Güncelleme Tarihi:
Fransız yazar Édouard Louis, zor geçen ergenlik ve aile hayatını kaleme aldığı, 2014’te yayımlanan sarsıcı ilk romanı ‘Eddy’nin Sonu’ ile edebiyat dünyasında etkili bir çıkış yaptı. 1990’ların yoksul bir Fransız kasabasında yetişen Eddy’nin işsizlik ve ekonomik sorunların şekillendirdiği, ırkçılığın ve homofobinin de kol gezdiği bir ortamda; hem fakir hem de eşcinsel olan ergen bir gencin sıkışmışlığını dürüst bir çarpıcılıkla yansıtmayı başaran sert bir büyüme hikâyesiydi.
Ama Türkiye’deki okurları aslında onu üçüncü kitabı olan ‘Babamı Kim Öldürdü’ ile tanıdı. Bu uzun öyküsünde Eddy’nin yıllar sonra doğduğu kasabaya geri dönüp geçirdiği iş kazası yüzünden artık hasta olan, eski gücü ve hiddetinden eser kalmamış babasıyla yüzleşmesine şahit oluruz. Eddy’nin babasıyla yüzleşmesi tipik bir baba-oğul hesaplaşma hikâyesi değildi aslında. Louis babasıyla olan ilişkisi üzerinden devlet hoyratlığına da bakmaktadır. Baskıcı, ayrımcı ve ırkçılıkta birleşen ‘otorite’leri aynı anda sorguluyordur. Bu bir solukta okunan kısacık metin okuyucu üzerinde vurucu bir etki bırakıyordu. Aile içi şiddetin daha yukarıdan başlayan bir silsilenin devamı olduğunu açıkça söylüyordu.
Eddy’nin babasındaki şiddetin nedenlerini bu iki kitapta anlatılanlardan çıkarmak mümkün. Toplumsal dayatmaların belirlediği erkeklik rolünün altında ezilen ‘baba’nın adım adım çözülmesine şahit olduk böylece. Ama bir erkeğin sevgi ilişkisi kurduğu ya da kurabileceği birine gösterdiği şiddetin ve şiddete maruz kalanın tipolojisini, bizde yayına üçüncü ama normalde yazarın ikinci kitabı olan ‘Şiddetin Tarihi’nde okuyunca tümüyle tamamlıyoruz.
Louis yine otobiyografik özelliği taşıyan kitabında, 2012 yılının Noel gecesinde yaşadığı vahşi bir cinsel saldırı ve soygunun anatomisini çıkarmış. Ama bunu dümdüz ve kronolojik olarak anlatmak yerine daha çarpıcı bir anlatım üslubu kurarak başarmış. Olayın yaşandığı geceyi bütün bir kitaba yaymış. Hikâyenin anlatıcısı bazen kendisi, bazense ablası Clara. Eddy o gecenin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen hâlâ yaşadığı şiddetin etkisindedir ve Paris’ten uzaklaşmak için ablasıyla kocasının yaşadığı taşra kasabasına gelir. O gece olanların büyük çoğunluğunu ablasının akıcı cümleleriyle kocasına anlattığı sırada öğreniyoruz. Aynı uzun monoloğun bir şahidi de Eddy’dir. Ablasının anlatımını gizlice dinlerken onun bazı abartılarına karşı bizi uyarır, bazı anlattıklarını da bizim için yorumlar. Abla-kardeş birbirleriyle konuşmadan bizi aralarındaki iletişime de ortak ederler.
Aslında birbirinden hoşlanan iki insanın yakınlaşmasıyla başlayan romantik gece, bir süre sonra korkunç bir suç gecesine dönüşmüştür. Eddy’nin tanıştığı Kabiliyeli (Cezayir’in kuzeyinde yaşayan halka verilen isim) göçmen bir yakışıklı genç Reda’yla yaşadığı tatlı flörtleşme birkaç saat sonra bambaşka bir boyuta ulaşır.
Édouard Louis yine oldukça cesur hamlelerle kurmuş bütün metni. Kitabın omurgasını okuyucuyu sürekli diri tutan ya da tutmaya çağıran bir kurguyla yürütmüş. Diğer iki kitabında kendisini yoğun olarak gösteren eril şiddetin bu sefer de cinsel suçla birleşerek eylemselleşmesi sadece bir şehvet arzusundan kaynaklanmıyor. Reda’nın esmer göçmenliği ile Eddy’nin sarışın, mavi gözlü beyazlığı da aralarında yaşanan güzel flörtün şiddete evrilmesinde bir neden oluşturuyor alttan alta. Ayrıca Eddy geleceği parlak, Paris’te kendine ait bir dairede arkadaşlarıyla yaşayan genç bir yazardır. Acılı bir geçmişi olan Reda’ya karşı tavırlarındaki hafif ‘üstten’ bakış, her ne kadar törpülemeye çalışsa da bazı tavır ve sözcüklerinden taşar ister istemez.
Édouard Louis her kitabında olduğu gibi kendisine de bazı tavırları için eleştirel bir tutumla yaklaşmayı ihmal etmiyor. Eddy’nin öfkesi sadece saldırıyı gerçekleştiren Reda’ya karşı değil, çoğu zaman kendisine de... Sonrasında yaşadığı ruhsal ıstırap da çok iyi anlaşılıyor. Bürokratik işlemlerin üzerine yükledikleri de cabası. Yazar hem sözcüklere hâkimiyetiyle hem de yaşanmışlığın verdiği güçle öfkesini, hüznünü, kafa karışıklığını, acısını, hayal kırıklığını, zaafını bol bol hissettiriyor. Cinsel saldırıya uğramış birinin içinde kopan fırtınaları en fazla ne kadar hissedebilirseniz o kadar hissettirebiliyor belki de.
‘Şiddetin Tarihi’ sadece bir travmanın değil, insan ruhunun kırılgan karanlıklarının da izini sürerek ilerleyen katmanlı bir roman.
ŞİDDETÄ°N TARÄ°HÄ°Â
Édouard Louis
Çeviren: Ayberk Erkay
Can Yayınları, 2023
184 sayfa.