Güncelleme Tarihi:
Ankara Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri mezunu bir astrofizikçi olan sanatçı, ilk albümü ‘Doğarcasına’yı Çetinkaya Müzik etiketiyle 1994 yılında yayımlamıştı. Uzun yıllar bilgisayar programcısı ve sistem analisti olarak kamu kuruluşlarında görev yapan, TRT’de Prof. Ahmet İnam’la ‘Aydın Bakışı’ adlı programını ve Radyo Özgür’de ‘Sesler ve İzler’ programını hazırlayan Nuran Taş, ilk single’ı ‘Ah Yarim’i 2018’de dinleyiciyle buluşturmuştu. Nuran Taş, şimdi de Akkiraz Müzik etiketiyle yayımlanan söz ve müziği kendisine ait olan ‘Oy Gönül’le dijital platformlardaki yerini aldı.
“Sanırım ilk keşfim sesti. Çünkü şarkı, türkü söylemenin yanı sıra şiir okumayı da çok seven, ses taklitleri yapan bir çocuktum. Sonra ritmi keşfettim, okul bandolarında trampet çalardım. Bugünden o günlere baktığımda, müzik sevgisiyle doğmuşum gibi düşünürüm. O sevgiyi tetikleyen, sinema salonlarında duyduğum Türk filmlerindeki müzikler; ritüel havasında evde çalınan plakların bendeki büyülü etkisidir” diyen Nuran Taş, müziğin kendisi için anlamını şu sözlerle özetliyor: “İlk aklıma gelen sözcükler tutku ve aşk. Kendimi en iyi anlatabildiğim, var edebildiğim bir alan. Hem bireyselliği hem de evrenselliği içinde barındırıyor. İnsana dair tüm duyguların, derinlik, hassasiyet ve bilgeliğin en estetik, en güçlü anlatım yolunun müzik olduğunu düşünüyorum. Müzik kişisel ve toplumsal hafızadır aynı zamanda. Zihinsel ve bedensel iyileşme olarak tanımlanan yogayla yıllarca uğraştım. Bu bağlamda ‘sesle iyileşme’ konusu çok ilgimi çekti ve o alanda çalışmalarım oldu. Müzikle terapi, Farabi ve İbn-i Sina’dan beri bilinen bir konudur. Ses dediğimiz şey aslında bir titreşim. Bedenimizin de bir titreşimi var doğal olarak. Dış faktörlerle bu denge bozulduğunda rahatsızlıklar ortaya çıkıyor ve frekansımız düşüyor. İnsana en iyi gelen, yine kendi sesidir. Şarkı söylemek ise bu frekansı en hızlı yükselten bir edimdir.”
Kendi müziğinizde hangi duyguları hissediyorsunuz?
Şiir yazıyor olmam şarkı sözü yazma konusunda büyük kolaylık sağladı. Bir eserde söz ve müzik arasında organik bir bağ olmalı, buna özen gösteriyorum. Besteye karakterini veren en önemli unsur düzenlemedir. Notasyon anlamında düzenleme yapmıyorum ama besteyle birlikte kafamda bir müzik şekilleniyor. İlk aşama bitip stüdyoda şarkımı-türkümü dinlediğimde, mutluluktan önce gözlerim doluyor, sonra diyorum ki, bunu herkes dinlemeli...
Sizce söz yazarı, besteci, yorumcu ve dinleyici aynı duygularda mı buluşur? Şöyle de sorayım o duyguların ne kadarı hissedenin içinde hazırdır, ne kadarı müzik sayesinde ortaya çıkmıştır?
Bu üç unsur ayrı ayrı ele alınabilir. Örneğin sözü, müziği bana ait olmayan bir eseri seslendirmemle, ikisi de bana ait olan bir eseri seslendirmem arasında yorumcu olarak çok fazla bir fark olmamalı, yani hissetme ve karşı tarafa hissettirme anlamında. Örneğin daha önceden yorumladığım ‘Harman Yeri Sürseler’ türküsünü benim bestemmiş gibi hissederim.
