Öğretmeni ‘Müzik kulağı yok, futbol oynasın’ demişti ama...

Güncelleme Tarihi:

Öğretmeni ‘Müzik kulağı yok, futbol oynasın’ demişti ama...
Oluşturulma Tarihi: Kasım 22, 2019 13:49

Solfej hocası “Müzik kulağı yok, futbol oynasın” demişti ama Xavier de Maistre, günümüzün en önemli ve en yaratıcı arpistlerinden biri oldu. 23 Kasım Cumartesi akşamı CRR’de sahneye çıkacak Xavier de Maistre “Arp, çok duygusal ve asil bir enstrüman” diyor.

Haberin Devamı

 

Solfej hocası “Müzik kulağı yok, futbol oynasın” dedi, ailesi ise gelecek kaygısıyla politika ve ekonomi okumasını istedi. Onun gönlüyse her zaman müzikteydi. İstanbullu klasik müzik dinleyicisinin tanıdığı bir isim olan ve parlak kariyeriyle göz dolduran Xavier de Maistre, bu kez sıra dışı bir resital için 23 Kasım akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu’na konuk olacak. Günümüzün en önemli ve en yaratıcı arpistlerinden Xavier de Maistre, kastanyetin duayenlerinden Lucero Tena ile birlikte “İspanyol Serenatları” albümünden şarkılar seslendirecek.
Xavier de Maistre’nin Sony Classical etiketini taşıyan 6. albümü “Serenata Española” gitar, piyano ve orkestra için yazılmış İspanyol eserlere odaklanıyor. Antonio Soler, Isaac Albéniz ve Enrique Granados gibi önemli bestecilerin eserlerinin yer aldığı albümde Maistre’nin solo icralarının yanı sıra efsanevi kastanyet sanatçısı Lucero Tena ile düetleri de bulunuyor. İspanyol müziğini 300 yıllık bir zaman diliminde ele alan bu albüm, her iki sanatçının da enstrümanları üzerindeki hâkimiyetlerini göz önüne seriyor.
Yenilikçi ve sınır tanımayan müzikal yaklaşımıyla arp repertuvarına zenginlik katan Xavier de Maistre ile İstanbul’daki konseri öncesinde söyleştik.

Müzikle ilgili ilk anılarınız nelerdi? Müzik evinizin, ailenizin bir parçası mıydı?
Babam gitar çalardı, opera dinlemeyi çok severdi. Dolayısıyla evde hep müzik dinlenirdi. Yine yaz tatillerinde büyükannemle büyükbabamı ziyaret ettiğim zamanlarda büyükannem piyano çalardı. Genelde de Debussy çalardı, beni klasik müzikle ilk tanıştıran odur.

Haberin Devamı

Peki, yeteneğinizi, müziğe yatkınlığınızı ilk kim keşfetti?
Annem beni bir müzik okuluna göndermek istedi, orada çok iyi eğitim veriyorlardı ama başta işler öyle çok kolay olmadı. Arpla başladım ama solfej ve müzik teorisi konularında çok zorlandım, hatta solfej hocam müziğe yatkınlığım olmadığını, futbol falan oynamamı söylemişti! Arp öğretmenimse beni çok destekledi, her zaman yanımda oldu. Beni çok çalışmam için teşvik etti. Bana inanan ve bu yolda ilerlememi sağlayan odur.

Haberin Devamı

London School of Economics’te ve Paris’te Science Po’da politika ve uluslararası ilişkiler okudunuz. Çok prestijli ve zor okullar... Neden kariyerinizi o alanda sürdürmek yerine müziği tercih ettiniz?
 Annem ve babam profesyonel müzisyenler olmadıkları için geleceğime dair birtakım endişeler taşıyorlardı. Bir arp sanatçısı olarak kariyer yapmanın çok da kolay olmadığına inanıyorlardı. Bu nedenle cebimde bir B planının olması konusunda çok hassas ve ısrarcı davrandılar. Ben de onları kırmadım. Ama aslında henüz daha okuldayken, çok kısa zaman içinde kariyerime politika ya da ekonomi alanında devam edemeyeceğimi anladım. Benim için müzik önemli ve öncelikliydi. Okulu sadece ailemi mutlu etmek için bitirdim. Daha sonra seçmeleri geçip Münih’te orkestradaki ilk işimi alınca ailem de çok mutlu oldu ve bana inandı. Ama okuduğum bu okullar, daha sonra solo kariyerimde bana çok fayda sağladı. Orada edindiğim genel kültür ve bilgi birikimi daha sonraki yıllarda farklı ülkelerden insanlarla konuşurken, tanışırken bana çok yardımcı oldu.

