MAHMUT WENDA KOYUNCU
Oluşturulma Tarihi: Kasım 11, 2022 11:11
Nesli Türk, GaleriMiz’de açtığı ‘Ritüel’ başlıklı sergisinde ataerkil düşünce biçimini tersyüz eden Euripides’in ‘Bakkhalar’ tragedyasından yola çıkarak doğa ve insan arasındaki bitmeyen ‘tekrar’a odaklanıyor.
Beden ve etkileri üzerine çalışmalarıyla tanınan Nesli Türk, GaleriMiz’de açılan son sergisi ‘Ritüel’de doğanın, buyruğun, şiddetin ve mitlerin izini sürüyor. Formları zorlayan boya sürüşüyle dikkati çeken sanatçının ilk imgesel durağı Euripides’in ‘Bakkhalar’ adlı tragedyası oluyor. Bu tragedyadan ortaya çıkan eserler doğa ve insan arasındaki bitmeyen ‘tekrar’a odaklanıyor.
Birçok eski gelenekte dişil olan, aklın karşıtı olan doğayla ilişkilendirilmiştir; yani dişil olan bedenle ve doğayla, eril olan ise akılla bütünleştirilmektedir. Tabii bunun keyfiyete göre ortaya çıkan bir durum olmadığının altını çizmek gerek. Bu bir hâkimiyet kurma ve sömürme pratiğinin eseridir. Kültür üstün olanın, doğa aşağı olanın pozisyonunu temsil eder. Doğaya dişil anlamlar yükleyerek onu kadınla bağdaştıran yaygın düşünce de bu tahakkümü doğallaştırmış ve kadın ile doğayı aklın dışında tutarak, eril düşüncenin kadın-doğa üzerinde hiyerarşik hegemonya kurmasına zemin hazırlamıştır. Başka türlü söylenirse eğer, bedenlerin bedenler üzerindeki hâkimiyetidir.
MADDEDEN ARINMIŞ TUHAF BEDEN
Ancak bu inşacı eril düzlemi bozan ilham kaynakları da tümden yok değildir. Tragedyalara konu olmuş bazı mitolojik figürler; örneğin ‘Bakkhalar’ -Dionysos dinine bağlı kadınlar topluluğu denebilir- bu ataerkil düşünce biçimini tersyüz eden varlıklardır.
Nesli Türk, meseleye bu noktadan yaklaşarak Euripides’in ‘Bakkhalar’ tragedyasından esinle bize yeni bir görme ve düşünme açısı sunuyor. Euripides’ten Michelangelo’ya, oradan çağdaş bir sinemacı olan Ari Aster’a varan plastik ve düşünsel bir patika yaratıyor sanatçı.
Zamanlar ve algılar arasında sıçrayışlarla ilerleyen Türk, doğa, dişil, acı, merhamet, özgürlük gibi kavramların arkeolojik takibini yaparken, gözlerimizi teslim alan rejimleri de kritik ediyor sanki: Gözdeki, bakıştaki berraklık arayışını; doğaya bulaşık, amorf bir bakışa yönlendiriyor. Bu bakışı anlamak için sanatçının düşünsel, varoluşsal çıkış noktalarını irdelemek gerek.
Euripides’in ‘Bakkhalar’ adlı tragedyası özetle, Tebai Kralı Penteus’un Dionysos’un tanrılığını tanımaması üzerine Dionysos’un kralın annesi olan Agaue’nin aklını başından alıp onu mainadı (kendine tapınanı) yaparak oğlu Penteus’u bir panter sanıp parçalayarak öldürmesi sonrası duyduğu pişmanlık üzerinedir. Elbette her mitolojik hikâye gibi bu tragedyada da çok sayıda imgesel ve simgesel nokta mevcut. Penteus, Apollonik aklın, düzenin, devletin, doğa-kültür ayrımının simgesi. Nesli Türk, ‘Agave’ adlı eserinde bu kahramanı çifte görünümle -kendinden yeni bir Agave doğurarak belki- resmederken Willendorf Venüs’ü veya Kybele’yi çağırır kimliksiz bedenler olarak. Tuhaf, kanlı bedeni ile basit sandalyelere oturan Agave, mükemmellik formunu, aklı (daire veya elipsi) geçersiz kılarak sanatçıya poz verir, üzerindeki kan ve elinde tuttuğu kordonumsu uzantıyla adeta yeniden doğuşuna bakar özgüven ve huzurla... Burada beden artık maddeliği aşar; görülmek, bakılmak ve manipüle edilmek için değil, kendi içinde başka bir doğanın çıkabileceğini, çoğalabileceğini fark eden bir sakinlikle var olur. Bakkhalar’ın tutsak edilemeyeceğini, boyun eğdirilemeyeceğini tragedyanın akışından biliyoruz. Onlar özdür veya ruhtur bir bakıma...
Nesli Türk’ün ‘Ritüel’ başlıklı sergisi 29 Kasım’a kadar GaleriMiz’de.