak için biçilmiş kaftan. Renkli desenleriyle (Emily Bolam) ayrıca eğlenceli.