Haberin Devamı

Enstrümanınızla olan bağınızı nasıl anlatırsınız? Arp sizin için ne ifade ediyor?
Arp bence çok özel bir enstrüman, çok kendine özgü. Heybetli bir yapısı var ve kollarınızın arasına alarak çaldığınız için de çok yakınınızda hissediyorsunuz. Ayrıca çok özel bir sesi var. Bütün o tınıyı, titreşimi parmak uçlarınızda ve gövdenizde hissediyorsunuz. Bence çok duygusal ve asil bir enstrüman.

Siz, klasik eserlerden çağdaş bestelere uzanan geniş repertuvarınızla arpın diğerlerine oranla kısıtlı bir enstrüman olduğu algısını kırdınız. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
Az önce de söylediğim gibi arp aslında çok özel bir enstrüman, çok cazibeli bir sound’u var. Ama şöyle bir eksiklik var… Bizde Beethoven, Tchaikovsky, Brahms gibi büyük ve bilinen bestecilerin yazdığı eserler yok. Solo kariyerime başladığım yıllarda bu durum beni biraz zorladı açıkçası… Dinleyicilerin hoşuna gidecek ve arpın o güzel tınısını yansıtacak bir repertuvar oluşturmak konusunda epeyce zorlandım ve çok araştırma yaptım. Haydn, Mozart, Debussy gibi bestecilerin eserlerini düzenledim. Ama zaman içinde ben de kendi müzikalitemi kanıtladıkça benim için yazılan özel eserler olmaya başladı. Böylece repertuvarım çeşitlendi ve genişledi. Bence artık arp orkestra konserlerinin ötesinde bir resital enstrümanı olarak da tüm dünyada büyük ilgi görüyor.

Haberin Devamı

Lucero Tena ile “İspanyol Serenatları” (Serenata Española) albümünü kaydettiniz ve İstanbul’da da sahneyi paylaşacaksınız. Onunla olan müzikal işbirliğinize dair neler söylersiniz?
Lucero, inanılmaz bir müzisyen, çok etkileyici bir kişilik. Onunla müzik yapmaktan çok keyif alıyorum, aramızda harika bir iletişim var. Bu konserin izleyici açısından da çok farklı bir deneyim olacağına inanıyorum. Sahnelerde birlikte görmeye çok da alışkın olmadığımız iki enstrümanın buluşmasına şahitlik edecekler. Bu repertuvarı Fransa’dan Japonya’ya çok geniş bir coğrafyada çaldık ve konserlerimiz de devam ediyor. Her gittiğimiz ülkede çok güzel tepkiler alıyoruz. Türkiye’deki müzikseverlerin de bundan büyük keyif alacağına inanıyorum.

Haberin Devamı

“İspanyol Serenatları” (Serenata Española) albümünüzle ilgili sizden daha detaylı bilgi alabilir miyiz? Bu albümü bize nasıl anlatırsınız?
Bu albüm için İspanya topraklarına yapılan bir müzik yolculuğu diyebilirim. Oradaki coğrafik ve kültürel zenginliği, canlı ruhu yansıtan melodiler… Herkesin aşina olduğu ya da bir yerlerden kulaklarına çalınan ezgiler… Bu ezgileri arp ve kastanyet düosu olarak icra ediyoruz.

İstanbul konseriniz öncesinde nasıl hissediyorsunuz?
Xavier de Maistre: İstanbul’a daha önce müzik festivali dolayısıyla gelmiştim. Sanırım 5 ya da 6 sene oluyor. Ve İstanbul’u ilk gördüğüm anda çok etkilendim, bence dünyanın en büyüleyici şehirlerinden biri. Doğu’yu ve Batı’yı bir araya getiren Boğaz’ın olağanüstü güzelliği beni büyülemişti. İki sefer de Ankara’da çaldım. Türkiye’de çok sıcak bir dinleyici kitlesi var. Yeniliklere açıklar ve müziğe karşı büyük bir iştah duyuyorlar. Bu bir müzisyen için çok önemli… Seyircimiz bizi motive ediyor, sahnede ortak bir etkileşim oluyor. Bu kez ise çok daha heyecanlıyım çünkü ilk kez böyle bir resital programı ile geliyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!