‘O palavracı herif’

Güncelleme Tarihi:

‘O palavracı herif’
Oluşturulma Tarihi: Eylül 28, 2017 14:04

Cemil Kavukçu, ‘Yüzünüz Kuşlar Yüzünüz’de okuyucunun yaşamına dair ayrıntıları yetkin anlatımı ile ele alıyor, bunu yaparken somut gerçekliğin acımasızlığı yerine okuyucuyu düşsel bir geziye çıkarıyor.

Haberin Devamı

Cemil Kavukçu’nun yeni eseri ‘Yüzünüz Kuşlar Yüzünüz’ (Can Yayınları) kapakta belirtildiği gibi bir ‘uzun öykü’ mü? Son yıllarda yaşadıklarımız mı? Bir türlü karar veremedim.
Geçen hafta cumartesi öğleden sonra okumaya başladım ‘Yüzünüz Kuşlar Yüzünüz’ü; sevgili arkadaşım Cemil Kavukçu ‘orta yaşın üstünde, yalnız yaşayan biri’ni -arka kapak yazısından- kaleme getirirken, biz yaştakilere mi sesleniyordu? Doğrusu biraz da irkilmiştim.
İrkilmiştim; çünkü Feridun’da kendi pazar günümü, günlerimi, son bir-iki yılımı, birkaç sayfada Cemil Kavukçu’nun yetkin anlatımında yaşıyor; ‘Yarın pazar-pazar!’ diye kaygılanıyordum! Bu Feridun git git sürüklenilen hiçlik duygusu muydu yoksa? Hemen birkaç sayfa sonra ‘o palavracı herif’, yani Kaptan Ali Rıza çıkacaktı Feridun’un karşısına, ölgün pazar günlerinin sonsuz tekdüzeliğinde.

Haberin Devamı

‘O palavracı herif’


Cemil Kavukçu somut gerçekliğin acımasızlığından serüvencil bir düşlemeye yol alıyor, bizi düşsel geziye çıkarıyor. Bu tuhaf deniz gezisinde Kaptan’ın anlattıkları, bir anlamda ‘yaşattıkları’ palavra mı, kurtuluş/kurtarış reçetesi mi, yine sormak zorunda kalıyoruz. Öyle ya da böyle, handiyse Conrad’la yola çıkıyorsunuz, o zaman da Kaptan Ali Rıza’nın kılavuzluğunda -yine handiyse- gönül borcu duyuyorsunuz. Bana gelince, pazar günü gelip geçti, hâlâ Conrad yolculuğunu bekliyor, ‘ümit ediyorum’...

Kapkara ütopyada Körburun Adası
Hikmet Hükümenoğlu’nun ‘Karaburun’unu (Can Yayınları) biraz geç okudum. ‘47 Numaralı Kamara’yı da (Everest Yayınları) hayli geç okumuştum. Ve bu romanın ince ironisine çarpılıp kalmıştıum. O zaman, yayımlanır yayımlanmaz ‘Körburun’u niye okumadın diye soracaksınız. Kallavi hali gözümü korkutmuştu.
Oysa ‘Körburun’, neredeyse 600 sayfalık bu roman soluk soluğa okunuyor. Dile getirdiği dramatik olaylardan, gerilim çizgisinin yüksek oluşundan mı? Sanmıyorum. Beni alıp götüren, sürükleyen, Hikmet Hükümenoğlu’nun çok başarılı anlatışı, eski bir sözcükle ‘tahkiye’ sanatına kesenkes bağlılığıydı.
Genç yaşta yitirdiğimiz Akşit Göktürk ‘Edebiyatta Ada’ (1973) adlı eşsiz incelemesinde ütopyaları ikiye ayırır: İyimser ütopyalar, karamsar ütopyalar. Ütopyaların başlıca mekânı adalardır.

Haberin Devamı

‘O palavracı herif’


Körburun da bir ada. Sanki gözümüzün önünde bir ada. Aslında bir ‘yok-ada’ ama, Heybeli’nin, Büyükada’nın hemen sonrasında gibi. Çocukluğumun kimsesiz Kaşık Adası’nı gençliğimin o güzel, alçakgönüllü Bozcaada’sını da çağrıştırıyor. Çağrışımlar uçsuz bucaksız: yakın tarihin ‘ziyan’larıyla kavrulmuş bir başka ada niye olmasın ki.
1960’lardan 1990’lara 30 yıllık, 30’u aşkın yıllık bir zaman dilimi. Körburun adasının çöküş romanı da denebilir. Aslında, romancı, Hayri’nin sürgit kötülüğe, karanlığa evrilen hikâyesini, olup bitecekleri daha baştan duyumsatıyor. Pırıl pırıl Hayri’nin nasıl olup da kapkaranlık bir Hayri’ye dönüştüğü romanın odağı sayılabilir.
Fakat yanılıyorum: romandaki her kişi, hatta ‘figüran’lar, yazar tarafından öylesine canlı, iz bırakıcı çizilmiş ki ‘Körburun’ bütün ‘kahraman’larıyla bizde yaşamaya koyuluyor. Bittikten sonra da ‘Körburun’, onlarla bir arada olmayı sürdürüyoruz. Örnekse Neriman Abla’yla Cıbıl’ı unutmam olanaksız.
278, 279. sayfalarda dayanamamış, şöyle bir çiziktirme yazmışım: “Her anlamıyla zehrin romanı”. Birbirini anlamamanın, birbirini hor görmenin, aşağılamanın, yok saymanın git git zehirleyişi; yıkımlar getirici o iletişim kopukluğu. Kaygılanışım bir yana, “Bir başyapıt” diye eklemişim çiziktirmeme.
Hikmet Hükümenoğlu çağdaş romanın değişik tekniklerini bir arada kullanıyor. Önce, karışıklığa yol açar mı diye düşünmüştüm. Ama yazar, her birinden yararlanmış ve ‘kendi’ çizgisini kurmuş, korumuş.
Sayfa kenarında bir çiziktirmem de şu: “En yakınların bile birbirine bütün bütün yabancı olduğu bir dünya!” Çok acı bir roman...

BAKMADAN GEÇME!