Yeni çıkan ‘Oy Gönül’ adlı bu çalışmamda olduğu gibi bana ait bir eseri yorumluyorsam; müzikal duruşunuzla, varoluşunuzla ‘kendin gibi olmak’, ‘özgün olmak’ adına bir düşünceniz varsa, söz ve müzik unsuru bu düşünceyi pekiştiriyor, destekliyor.
‘Ah Yarim’le birlikte tüm sosyal medya hesaplarımı kendim yönettiğim için dinleyicimle aramızda çok yakın bir bağ oluştu. Hepsinin yorumlarını okuyorum, yanıtlıyorum... ‘Sesle İyileşme’ konusundaki çalışmalarımdan sesimin insanlar üzerindeki etkisi konusunda bir fikrim vardı, bu şaşırtmadı beni. Bütünüyle anlatmak istediğim duyguyu geçirebildiğimi düşünüyorum. Sözler konusunda emin değilim, aynı dize herkeste farklı bir etki yaratabilir. Bütünüyle dinleyicide bir duyguya değiyordur ama güzel olan orada mutluluk yaratması ya da iyileşmesi gereken bir yara varsa ona da iyi gelmesi...
Müzikle birlikteliğiniz çok uzun yıllara yayılıyor. Süreç içerisinde müziğiniz nasıl şekillendi?
Müziğin bendeki yeri başından beri hiç değişmedi. Nasıl bir tutkuyla, heyecanla başlamışsam halen aynı şekilde devam ediyorum. Hem çalışma hayatını sürdürmek, hem de müzikle olan gönül bağımı yürütmek bazen zorladı beni. Hatta iş yerimdeki masamda otururken Kafka’ya mektup yazmışlığım bile vardır, belki beni anlar diye!
1994’te yayımlanan ilk albümüm ‘Doğarcasına’, o dönemin deyişiyle ‘özgün müzik’ tarzındaydı. Daha sonra, Ankara’da, başta Coşkun Güla Müzik Merkezi olmak üzere farklı müzik merkezlerinde halk müziği repertuarı konusunda çalışmalarım oldu. Yorumcu olarak her yöreden, her bölgeden türküler seslendiriyorum. Hiçbir ekole, gruba dahil bir tutumum olmadı. Kendi özgün duruşumla yer almayı hedefledim hep. Son çalışmam ‘Oy Gönül’, modern-etnik formunda farklı bir çalışma oldu.
Günümüzdeki hızlı akış içerisinde eserlerin dikkat çekmesi bir yönüyle eskisinden daha zor ama yaşadığımız zamanın kendine özgü kolaylıkları da var. Siz son çalışmanız ‘Oy Gönül’ü dinleyicilere ulaştırmak için nasıl bir yol izleyeceksiniz?
Sosyal medya ve dijital platformlar artık müzikal anlamda günümüzün en temel gerçeği olmuş durumda. Eskisi gibi kaset ve CD kalmadı. Tüm yapımlar internet ortamında yer alıyor. Dünyanın öbür ucundaki bir müzisyenle ortak bir projede yer alabilirsiniz bu sayede. Ama amatör, profesyonel o kadar çok müzik ve görsel var ki, dikkat çekmek bu anlamda zorlaşıyor ve ciddi bir tanıtım planlaması yapmak gerekiyor. Milyonlarca izlenmiş bir video görüyorum, adını sanını bildiğimiz yok. Reklam sayesinde, birçok dijital oyunla insanların algısı manipüle ediliyor. O nedenle organik sayılardan söz ediyoruz artık. Son çalışmam ‘Oy Gönül’ ile dinleyicilerime ulaşma konusunda biraz daha tecrübe edinmiş durumdayım. Özelikle sosyal medyanın gücü anlamında. Yapımcı firmanın tüm dijital platformlara dağıtımı katkısıyla da daha geniş dinleyici kitlesine ulaşacağına inanıyorum. Aylardır ‘Oy Gönül’ ile iç içeyim, her aşaması için ayrı bir heyecanım var. Şu anda insanlara sunmanın ve yaratacağı etkinin nasıl olacağını merakla bekliyorum. Daha sonra kendime ait eserlere ağırlık verip, müzikal yolculuğuma devam etmek istiyorum. Yola nasıl başladımsa şimdi de öyle: Su gibi arı, su gibi duru ve hala aşk ile...