O güzel atları görme zamanı

Güncelleme Tarihi:

O güzel atları görme zamanı
Oluşturulma Tarihi: Mart 15, 2018 14:26

Özellikle güç simgesi olan at figürlerini kullandığı resim ve heykelleriyle tanınan Prof. Süleyman Saim Tekcan, Tophane-i Amire’de açtığı ‘Döngüsel Seyir’ başlıklı sergide 50 yıllık sanat yaşamının özetini sunuyor izleyiciye. Serginin tarih dizimi gözetilmeksizin sunuluşu, döngüselliğin altını çiziyor.

Haberin Devamı

Sanatçıya atfedilen değerlendirmelerin en genel başlıklarından olan tekrara düşmeme ve özgün olma unsurları, bir yanıyla da sanatsal üretimin en genel çabasını oluşturur. Olgun bir sanatçının yıllara yayılan çalışmaları izlendiğinde, geçmiş zamanın hangi noktalarında kendini bulduğu, tekrarladığı, aştığı, yeniyi yakaladığı ama özgünlük çizgisini sağlamlaştırdığı gibi çıkarımlar, başarılı olmanın da birer anahtarı olarak sunulur. İzleyicinin, eleştirmenlerin her ne kadar belirli unsurlarla değerlendirmeye girişmesi anlaşılır olsa da, sanatçının eseriyle girdiği ilişkinin boyutları her zaman daha derin bir sorgulama gerektirir. Bugün 50 yıllık sanat yaşamının ürünleri ‘Döngüsel Seyir’ başlıklı sergisinde gösterilen Süleyman Saim Tekcan da bu unsurlarla birlikte sanatçının sanatla kurduğu bağ üzerine özgün bir düşünme alanı açıyor.
Sanatçının 1976’dan günümüze, yeni üretimlerini de içeren yağlıboya, desen, heykel çalışmalarında at figürünün baskınlığı, figürün sıklıkla tek başına kalmayışı ve birbirine dönük başlarla, keskin bakışlarla resmedilişi Tekcan’ın güç meselesine yaptığı vurguyu derinleştiriyor. Sanatçıya göre at, dünya kurulduğundan beri tüm imparatorlukların kurulabilme sebebi. Kimliği olan, gücü temsil eden güzel, çıplak bir yaratık. Tekcan’ın tuvallerinde keskin renk tonlarında biçimden biçime giren bu figürler, ısrarcı ya da kararlı olmakla tekrar etmek arasındaki ince çizgiyi de hatırlatıyor. Bu noktada formların soyut olana doğru evrilişi ‘döngüsel bir seyir’ alanı oluşturuyor. Tekcan’ın, serginin kapsamına dair söyledikleri ise serginin beslenme kanallarını ortaya koyuyor:
“Soyutla somutun buluştuğu bir sergi ‘Döngüsel Seyir’. Eserlerde Hitit Güneşi’nden, Selçuk mezarlarından, içinde bulunduğumuz Tophane-i Amire’den de etkilenen birçok form var. Soyut dediğimiz formların da hepsine aşinayız. Bu formların içerisinde büyüklü küçüklü heykelcikler var. Teknik olarak yağlıboyalar yaygın ama her şey desenle başlıyor. Bu döngü, desenle başlayan, sonra resim olan, ardından heykele dönüşen, bazen heykelden resme dönüşen, birbirleriyle hep ilişkili olan ve sanatçıyı devamlı bundan sonra ne olacak diye düşündüren bir döngü. Aynı zamanda getireceği her farklılığı ve yeniliği de sanatçıya empoze ediyor.”

Haberin Devamı

‘SEVMEK ZAMANI’NIN BAŞOYUNCULARINDANIM
Serginin retrospektif bir yaklaşımdansa tarih dizimi gözetilmeksizin sunuluşu, döngüselliğin altını çizen bir anlayışa sahip. Tekcan, sergiye yansıyan dönemlerine dair şunları söylüyor: “Aşağı yukarı yedi, sekiz dönemim var ama hepsi burada sergilenmiyor. Bazı dönemlerimde bazı sanatçılara öykünerek, o sanatçıyı kendi düşüncemle değerlendirip yaptığım eskizler var. Bu bir yerde öğrenme yöntemim. Mesela ‘Rembrandt’a Saygı’ başlıklı sergim bunlardan biri. Onun ışık, leke düşüncesini soyut resimlerle ilişkilendirerek soyut bir gravür serisi yaptım. Diğer yandan hep gravürcü olarak biliniyorum ama ağaç yontmayı, metalle çalışmayı, kâğıt üzerine lavi yapmayı, sınırları sonsuz olan imkânlar içerisinde çalışmayı bilen bir hocayım, sanatçıyım. Bunun dışında mesela Metin Erksan gibi çok önemli bir yönetmenin ‘Sevmek Zamanı’ filminin başoyuncularındandım. Sinemayı tanımanın, tiyatroyla ilgilenmenin, tiyatroda oynamanın, benim sanatıma etki eden önemli dönemler olduğunu söyleyebiliriz. Metin Erksan’la bir ömür boyu süren arkadaşlığımız ve sanat üzerine tartışmalarımız, belki bugün sanatımıza yansımış olabilir. Bu sergide de sinema karesi olarak görebileceğiniz hikayeler var. Tabii hikâye anlatmanın zamanı değil, çünkü burada hikâyelerin resimlerini izliyoruz.”

