Güncelleme Tarihi:
Nevhiz Tanyeli’nin ‘Varlığımın Garip Şarkısı’ başlıklı retrospektif sergisi İş Sanat Kibele Sanat Galerisi’nde sanatseverlerle buluştu. Sergide, soyut figüratif resim sanatının usta isimlerinden olan sanatçının 1960’lı yıllardan günümüze uzanan sanat yolculuğuna tanıklık etmek mümkün. Ancak bu yolculuğa çıkmadan önce Nevhiz’in kendi sanat yaşamı hakkında söylediklerine kulak vermekte fayda var.
‘Varlığımın Garip Şarkısı’ sergisi için kaleme aldığı yazısında şunları söylüyor sanatçı: “Resim yapmak benim için yaşamın sürekliliğine, bütünselliğine, devingenliğine Nevhiz’ce bir yanıt verebilmeye, gerçekliği koşullanmalara, önyargılara kapılmadan anlamaya çalışmanın bir yolu belki de... Anlamaya çalışmak, sorulara, yeni ve yinelenen soruların akışına izin vermeyi gerektiriyor. Resimlerimdeki çıkış noktası, gide gele, kurcalamaktan cayamadığım gerçekliğin ta kendisi olan, simgeler diye de adlandırılabilen imgeler, gerçeğin bencileyin birer yorumu sanırım. Onlarda her zaman gerçeklikten bir şeylerin izdüşümü mevcut. Gerçekçi olmaya gönül vermiş aykırı bir bakışın ayrıkotu çırpınmaları da diyebilirsiniz.”
Nevhiz Tanyeli’yle retrospektif sergisini, Paris’teki yaşamıyla İstanbul’daki sosyal çevresini ve sanatla mücadele ettiği hayatını konuştuk...
Bu sergiyle kariyerinizde bir yolculuğa çıkacak sanatseverler. Sergide yer alacak işler nasıl seçildi; yarım asırlık kariyeri tek kat bir mekâna sığdırmanın zorlukları ne oldu?
Sergideki eserler, bendeki ve koleksiyonerlerdeki resimlerden seçildi. Bu süreçte en az üç sergi salonunu dolduracak kadar resim yapmış olduğumu gördük. Ulaşamadığımız resimler de oldu. Bir ara galerinin bahçesine gecekondular mı eklesek diye şaka bile yaptım.
Kariyerinizi anlatırken “Kenarları yüksek bir süt kazanına düşmüş iki kurbağadan birinin yolculuğu gibi benimkisi” demişsiniz; “Kendini bırakıp boğulan değil de sabaha kadar çırpınıp sütten bir tereyağı adacığı oluşturup kurtulabilen kurbağanın hikâyesi!” Sizin hikâyenizdeki tereyağı sanatsa süt neydi?
Süt yaşamın ta kendisi. Hepimize dayatılan, tesadüfen canlı kalabildiğimiz; canlı kalabilmek, kendimizi gerçekleştirebilmek için elimizden geleni ardımıza koymamamız gereken yaşamın ta kendisi. Özde ödün vermiyorsak ne mutlu bize!
Bireyselleşme hareketinin temsilcilerinden biri olarak, sanattaki bireyselliği nasıl tanımlıyorsunuz? Farklı olanın peşinden gitmek her sanatçı için doğru bir reçete mi?
Ben yaşayıp giderken içimden geldiği gibi bir şeyler yapmaya çalıştım. İkide bir ‘Benim adım Hıdır, elimden gelen budur’ derim. Reçete ile olmaz bu işler. Neye gereksinme duyuyorsanız onu gerçekleştirmeye çalışırsınız; yeteneğiniz, bilinciniz, duyarlılığınız elverdiğince...
Paris’teki yaşantınız neler kattı sanatınıza?
1416 sayılı yasa uyarınca Paris’e gittiğimde 30 yaşındaydım. Dünyaya bakışım da resim dilim de epey netleşmişti. Evdeki ve akademinin kütüphanesindeki kitaplarla resim ustalarını tanıma olanağım olmuştu daha önce. Paris’teki müzelerde ve güncel sergilerde sevdiğim ressamların özgün resimlerini görebildim. İngiltere ve İspanya’daki müzeleri de ziyaret edebildim. Otto Dix, Van Gogh, Bacon, Picasso, Goya sergilerini ve müzeleri gezebilmek bana iyi geldi. Bir de Paris’teki özgür ortam çok güzeldi. Sokakta durup bir ağaca gülümseyerek bakabiliyordum rahatça örneğin...
CEMAL SÜREYA'DAN NEVHİZ'E...
Cemal Süreya, 993 gününün kaydını tuttuğu ‘Günler’ kitabında Nevhiz’in resmi için şunları yazmıştı:
975. Gün
Nevhiz için not ettiğim cümleleri buldum...
Ne demişim Nevhiz’in resmi için:
Her an boğulabilir alarm çığlığı;
Güçsüz ama dirençli doyum;
Rembrandt saygısı, Chagall’a sunulmuş izin dilekçesi ve Soutine’le
körebe...
Bu imgelerle yansımış bana Nevhiz.
Nevhiz Tanyeli’nin ‘Varlığımın Garip Şarkısı’ başlıklı retrospektif sergisi 12 Nisan’a kadar İş Sanat Kibele Sanat Galerisi’nde.