Haberin Devamı

O güzel atları görme zamanı

Sergi mekânının ortasında konumlanan heykeller, bir yanında at figürleri, diğer yanında zırhı çağrıştıran ‘içsel imgeler’ serisini birbirinden ayırıyor. Bu kurgu, sanatçının yaşamı somutlaştırdığı at ifadelerinin karşısında, ona korunaklı bir alan kurmaya giriştiği izlenimini veriyor. Sergi küratörü Dilek Karaaziz Şener, ‘dönemsellikten çok sanatsal kaygıların problemleriyle Tekcan’ın farklı bir yönünün aktarıldığını’ belirtiyor. Bu anlamda serginin girişinde yer alan, Balamir Nazlıca’nın gözünden ‘Süleyman Saim Tekcan ile Bir An’ başlıklı video, sanatçının yaşama dair sekiz başlık karşısında verdiği cevapları sunuyor. Sanatçıya göre bazı ‘ayrılık’lar yeni dünyaların keşfi. ‘Gizli bahçe’ler özgürlüğün hiçbir yerde olamadığının kanıtı olan sırların saklandığı özel alanlar. ‘Korku’ları yaratanlar en vahşi yaratık olan insan. ‘Uçurum’ demek karşıdakiyle anlaşamamak, düşünce farklılığı. ‘Sanat’ın olmaması, insanın yaşamayışı. ‘At’ güç, ‘ağaç’ ise insanın vazgeçilmezi.
Tekcan, MSGSÜ Tophane-i Amire’nin, hem kişisel geçmişi hem de ‘Döngüsel Seyir’ sergisiyle kurduğu ilişkiyi şöyle anlatıyor: “Gazi Eğitim Enstitüsü’nde okudum. Sanayi-i Nefise’de yetiştim. Tophane-i Amire’de sergi açtım. Bu ilişkiyi böyle özetliyorum ama en önemlisi, serginin açılış tarihinin Sanayi-i Nefise’nin de kuruluş yıldönümüne rastlamış olması. Aşağı yukarı 35 yıl hocalık yaptım. Sanayi-i Nefise’den dönüşen Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde -şimdiki adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi- bir dönem dekanlık yaptım. Bu aile yapısı içerisinde, sanat geçmişimin en azından bir bölümünü sergileme imkânı verildiğinde burayı seçtim. Ayrıca Tophane’i Amire, hikâyesi olan, güzelliğiyle de insanlara hitap eden çok özel bir mekân.”
Tekcan’ın her tuvalin farklı bir noktasında göze çarpan imzası ise resmin kendi dengesini yakalamak adına son dokunuşu gibi...
Süleyman Saim Tekcan’ın ‘Döngüsel Seyir’ sergisi 30 Mart’a kadar MSGSÜ Tophane-i Amire Kültür Merkezi’nde.

Haberin Devamı

TÜRKİYE'NİN İLK ÖZGÜN BASKI MÜZESİ IMOGA'YI KURDU
Süleyman Saim Tekcan, 1974 yılında Türkiye’nin ilk profesyonel özel atölyesini kurdu. Bu atölye daha sonra Türkiye’nin ilk çağdaş özgün baskı resim müzesi olan IMOGA’ya dönüştü. Anadolu yakasında konumlanan müzenin Artess Özgün Baskı Atölyesi kısmında ise Türk ve yabancı sanatçılara gravür, ipek baskı, linolyum, litografi gibi çeşitli özgün baskı tekniklerinde eserler üretebilecekleri imkânlar sunulurken, sanatçıların bizzat yürüttükleri kendi üretimleri esnasında, atölyenin uluslararası boyuttaki bilgi ve sanat tecrübesinden de faydalanma imkânı veriliyor. IMOGA aynı zamanda 100’ün üzerinde Türk ve yabancı sanatçının ürettiği 5 bini aşkın eser ve 30’un üzerinde sanatçının bağış ve satın alma yoluyla koleksiyona katılan 200’ün üzerinde eserle, dünyanın sayılı özgün baskı resim koleksiyonlarından birine sahip olma özelliği taşıyor.

BAKMADAN GEÇME!